Kuran’da şeytanın kıyamete kadar insanları Allah’ın yolundan saptırmaya and içtiği bildirilir. Şeytan isyan ettiği için Allah Katından kovulmuş ve lanetlenmiştir. Amacı kendisi gibi, insanları da isyana sürüklemektir. Bu amacına ulaşabilmesi için Allah şeytana kıyamet gününe kadar süre tanımış ancak onun ‘gerçekten iman etmiş kimseler üzerinde hiçbir etkisinin olamayacağını’ bildirmiştir.

Şeytan insanı doğru yoldan saptırmak için ona çeşitli kuruntular ve vesveseler vermeye çalışır. Ancak “(Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir.” (Araf Suresi, 201) ayetiyle bildirildiği gibi, kalben Allah ile birlikte olan kişi bunlardan etkilenmez. Şeytandan kendisine böyle bir kışkırtma hissi geldiğinde bir mümin hemen Allah’a sığınır ve bunun şeytanın bir aldatmacasından başka bir şey olmadığını anlar.

İmani yönden zayıf olan insanlar ise şeytanın hilelerine kolaylıkla aldanırlar. Oysa Allah “…Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi, 76) ayetiyle şeytanın düzeninin ne kadar zayıf olduğunu bildirmiştir. Ancak gereği gibi iman etmeyen kimseler şeytanın aldatmacalarını gerçek sanırlar.

Allah’ın varlığından ve Kuran ahlakından tamamen gafil olan insanlar ise neredeyse tüm hayatları boyunca şeytanın yönlendirmesiyle hareket ederler. Onun istediği gibi düşünür, onun istediği gibi davranır ve onun istediği gibi konuşurlar. Aldıkları tüm kararlara, söyledikleri her söze şeytanın çarpık mantığı hakimdir. Şeytanın amacı, kendisine uyan bu insanları kullanarak diğerlerini de genel bir ahlak bozukluğuna sürüklemek, kalplerine kendi çirkin ahlakını yerleştirmektir. Şeytan onların ağzını kendi ağzı gibi kullanarak bu yolla diğer insanlara telkinlerini ulaştırmayı hedefler.

Allah’tan gafil olarak yapılan konuşmaların özel şeytani bir üslubu vardır. Bazı kişiler adeta şeytanın elçiliğini yaparcasına, beraberlerindeki insanları Allah’tan ve Kuran ahlakından uzaklaşıp cehennem ahlakını yaşamaya çağıran bir üslup kullanırlar. Bu üslup kimi zaman süslü ve çekici bir havaya bürünebilir; amaç şeytani ve kötü olan bir şeyi insanlara makul ve mantıklı gösterebilmektir. Bu konuşmalarda kişi, sözlerini hep cahilce mantıklarla desteklemeye çalışır. Konuşmalarıyla çevresindekilere kaderi, ahireti, hesap gününü, Allah’ın azabını unutturmaya gayret eder. İnsanları dünya hayatına aldanmaya çağıran sinsi bir üslup kullanır. Karşı tarafın vicdanını susturup rahatlatabilmesi için sahte ve aldatıcı mantıklar öne sürer. Allah’a iman ve Kuran ahlakının yaşanması konusunda kişilerin kalplerine gizlice vesvese ve şüphe düşürmeye çalışır. Kullandığı yöntemler son derece kurnazcadır; çoğu zaman yanlış bir tavrı insanların bilinçaltlarına yavaş yavaş işleyip onları bu fikre alıştırarak etki etmeyi hedefler. Bu nedenle şeytanın elçiliğini yapan ve onun etkisi altında konuşan kişi genellikle şeytani bir tavrı açıkça savunmaz. Bunu karşı tarafa hissettirmeden ve onu kandırarak yapmaya çabalar. Dolaylı ve hileli yollardan yaklaşır; gizliden gizliye de bu konuda karşı tarafın bilinçaltına şüphe yerleştirmeye çalışır. Kuran’da şeytanın kullandığı farklı yöntemler ve taktikler şöyle bildirilmiştir:

Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka Senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Araf Suresi, 16-17)

“Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp-saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır. (Şeytan) Onlara vaadler ediyor, onları en olmadık kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey va’detmez. (Nisa Suresi, 119-120)

Ayetlerde bildirildiği gibi, şeytanın asıl amacı insanları Allah yolundan uzaklaştırmaktır. Şeytana uyarak hareket eden kişi de onunla aynı taktikleri kullanır. İnsanların, olayları Kuran rehberliğinde değerlendirmelerini engellemeyi amaçlar. Olayların hayırlı ve güzel yönlerini anlamak ve anlatmak yerine, olumsuzlukları vurgulayarak onlara kaderi ve herşeye hayır gözüyle bakmayı unutturmaya çalışır. İnsanları karamsarlığa, ümitsizliğe ve mutsuzluğa sürüklemek için uğraşır. Sözgelimi ani bir kaza ya da ölüm haberi ile karşılaşıldığında insanları hemen isyankar, gafil bir üsluba çekmeye çabalar.

Hayatı ve ölümü Allah’ın yarattığını bilen bir insan ise böyle bir haber karşısında son derece tevekküllü ve Allah’a karşı gönülden teslim olmuş bir tarzda konuşur; “Allah’ın takdiri en hayırlısıdır” der.

Bunun gibi ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen imandan uzak bir insan, şeytanın etkisiyle ümitsiz ve tedirgin bir üslup kullanabilir. Şeytan etkisi altına aldığı kişileri kullanarak insanların bilinçaltına sinsice üzülmenin ve tevekkülsüzlüğün makul olduğu düşüncesini yerleştirmeyi hedefler. Oysa Müslümanca konuşan bir insan en zor anında bile Allah’a karşı son derece ümitvar bir üslup içerisinde olur. Başına gelen hastalık ne kadar ciddi olursa olsun, herşeyin Allah’ın kontrolünde geliştiğini, Allah’ın gücünün sonsuz olduğunu bilmenin verdiği tevekküllü ve teslimiyetli üslupla konuşur. İman edenlerin bu ümit dolu üslubu çevrelerindeki insanları da tevekküllü davranmaya ve ümitvar bir üslupla konuşmaya yöneltir.

Allah’a iman eden insanlar, şartlar her ne olursa olsun şeytanın etkisiyle yapılan bir konuşmayı bilir, başkasında gördüklerinde rahatlıkla teşhis eder ve böyle bir şeye asla yanaşmazlar. Şeytanın elçiliğini yapmanın ahiretteki karşılığının şeytan gibi hüsrana uğramak olacağının şuurundadırlar. Bu nedenle şeytanın bu tuzağına düşmez; hemen Allah’a sığınır ve Kuran’a uygun şekilde konuşarak şeytanın çabalarını etkisiz hale getirirler.