Müminlerin Allah’ın rızasını ve cennetini kazanabilmek için hayatları boyunca ‘ciddi bir çaba’ göstermeleri, onların Allah’a olan sadakatlerinin bir göstergesidir. Rabbimiz Kuran’da müminlere Allah’ın rızasını ve ahiretini kazanmak için ‘ciddi bir çaba’ göstermekle sorumlu olduklarını buyurmuştur. Müminler bu ‘ciddi çabayı’, hem kendi nefislerini imani açıdan olgunlaştırıp Allah’ın hoşnut olacağı bir yapıya kavuşturmak, hem de Allah’ın Kuran’da tarif ettiği güzel ahlakı insanlara anlatmak için gösterirler. Müminlerin çabası, onların Allah’a olan teslimiyetlerinin getirdiği ‘güç ve azim’ sayesinde ortaya çıkmaktadır. Allah’a karşı duydukları iman ne kadar güçlü olursa, Allah’ın onların kalplerine hissettireceği şevk ve heyecan da o kadar kuvvetli olacaktır. Allah, Kuran’da, müminlere Kendi yolunda ciddi bir çaba harcamalarını şöyle öğütlemiştir:
Kim de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (İsra Suresi, 19)
İşte müminler ciddi çabayı ilk olarak kendi nefislerini Allah’ın razı olacağı umulan bir hale getirmek için harcarlar. İnkar eden bir kimsenin ise, -iman etmediği sürece- kendi nefsiyle mücadele edebilmesi ve bunda hayat boyu kararlı olup, ciddi bir çaba gösterebilmesi mümkün değildir. İnsanların bir kısmı hayatlarını Kuran ahlakından uzak, tamamen kendi istek ve tutkularına göre yaşamaktadırlar. İçlerindeki bu istekten hiçbir zaman vazgeçemedikleri için, Allah’ın rızasına göre bir hayat yaşamaya da yanaşmazlar.
Nefsin, iman etmeyen insanlar üzerindeki zorlayıcı etkisi anlaşıldığında, müminlerin nefisleriyle yaptıkları mücadelenin büyüklüğü de ortaya çıkmaktadır. İnkar edenler kendi nefislerinin isteklerine yenilirken, müminler Allah’a iman ettikleri ve O’na içten bağlılık oldukları için, nefisleriyle en güzel şekilde mücadele edecek bir güce ve isteğe sahiptirler. İnsanın kendi isteklerine ve tutkularına göre değil de, tamamen Allah’ın istediği şekilde hareket etmeye çalışması, şüphesiz ki ancak Rabbimiz’e duyulacak içten bir bağlılıkla mümkündür. Müminler, Allah’ın “Ey iman edenler, üzerinizdeki (yükümlülük) kendi nefislerinizdir…” (Maide Suresi, 105) ayeti gereği, dünyada üstlenmeleri gereken en büyük sorumluluklardan birinin, kendi nefislerini terbiye etmek olduğunun farkındadırlar. Hayatları boyunca kendilerine sürekli olarak kötülüğü emreden ve kendilerini Allah’ın rızasından uzaklaştırmaya çalışan bu saptırıcı güçle mücadele halindedirler. Nefislerinin aldatmacalarına karşı son derece uyanık olur ve Allah’ın rızasına uygun olmayacak hareketlerden şiddetle kaçınırlar. Amaçları Allah’ın rızasını kazanmak olduğundan, Allah’ın “İnsanlardan öylesi vardır ki, Allah’ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır.” (Bakara Suresi, 207) ayetiyle bildirdiği gibi, kendi nefislerini geri planda tutup daima Allah’ın rızasına uygun şekilde hareket ederler. Müminlerin nefislerini Allah’ın razı olacağını umdukları bir hale getirmek için gösterdikleri bu içten ve teslimiyetli çaba, Allah’a karşı bir ömür boyu kesintisiz olarak gösterdikleri sadakatin güzel bir örneğidir. Bu çabadan da her zaman kazançlı çıkarlar; Allah onları rahmetiyle ve yardımıyla destekler ve her işlerini en hayırlı şekilde sonuçlandırır.
Müminler, nefisleri konusunda göstermiş oldukları bu ‘ciddi çabanın’ yanı sıra, Allah’ın seçip beğendiği, insanlar için en uygun hayat tarzı olan İslam ahlakını insanlara anlatıp yaygınlaştırmak ve böylece dünya üzerinde fitne ve bozgunculuğun sona ermesi için de büyük bir ‘çaba’ harcarlar.
Dünya tarihi boyunca, inkar edenler, hak dinlerin, dolayısıyla müminlerin ve peygamberlerin karşısında olmuşlardır. Onların faaliyetlerini engellemeye ve çeşitli iftiralar atarak onları insanların gözünde küçük düşürmeye çalışmışlar, hatta onlara fiziksel saldırılarda bulunup, şiddet uygulamaktan da geri kalmamışlardır. İman edenler ve peygamberler yeryüzünde dirlik ve düzeni sağlamak, inkar edenlerin fikri ve fiziki saldırılarını engellemek büyük bir ‘çaba’ göstermiş, bu yolda birçok zorluk ve tepkiyle karşılaşmışlardır. Çeşitli iftiralara maruz kalmış, bulundukları şehirlerden sürülmüşlerdir. Ancak tüm bu zorluklara rağmen Kuran ahlakını yaşamaktan asla vazgeçmemiş, kınanmaktan korkmamış ve gösterilen haksız tepkilerden etkilenmemişlerdir.
Zorluklar iman edenleri hiçbir zaman için yılgınlaştırmamakta, aksine onları daha şevkli ve daha güçlü hale getirmektedir. Onlar, Allah’ın “Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın; O’na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah’ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır.” (Araf Suresi, 56) ayetiyle bildirdiği üzere, yeryüzünde huzur, adalet ve mutluluğun egemen olabilmesi için, hiçbir karışıklık ve bozgunculuk olmaması gerektiğinin farkındadırlar. Bunun da sadece Kuran ahlakının yaşanmasıyla gerçekleşebileceğini bildiklerinden, Kuran ahlakını insanlara anlatmak için samimi bir çaba harcarlar.
Peygamber Efendimiz de “Müminin mizanında en ağır basacak şey güzel ahlaktır. Muhakkak ki, Allah Teala işi ve sözü çirkin olan ve hayasızca konuşan kimseye buğz eder” (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 15/9) ve “Ruhumu kudret altında tutan Allah’a yemin ederim ki cennete sadece güzel ahlak sahipleri girer” (Tirmizi; Huccetü’l İslam İmam Gazali, İhya’u Ulum’id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s.792) hadis-i şerifleriyle güzel ahlakın önemine dikkat çekmiş ve müminleri bu konuda samimi bir çaba harcamaya davet etmiştir.
Allah’ın ve Peygamberimiz (sav)’in güzel ahlak konusundaki tavsiyelerini bilen müminler, hem kendi nefislerine karşı mücadele etmek hem de Kuran ahlakını insanlara anlatmak için büyük bir çaba gösterirler. Onların bu uğurda tüm hayatlarını ve sahip oldukları herşeyi feda edebilecek bir kararlılık gösterebilmeleri, Kuran’a sımsıkı sarılmalarıyla ve Allah’a karşı şiddetli bir sadakat ve bağlılık duygusu içinde olmalarıyla mümkün olabilmektedir. Allah Kuran’da, müminlerin Allah’a verdikleri sözü tutarak, O’na olan sadakatlerini kanıtladıklarını şöyle bildirmektedir:
Müminlerden öyle erkek -adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahde sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkları sadakatlerinden dolayı mükafatlandıracak, münafıkları da dilerse azaplandıracak veya tevbe (nasip edip tevbe)lerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Ahzab Suresi, 23-24)