Cahiliye toplumu insanları, fakirlere yardım konusunda son derece duyarlı olduklarını düşünürler. Oysa bu kimselerin yoksul insanlara olan tavırları sadece alışkanlık olarak yerine getirilen bazı davranışlardan ibarettir. Gerçek bir duyarlılık ise ancak Kuran ahlakının bu konuda getirdiği yükümlülüklerin tam olarak uygulanmasıyla söz konusu olabilir.

İşte müminler Allah korkularından dolayı Kuran’ın fakirlere yardım ile ilgili tüm hükümlerini eksiksiz olarak yerine getirirler. Onlar bunu Allah’ın bir emri, aynı zamanda da vicdanlarının ve merhamet anlayışlarının bir gereği olarak uygularlar. Bu yönde maddi manevi her türlü fedakarlığı severek ve isteyerek yerine getirirler.

Öncelikle Allah Tevbe Suresi’nin 60. ayetinde, sadaka verilecek kişiler arasında fakirleri de sayarak, müminlerin mallarından bu kimselere sadaka vermelerini farz kılmıştır. Yine bir başka ayette de “Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.” (Zariyat Suresi, 19) şeklinde bildirilerek, bu yükümlülüğün sadece ihtiyaç içerisinde olduğunu söyleyen kimseler için değil, aynı zamanda iffetinden dolayı bu durumunu dile getirmeyen kimseler için de geçerli olduğu açıklanmıştır.

Allah bir ayetinde yüksek ahlaklarından dolayı fakirliklerini dile getirmeyen bu kimseleri şöyle tanıtmıştır:

(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir. (Bakara Suresi, 273)

Ayette de bildirildiği gibi, onlar insanlardan sürekli bir şeyler istemezler, ama müminler merhametleri ve vicdanları gereği bu kimseleri fark eder ve ellerinden gelen her türlü yardımı yaparak onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar. Gerektiğinde kendi menfaatlerini göz ardı ederek bu kimselerin ihtiyaçlarına öncelik tanırlar. Kuran’da müminlerin bu üstün merhamet anlayışları bir ayette şöyle anlatılmıştır:

Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. “Biz size, ancak Allah’ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür.” (İnsan Suresi, 8-9)

Görüldüğü gibi müminler, gösterdikleri merhametten, yaptıkları yardımdan dolayı kimseyi minnet altında bırakmaya kalkışmaz ve bir teşekkür kadar bile karşılık ummazlar. Onların asıl hedefledikleri yaşadıkları güzel ahlakla Allah’ın rızasını kazanabilmektir. Çünkü onlar ahiret günü yoksula hakkını verip vermediklerinden sorguya çekileceklerini bilirler. Kuran’da, Allah’ın bu hükümlerini bile bile yerine getirmemenin sonucunun cehennem olduğu birçok ayetle bildirilmiştir:

“Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?”

Onlar: “Biz namaz kılanlardan değildik” dediler.

“Yoksula yedirmezdik.” (Müddessir Suresi, 42-44)

(Allah buyruk verir:) “Onu tutuklayın, hemen bağlayın.”

“Sonra çılgın alevlerin içine atın.”

“Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin.”

“Çünkü, o, büyük olan Allah’a iman etmiyordu.”

“Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı.” (Hakka Suresi, 30-34)

Allah ahirette alınan bu karşılığın bir sebebinin de kişilerin yoksulları doyurma konusunda birbirlerini teşvik etmemeleri olduğunu bildirmiştir:

Dini yalanlayanı gördün mü? İşte yetimi itip-kakan;

Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur. (Ma’un Suresi, 1-3)

Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. (Fecr Suresi, 18)

Bunun yanında müminlerin yoksul kimselere olan merhametleri sadece maddi yardımdan ibaret değildir. “… anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın…” (Nisa Suresi, 36) ayeti gereği ihtiyaç içerisindeki bu kimselere son derece nezaketli, saygılı ve insancıl bir tavır gösterirler. Yine bir başka ayet ile Allah müminlere, tüm ihtiyaç içerisindeki insanlara olduğu gibi yoksullara karşı da affedici ve hoşgörülü bir tavır göstermelerini emretmiştir:

Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Nur Suresi, 22)

Görüldüğü gibi, müminlerin yoksul kimselere gösterdikleri güzel ahlak onlara olan merhametlerini yansıtmaktadır. Müminler malı verenin de, alanın da Allah olduğunu, Allah’ın zenginliği karşısında tüm insanların fakir olduğunu kavradıkları için yoksullara karşı da şefkat ve merhametle yaklaşırlar.