İlk Yalancı: Şeytan

Şeytanın bazı özelliklerini Allah Kuran’da şöyle bildirir:

O, size yalnızca, kötülüğü, çirkin-hayasızlığı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder. (Bakara Suresi, 169)

Yalancılık da, şeytanın insanlar üzerindeki kötü etkilerinden biridir. Şeytan, yalanı insanlara kolay bir yol gibi gösterir ve bu yönde telkinde bulunur. İmanı zayıf olan insanlar ise şeytanın bu fısıltılarına uyarlar. 11. yüzyılın İslam alimlerinden Abdülkadir Geylani, “Şeytan sana neler yapmadı ki… Yalanı sana sevdirdi. Kötü işleri sana süsledi”7 sözleriyle şeytanın yalancılığı sevdirmesi özelliğine dikkat çekmiştir.

Şeytanın bir başka özelliği ise ilk yalancı olmasıdır. Allah ilk insan olan Hz. Adem (as)’ı yarattıktan sonra, tüm meleklere Hz. Adem (as)’a secde etmelerini emretmiştir. Tüm melekler Allah’ın emrine itaat etmişler, ancak şeytan kibirinden ve kıskançlığından dolayı itaat etmemiştir. Allah onu bu nedenle huzurundan kovmuş ve ahirette cehennem azabı içinde olanlardan olacağını bildirmiştir. Şeytan ise, insanları Allah’ın yolundan alıkoymak için and içmiştir. İlk olarak ise, Hz. Adem (as) ve eşini aldatmaya çalışmış ve onlara yalan söylemiştir. Şeytanın Hz. Adem (as)’a söylediği yalanı Allah Kuran’da şöyle bildirir:

Şeytan, kendilerinden ‘örtülüp gizlenen çirkin yerlerini’ açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.” Ve: “Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim” diye yemin de etti. (Araf Suresi, 20-21)

Şeytan, yalan söyleyerek Hz. Adem (as)’ı yanıltmıştır. Ayrıca, kendisini de son derece iyi niyetli göstermiş ve onlara öğüt vererek iyilik yaptığını söylemiştir. Bunun içinse yemin etmiştir. İleride de görüleceği gibi, sık sık yemin etmek ve iyi niyetli olduğunu iddia etmek de yalancıların en belirgin özelliklerinden biridir.

Başka bir ayette ise, şeytanın insanlara yalan vaadlerde bulunduğunu Allah şöyle haber vermektedir:

İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: “Doğrusu, Allah, size gerçek olan va’di va’detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtacak değilim, siz de beni kurtacak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır.” (İbrahim Suresi, 22)

Şeytan Her Zaman Yalan Söyler

İnsan bir karar verirken, bir şeyi düşünürken, içinde hem vicdanının sesi hem de şeytanın fısıldamaları olur. Akıl ve vicdan sahibi, Allah’a ve ahirete inanan bir mümin her zaman vicdanının sesini dinler. Diğerleri ise çoğunlukla şeytanın sesini dinler. Ancak şeytanın her söylediği yalandır. Sözgelimi, fakir insanlara yardım etmek isteyen bir insanın şeytanı ona “eğer bu parayı fakirlere verirsen senin paran azalır, ileride bir şey olsa bir güvencen kalmaz” gibi sözler söyleyerek onu iyilik yapmaktan, hayır işlemekten alıkoymaya çalışır. Oysa, şeytan her zamanki gibi yalan söylemektedir. Çünkü insan bir hayır işlediğinde, Allah onun yardımcısı ve dostudur. Ayrıca rızkı veren Allah’tır. O insan istediği kadar cimrilik yaparak parasını korumaya çalışsın, Allah dilemedikçe hiçbir kazanç elde edemez.

Veya vicdanına uyarak namaz kılmaya başlamaya niyet eden bir insana şeytan, “ileride yaşlanınca nasıl olsa kılarsın. Şimdi kılmasan da olur” benzeri telkinlerde bulunur. Şeytan yine yalan söylemektedir. Çünkü insanın ne kadar ömrü olacağı, ne zaman nerede öleceği bilinemez. Bu nedenle insan hayırlı gördüğü birşeyi ertelemeden, hemen o anda uygulamalıdır.

Hırsızlık yapan birini de şeytan boş vaadlerle ve yalanlarla aldatmaktadır. “İhtiyacın var şunu alsan ne olur? Zaten kimse de seni görmez. Bu hırsızlık bile sayılmaz, küçücük bir şey” gibi sözler söyler. Gerçekte ise, hiç kimse görmese ve fark etmese dahi, Allah her an görmekte ve işitmektedir. Allah Kuran’da insanları şeytana karşı uyarmış ve onun insanları aldattığını ve aldananların sonunun cehennem olduğunu bildirmiştir:

(Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va’detmez. Onların barınma yerleri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır. (Nisa Suresi, 120-121)

Şeytanın insanlara söylediği yalanlardan bir diğeri de insanlara bir kötülüğü telkin edip sonra da “şimdi bunu yap sonra tevbe eder kurtulursun” demektir. Birçok insan şeytanın bu tuzağına düşer. Halbuki bu da bir yalandır, çünkü Allah kötülükleri yapıp sonra kendilerine ölüm gelince tevbe edenlerin tevbelerinin kabul edilmeyeceğini bildirmektedir. İlk baştan bir hesap yaparak, “nasıl olsa tevbe ederim” diyerek her türlü kötülüğü yapmak büyük bir samimiyetsizlik ve akılsızlıktır. Allah bir ayetinde şöyle hükmetmektedir:

Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: “Ben şimdi gerçekten tevbe ettim” diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 18)

Bir insanın şeytanın yalanlarını görüp, ona uymaması için tek çözüm Kuran ahlakını iyi bilmesi ve yaşamasıdır. O zaman hem şeytanın, hem nefsinin hem de diğer insanların yalanlarını ve samimiyetsizliklerini çok iyi görebilir ve bunlardan sakınabilir. Allah bir ayetinde şeytanın hilesinin inanan kulları için çok zayıf olduğunu şöyle bildirmektedir:

İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır. (Nisa Suresi, 76)

Yalancılık, Şeytana Sadakat Göstermektir

Yalan ve boş vaadler şeytanın en belirgin özelliklerinden biridir. İnsanların yalancılığının kaynağı da şeytandır. Yalan söyleyen bir insan o anda şeytanını dinliyor ve ona sadakat gösteriyor demektir. Aşağıdaki ayetler bazı insanların şeytana olan bu sadakatlerinin nedenini açıklamaktadır:

Onlar, O’nu bırakıp da (birtakım) dişilere taparlar. Onlar o her türlü hayırla ilişkisi kesilmiş şeytandan başkasına tapmazlar. Allah, onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi: “Andolsun, kullarından ‘miktarları tespit edilmiş bir grubu’ (kendime uşak) edineceğim. (Nisa Suresi, 117-118)

Hiç kimse yaptığı tavırla şeytana uşaklık ettiğini, ona sadakat gösterdiğini kabullenmek istemez. Ancak, bu kişi hayatı boyunca vicdanının sesini kısarak ve daima içinde şeytanın söylediklerine uyarak, vicdanını köreltmiş ve hep şeytanına sadık olmuştur. Allah ayetlerinde bu insanlar için şöyle hüküm vermektedir:

Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: “Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen).”

(Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azabta da ortaksınız. (Zuhruf Suresi, 36-39)

Şeytanın en belirgin özelliklerinden biri, kendisini daima haklı zannetmesi ve telkinde bulunduğu kişilere de hep haklı oldukları telkininde bulunmasıdır. Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi şeytanın dostu olan insanlar kendilerini “hidayette” zannetmektedirler.

Yalan söyleyen insanlar da, daima kendilerinde bir hak ve doğruluk görürler. Yalanlarının çok geçerli nedenleri olduğunu zannederler. Bu kişilere yalanlarını itiraf etmeleri söylendiğinde ise, sadece birkaç küçük noktada dürüst olup diğerlerini kabul etmemekte ısrar ederler. Bunun bir nedeni, şeytana sadakatten vazgeçilmemesidir.

Bu satırları okuyan kişilerin bazıları, şeytana sadakati tam olarak tanımlayamıyor olabilirler. Şeytana sadakat gösteren insan, nefsine, kibirine, benliğine, çıkarlarına, tutkularına sıkı sıkıya bağlı olan, onlara bağlılığı nedeniyle hak ve doğru olan şeylerden kaçınan kimselerdir. Şeytan insanın bu tür zaaflarıyla onu kandırır. Onu Allah’ın yolundan çeşitli yöntemlerle saptırmaya çalışır. Dolayısıyla, nefsi, kibiri ve çıkarları için yalanını itiraf etmeyen ve dürüst davranmayan bir insan, şeytanına hizmet etmekte, ona bağlılığını göstermektedir. Bu demektir ki, şeytan bu kişiyi yalan dışındaki başka konularda da aldatabilecek, kendisine bağlı kılabilecektir. Çünkü nefsi için yalanlarından vazgeçemeyen bir insan, dinin diğer konularında da irade gösteremez; bir süre sonra şeytan sabah namazına kalkmasını, fedakarlıkta bulunmasını, Allah’ın rızasına uygun işler yapmasını da engelleyebilir.

Dolayısıyla insanın hiçbir noktada şeytana bağlı kalmaması gerekir. İnsanların büyük bir çoğunluğu, zaman zaman şeytana uyulmasının bir zararı olmayacağını düşünürler. Oysa, bu şeytanın bir metodudur. Şeytan insanın her konuda Allah’ın rızasına uyup, tek bir noktada kendisine uyulmasını kabul eder ve bunu bir metod olarak kullanır. Sözgelimi, hayatının her anında Allah’ın rızasına uyan, ibadetlerini yerine getiren bir insan, eğer sadece yalan konusunda iradesini kullanamayarak, şeytana uyuyorsa, bu şeytan için bir kazançtır.

Her anında Allah’a itaat ve sadakat gösteren kimse, Allah’ın kendisinden razı olacağını umabilir. Eğer bir insan her türlü ibadetini yapıyor, hatta fedakarlıklarda bulunuyor, güzel ahlak gösteriyor, ama buna rağmen yalan söyleyebiliyorsa, bu insan, hala tek bir noktada dahi olsa şeytana bir bağlılık gösteriyor demektir.

Allah bir ayetinde bu önemli gerçeği insanlara şöyle bildirmektedir:

O’nun üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan Allah için bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: “Bu Allah’ındır, bu da ortaklarımızındır” dediler. Kendi ortakları için olan (pay), Allah tarafına geçmez, ama Allah’a aid olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçer. Ne kötü hüküm veriyorlar? (Enam Suresi, 136)

Allah, elde ettiklerinden bir kısmını Allah’a, bir kısmını ise diğer ilahlarına ayıran insanların kötü bir hüküm verdiklerini bildirmiştir. Allah’ın razı olacağı ahlak ve imanda, şeytana hiçbir zaman bir bağlılık veya itaat görülmez. Samimi olarak iman eden bir insan, hayatının her anında sadece Allah’ın rızasına uyar. Bu nedenle mümin bir insan yalan söyleyemez. Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini her zaman yalanla elde edeceği herhangi bir çıkarın üzerinde tutar. Allah Zümer Suresi’nde dinin sadece Kendisi’ne ait olduğunu şöyle bildirir:

Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah’ındır. O’ndan başka veliler edinenler (şöyle derler:) “Biz, bunlara bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez. (Zümer Suresi, 3)

Ayrıca, Allah’a gönülden bağlı samimi bir mümin, hiçbir zaman şeytanı haklı çıkaracak bir davranışta da bulunmaz. Çünkü şeytan insanlardan büyük bir çoğunluğunun kendisine uyacağını söylemiştir. Böylece kendince, Allah’ın yoluna karşı bir savaş açmış ve ne kadar çok kişi kendisine uyarsa o kadar büyük bir zafer elde edeceğini sanmıştır. Şeytanın bu çarpık ve sapkın mantığını Allah ayetlerde şöyle haber verir:

Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. Oysa onun, kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı-gücü yoktu; ancak Biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olandan ayırt etmek için (ona bu imkanı verdik). Senin Rabbin, herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur. (Sebe Suresi, 20-21)

Allah’ın ayetlerinden de anlaşıldığı gibi şeytan büyük bir yanılgı içindedir. Kendince insanları tarafına çekerek kazanç elde edeceğini sanmaktadır. Oysa ne kadar çok insanı saptırırsa saptırsın, bunun sonucunda hiçbir kazanç sağlayamayacak, saptırdıkları ile birlikte sonsuza kadar cehennem azabı içinde yaşayacaktır. Ayrıca şeytan bir tuzak kurduğunu zannederken aslında kendisi çok büyük bir tuzağın içine düşmüştür. Allah, yukarıdaki ayetlerde de bildirildiği gibi, şeytana, iyilerle kötüleri birbirinden ayırmak için bu imkanı verdiğini bildirmiştir. Şeytan, insanların dünya hayatında denenmeleri için bir araçtır ve onun insanlar üzerinde hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. Şeytan, sadece, insanların gerçek yüzlerini ortaya çıkarmak için bir vesiledir. Ancak ne kadar çok insanın kötü olduğunu ortaya çıkarması ise, onun hiçbir şekilde faydasına değildir. Tam tersine bu hareketinin sonucunda o kadar çok insanla birlikte, cehenneme sürüklenecektir.

Her ne kadar şeytan, ustaca saptırma yöntemleri kullanırsa kullansın, mümin hiçbir zaman şeytanın zannını haklı çıkartacak davranışlarda bulunmaz. Bundan her an şiddetle kaçınır. Tavır ve konuşmalarında her zaman Allah’ın tarafında olduğunu açık ve kesin olarak gösterir.

Kuran’da hayatlarından ve konuşmalarından örnekler verilen peygamberler bunun en güzel örneğidir. Onlar daima, Allah’ı dost ve vekil edinmişler, şeytanın ise en baş düşmanı olmuşlardır. Allah inkar edenlerle imanında samimi olanların arasındaki bu farkı Kuran’da şöyle bildirir:

Allah, iman edenlerin velisi (dostu ve destekçisi)dir. Onları karanlıklardan nura çıkarır; inkar edenlerin velileri ise tağut’tur. Onları nurdan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar, ateşin halkıdırlar, onda süresiz kalacaklardır. (Bakara Suresi, 257)