Müminlerin sakındıkları konuşma üsluplarından biri de münafıklara özgü ‘şüphe dolu ve şüphe veren bir üslup kullanmak ‘tır. Münafıklar Allah’ın varlığından, ahiretten ve Allah’ın vaatlerinden yana ciddi bir kuşku içerisinde oldukları için konuşmaları da şüphe ve tereddüt doludur. Kuran ahlakını hiçbir zaman müminlerin tebliğ ettiği gibi açık, kesin ve kararlı bir üslupla anlatamazlar. Kalplerinden konuşmalarına yansıyan bu şüphe, kendilerini dinleyenlerin kalplerine de şüphe düşürmeyi amaçlar. Ancak açık bir şuur ve kesin bir bilgiyle iman eden müminler bu üsluptan etkilenmezler. Çünkü Allah’ın sözünün gerçek olduğundan emindirler. Şüphe dolu üslupla konuşan biri varsa, bunun tamamen kişinin kendi samimiyetsizliğinden ve çarpık düşünce tarzından kaynaklandığını bilirler.

Müslümanların üslubunda ise asla böyle bir şeye rastlanmaz; kalplerinde şüphe olmadığı için sözleri açık ve nettir. Buna rağmen iman edenler dinleyenlerde yanlış anlamaya imkan verecek bir tarzda konuşmamaya da özen gösterirler. Çünkü kimi zaman arka arkaya söylenen birkaç cümle ya da art arda açılan iki farklı konu iyi niyetle gündeme getirilmiş olsa bile yoruma açık bir hal alabilir.

Bu üslup istemeden de olsa dinleyenlerde bir tereddüt oluşmasına neden olabilir. İşte Müslümanca konuşmak, tüm bunları sözün nereye gidebileceğini, konuşmalarından ne tür anlamlar çıkabileceğini, o sırada ortamda bulunan kişilerin durumlarını tek tek düşünerek, tereddüde yol açmayacak bir üslup kullanmayı gerektirir. Aksi, münafıkların ‘gizli vesveseci’ karakterlerinin bir özelliğidir. Bu nedenle istemeden de olsa bu üslubu andıracak konuşmalar yapmamaya özen göstermek imanın ve aklın bir gereğidir.

Bunun gibi, herhangi bir olay hakkında “keşke böyle olmasaydı”, “tüh kaybettik”, “vah yazık oldu” türünden Allah’ın takdirine rıza göstermeyen ifadelerle konuşmak da yine münafıkça bir üsluptur. Münafıkların müminler arasında ‘felaket haberciliği’ yaparak onların cesaretlerini kırmaya çalıştıkları Kuran’da şöyle bildirilmektedir:

De ki: İnsanların Rabbine sığınırım. İnsanların malikine, insanların (gerçek) İlah’ına; ‘Sinsice, kalplere vesvese ve şüphe düşürüp duran’ vesvesecinin şerrinden. Ki o, insanların göğüslerine vesvese verir (içlerine kuşku, kuruntu fısıldar); gerek cinlerden, gerekse insanlardan (olan her hannas’tan Allah’a sığınırım). (Nas Suresi, 1-6)

Allah insanları böyle bir ahlaka karşı uyarmakta, onlara “hannas”, yani ‘insanların kalplerine şüphe ve vesvese veren kimse’lerden olmaktan sakınmalarını bildirmektedir. Münafıklar, müminlerin arasındaki “hannas” görevini üstlenmiş kimselerdir; sinsi, gizli ve kötü amaçlı bir üslup ile şeytanın elçiliğini yaparak insanların kalplerine vesvese vermeye çalışırlar. Müminler ise bu ahlakı andırabilecek bir üsluptan titizlikle kaçınır, vesvese veren bir tarzda konuşmaktan Allah’a sığınırlar.