İnsanların düşünceleri ve yaşam tarzları, amaçlarına ve hedeflerine göre farklılık göstermektedir. Herkesin kendi hayatından belirli beklentileri olduğundan, her insan bunları elde edebileceği bir yaşam tarzını benimsemektedir.

Örneğin, büyük bir şirketin yöneticisi olmak isteyen bir kişinin, bu amacını gerçekleştirebilmesi için, üniversitenin işletme ile ilgili bir bölümüne girmesi ve yönetici olabilmek için gerekli tüm bilgi ve tecrübeyi kazanması gerekecektir. Yaşamı boyunca bu mesleği sürdüreceğinden, bu mesleğin kendisine getireceği bir yaşam tarzını benimseyecektir. Üniversitede profesör olmak isteyen bir kişi ise, çok yoğun şekilde çalışacak, belki yurt dışına gidip yıllarca orada kalarak eğitimini tamamlayacak, hatta bunun için gerekiyorsa gençliğinden ve özel zevklerinden de fedakarlıklarda bulunacaktır. Kısacası insanlar, amaçlarına göre bir yaşam tarzı seçmekte ve tüm hayatlarını bu amaçlarını gerçekleştirebilme üzerine kurmaktadırlar.

Elbette insanın dünya hayatında kendisine birtakım hedefler belirlemesinin ve bunlara ulaşmak için çaba harcamasının yanlış bir yönü yoktur. Yanlış olan, tüm hedeflerini sadece bu dünyevi isteklerle sınırlandırmış ve bunlar arasında ahirete yönelik bir hedefe yer vermemiş olmasıdır. Kişinin hedefi sadece bu dünya hayatı ise, bu durumda yaşamı yukarıda tarif ettiğimizden farklı olmayacaktır. Allah’a iman etmeyen ve ahiret hayatından habersiz yaşayan bir insan, kendisi için belirlediği geçici dünyevi hedeflere ulaşmak için çaba harcayacaktır.

İşte müminlerle inkarcılar arasındaki en önemli farklardan birisi de budur. Müminler inkarcılardan farklı olarak, bu dünyanın ‘değersizliğini’ ve ‘geçiciliğini’ çok iyi kavradıkları için, bu dünyaya hiçbir şekilde bağlanmazlar. Elbette dünya hayatının nimetlerinden de en güzel şekilde yararlanırlar ancak müminlerin bu dünyadaki amaçları Allah’a kulluk etmek ve O’nun rızasını ve rahmetini kazanıp, cennetine kavuşabilmektir. Bu yüzden müminler hayatlarını, kendilerine Allah’ın rızasını kazandıracak salih amellerde bulunmaya ve Kuran ahlakını yaşamaya adamışlardır. Allah’ın “… Kim Allah’a sımsıkı tutunursa, artık elbette o, dosdoğru olan bir yola iletilmiştir.” (Al-i İmran Suresi, 101) ayetiyle belirttiği gibi, Allah’a sımsıkı bağlandıkları için, Allah onları Kendi dosdoğru yoluna iletir.

Müminler, hayatları boyunca sadece Allah’ın kendilerine gösterdiği yolu izleyen ve “… Hiç şüphesiz Allah’ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk.” (Enam Suresi, 71) diyerek, bu yolda ‘dosdoğru’ bir istikamet tutturan insanlardır. ‘Dosdoğru bir istikamet tutturmak’, müminlerin hayatları boyunca Allah’ın kendilerine gösterdiği doğru yoldan hiçbir şekilde ayrılmadıklarını ifade etmektedir. Şüphesiz ki bir insanın hiçbir dünyevi kazanç hedeflemeden, kendini sadece Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmaya adaması, bu kişinin Allah’a olan güçlü sadakatini ve bağlılığını çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Allah, Kuran’da müminlerin bu üstün ahlakını örnek göstermiş ve onların melekler tarafından cennetle müjdeleneceklerini haber vermiştir:

Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki): “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin.” (Fussilet Suresi, 30)

Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra doğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); artık onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Ahkaf Suresi, 13)

Müminler Allah’ın rızasını kazanmayı herşeyin üzerinde tuttukları için, onların -Allah’ın dilemesi dışında- doğru yoldan sapmaları söz konusu değildir. Allah onların ‘kalplerine imanı yazmış ve onları Kendi’nden bir ruh ile desteklemiştir’ (Mücadele Suresi, 22). Müminler, Allah’ın kendilerine gösterdiği bu yolda ilerlemekten hiçbir şekilde taviz vermezler. Buna bağlı olarak duydukları güçlü sadakat ve teslimiyet duygusu ile Allah’ın “De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’ındır.” (Enam Suresi, 162) ayetiyle bildirdiği gibi, ‘tüm hayatlarını Allah’ın rızası kazanmak için yaşarlar’. Yaptıkları her işte Allah’ı anar ve o işi Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle yaparlar.

Bununla beraber müminler, kendilerine isabet eden zorluklara karşı da en güzel şekilde sabreder ve sürekli Allah’a dua ederek, Allah’tan yardım dilerler. Onlar için, hayatları boyunca bu yolda ilerleyebilmek ve Allah’ı razı edecek salih amellerde ve davranışlarda bulunabilmek çok önemlidir. Müminlerin bu yoldaki istekleri, şevkleri, güçleri ve kararlılıkları, onların Allah’a karşı duydukları içten sadakatin ve teslimiyetin bir göstergesidir.