mbc times_adnan_oktar_loveless_person_a_tree_rotting_from_inside

al hikmat_adnan_oktar_loveless_person_a_tree_rotting_from_inside

Birbirinin içine geçmiş muhteşem güzellikte galaksilerden, gezegenlerden, yıldızlardan oluşan uzay, masmavi uçsuz bucaksız gökyüzü, insanı derinden etkileyen masmavi okyanuslar, yemyeşil ovalar, metrelerce yüksekliğe uzanan heybetli dağlar ve hepsinin içinde yaşayan birbirinden güzel hayvanlar. Ve böylesine muhteşem yaratılmış bu dünyaya gözlerini açan insan…

İnsan doğar doğmaz gözlerini açtığında işte böylesine olağanüstü bir dünya ile karşılaşıyor. Kâinatın her yerine milimetrik bir düzen yerleştirilmiş, tek bir kareyi bile yerinden oynatamıyorsunuz. Oynattığınız anda sistem çöküyor. Havadaki oksijen miktarı tam olarak insanın nefes alabileceği şekilde ayarlanmış. Güneş, ay, yıldızlar, muhteşem güzellikteki hayvanlar, çiçekler, bitkiler, topraktan çıkan tertemiz, mis gibi kokan meyveler, sebzeler, hepsi hizmetine sunulmuş. Peki bu insanı hayrete düşüren muhteşem güzellikteki kainatın yaratılış amacı nedir diye hiç düşündünüz mü? Bunca ihtişam, milimetrik düzen tesadüfler zinciriyle oluşmadığına ve yalnızca insana sunulduğuna göre bunun bir nedeni olmalı değil mi?

Bu sorunun tek bir cevabı var: Sevgi. Kâinatın yaratılış amacı yalnızca sevgidir. Bütün bu hayranlık uyandıran dünyaya sahip olan insanın kalbinde tüm bunların yaratıcısı olan Allah’a içli bir sevgi oluşması, O’nun büyüklüğünü yüceliğini gereği gibi takdir etmesi içindir. İman eden, Allah’ın büyüklüğünü, gücünü, kudretini fark eden, onun sonsuz rahmetini derinden hisseden müminin kalbine hem Allah’a, hem de yaratılmışlara karşı çok güzel bir sevgi oluşur. Bu sevgiyi büyük bir nimet olarak müminin kalbine yerleştiren de Allah’tır:

İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)

Bir insanın kalbinde hem Allah’a, hem de tüm yaratılmışlara karşı derin bir sevgi duyması tesadüf değildir. İnsan ne yaparsa yapsın, kendi kendine kalbinde içli bir sevgi oluşturamaz. Bu güzel hissi yaratan ve gün geçtikçe katlamalı olarak arttıran Allah’tır. Allah Kuran’da Hz. Yahya peygambere sevgi duyarlılığı verdiğini şu ayetle bildirir:

Katımız’dan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi. (Meryem Suresi, 13)

Sevgi ve iman iç içedir. Müminin imanı arttıkça, kademe kademe derin imana kavuştukça, mümin her baktığı yerde Allah’ı görmeye başlar. Harika desenlere donatılmış bir kuş görür, Rabbini hamd ile tesbih eder, muhteşem güzellikte çiçekler görür hemen Allah’a şükreder, sofrasında birbirinden lezzetli yemekleri tadar, Allah’a içten şükreder. Bir müzik dinler, Allah’ın yaratışına ve ruhunda oluşturduğu etkiye hayran olur. Bir an bile Allah’ı unutmaz. Artık onun için Allah’la iç içe, derin bir sevgiyle ve bağlantıyla dolu apayrı bir yaşam vardır. İnsan Allah’a bir adım yaklaştıkça, Allah ona on adımla yaklaşır. Müminin içi dışı, kalbi, tüm benliği Allah sevgisiyle dolup taşar. İnsan vücudundaki hücreler de bu sevgiyi tanır. Mümin böylece tevekkülle, sabırla, imanla dünyada görülmemiş bir rahatlıkta ve huzur içinde yaşar. İşte bu iman eden bir insana verilmiş en büyük nimettir. Bunu ancak yaşayan ve kalbinde o içli sevgiyi hisseden müminler bilir.

Allah kullarını çok sever ve kullarının da Kendisini her şeyden çok sevmesini ister. O insanı bir hücreden yaratan, ona eller, gözler, kulaklar veren, ona kendinden bir ruh bahşeden Allah’tır. Ona dünyaya gözlerini açtığı andan gözlerini kapatıp da ölümle buluşana kadar sayısız nimet bağışlayan Allah’tır. Onun haberi bile olmadan kalbini çalıştıran, vücudunu muhteşem bir sistemle donatan Allah’tır. İnsanı Allah yedirir, Allah içirir, Allah uyutur ve hastalandığında da Allah şifa verir. Tüm bunların karşılığında Allah’ın kullarından tek istediği yalnızca sevgidir. Müminler kalplerindeki tüm sevgiyi önce Allah’a oradan da insanlara ve diğer canlılara yöneltirler. Ama her şeyden önce Allah gelir. İnkâr edenler ise Allah’ı unutup sevgilerini direk insanlara yöneltirler ve hiçbir zaman da bekledikleri karşılığı bulamazlar.

İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını ‘eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)

Allah’ın tüm tevbeleri kabul eden (Tevvab), bağışlayan (Gafur), merhamet eden (Rahman) isimleri de Rabbimizin kullarını ne kadar sevdiğini, onları esirgediğini, onlara merhamet ettiğini bize gösterir. İnsanı yaratan Allah onu tüm acizlikleri ile yaratmış, onun hata yapacağını bilmiş, ona tevbe etme imkânı vererek ona olan rahmetini göstermiştir. Allah kullarına karşı daima şefkatle yaklaşır. Allah’tan insanlara yansıyan sevgi, şefkat ve merhamet sınırsızdır. Mümin bunu hayatının her anında hisseder. Her anında içli bir sevgiyle Allah’a dönüp yönelir.

Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur. (Nisa Suresi, 110) 

Eğer Allah’ın sizin üzerinizde fazlı ve rahmeti olmasaydı ve Allah gerçekten tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (ne yapardınız)? (Nur Suresi, 10) 

Müminler içinden sevgi taşan bir kalple, huzurla, güvenle, büyük bir neşeyle, coşkuyla hayatlarını sürdürürken, inkâr edenler de Allah’ı unutmanın cezasını sevgisiz bir kalple acı içinde yaşayarak çekerler. Kendilerini sevmezler, insanları sevmezler, kâinattaki yaratılmışlara, gökyüzüne, denizlere, çiçeklere sevgiyle bakmazlar. Gün geçtikçe artan sevgisizlik bedenlerini kasıp kavurur. Onlarında hücreleri sevgisizliği tanır, isyanı tanır, tevekkülsüzlüğü tanır ve insanın vücudundaki milyonlarca hücre onun bu isyanına karşı başkaldırır. Nefis gittikçe azgınlaşır, şımarır, bencilleşir. Onlar ancak yapmacık, çıkara dayalı bir sevgi yaşarlar ve gerçek sevgiyi hiçbir zaman yakalayamadıklarını kavrayamazlar.

Allah’ı sevmeyen ve gereği gibi takdir edemeyen insanın kalbinde gerçek sevgi hiçbir zaman oluşmaz. Çünkü bu içli sevgiyi Allah o insanın kalbine koymaz. Sevgi olmadığında da o insanın vücudu tamamen hasta olur. Tevekkülsüzlük, merhametsizlik, kıskançlık ve sevgisizlik o insanı tamamen yıkar. Sevgiyi kaybeden insan içten içe çürüyen bir ağaç gibidir. Çok bereketsiz, meyve vermeyen, dalları sararmış, içten çürüyüp mahvolmuş bir ağaç gibidir. Dünyada Allah sevgisini bilmeyen insan böylelikle daha dünyada yaşarken cehennemin içine terk edilir. İman etmeyen bir insan hiçbir zaman iman edenin kalbinde duyduğu coşkulu sevgiyi, merhameti ve duyarlılığı tadamayacaktır. Böylelikle kendisine bunca nimeti bağışlayan Rabbinden yüz çevirmesinin karşılığını hem dünyada hem de ahirette ruhunun aradığı sevgiyi hiçbir zaman bulamayarak tadacaktır.

Adnan Oktar’ın MBC Times & Al-Hikmat Dergisi’nde yayınlanan makalesi:

http://www.mbctimes.com/english/a-loveless-person-is-like-a-tree-rotting-from-the-inside

al hikmat_adnan_oktar_loveless_person_a_tree_rotting_from_inside2