Zor an­la­rın mü­min­le­rin ha­ya­tın­da bü­yük bir öne­mi var­dır. Çün­kü mü­min­ler her tür­lü zor­luk, sı­kın­tı ve yok­luk anın­da da­ya­nık­lı, ce­sur, te­vek­kül­lü, hoş­gö­rü­lü, fe­da­kar ve mer­ha­met­li ol­mak­la yü­küm­lü­dür­ler. Bu yü­küm­lü­lü­ğün bi­lin­cin­de olan, her ola­yı bü­yük bir ol­gun­luk ve te­vek­kül­le kar­şı­la­yan, olay­la­rın hik­met­le­ri­ni ve ha­yır­lı yön­le­ri­ni gör­me­ye ni­yet eden, çev­re­sin­de­ki in­san­la­rı da ay­nı üs­tün ah­la­kı ya­şa­ma­ya da­vet eden bir Müs­lü­man, zor du­rum­lar kar­şı­sın­da bu tav­rı­nı de­ğiş­tir­mez.

Ku­ran’da el­çi­le­rin ve sa­lih mü­min­le­rin ta­rih bo­yun­ca kar­şı­laş­tık­la­rı bu tür zor­luk­lar ör­nek ve­ril­mek­te­dir. Sa­lih mü­min­ler ya­şa­dık­la­rı her zor­luk anın­da çok şid­det­li de­ne­me­ler­den ge­çi­ril­miş, an­cak tüm bun­lar kar­şı­sın­da çok üs­tün bir ah­lak ser­gi­le­miş­ler­dir.

Yü­ce Al­lah Ku­ran’da tüm ina­nan­la­rın ben­zer zor­luk­lar­la kar­şı­la­şa­ca­ğı­nı bil­dir­mek­te ve sa­bır gös­te­ren­le­ri de son­suz gü­zel­lik­ler­le müj­de­le­mek­te­dir. İş­te Müs­lü­man­la­rın ya­şa­dık­la­rı bu zor­luk­lar, Ku­ran ah­la­kı­nın gös­te­ril­me­si açı­sın­dan en de­ğer­li za­man­lar­dır. Ayet­te bil­di­ril­di­ği üze­re Müs­lü­man­lar zor an­lar­da üst üs­te ge­len sı­kın­tı­la­ra ve zor­luk­la­ra kar­şı “… Biz Al­lah’a ait (kul­lar)ız ve şüp­he­siz O’na dö­nü­cü­le­riz.” (Ba­ka­ra Su­re­si, 156) ce­va­bı­nı ve­ren­ler­dir.

Her in­san bir zor­luk­la ya da bir sı­kın­tıy­la kar­şı­laş­tı­ğın­da için­de iki fark­lı ses du­yar. Bun­lar­dan bi­ri fe­da­kar­lı­ğı, ce­sa­re­ti, gü­zel ah­la­kı ve her za­man Al­lah’ın di­le­di­ği şe­kil­de dav­ran­ma­yı em­re­den vic­da­nın se­si­dir. Bu se­si din­le­yen ki­şi, her za­man için Yü­ce Al­lah’ın en çok ra­zı ola­ca­ğı­nı um­du­ğu tav­rı gös­te­re­cek, sab­rı ve te­vek­kü­lü ter­cih ede­cek­tir.

İkin­ci ses ise Yu­suf Su­re­si’nin 53. aye­tin­de de bil­di­ril­di­ği gi­bi “var gü­cüy­le kö­tü­lü­ğü em­re­den” nef­sin se­si­dir. Bu ses in­sa­na is­ya­nı, fıs­kı, ben­cil­li­ği ve kor­kak­lı­ğı fı­sıl­dar. Bu se­si din­le­yen­ler ise, çok bü­yük bir kay­ba uğ­ra­mış ve nef­se et­ki eden şey­ta­nı ken­di­le­ri­ne dost edin­miş­ler­dir. İn­san­la­rın ne­fis­le­ri­ne uya­rak na­sıl bir kay­ba uğ­ra­ya­cak­la­rı­nı an­la­mak için, şey­ta­nın bu ki­şi­ler üze­rin­de­ki et­ki­si­nin na­sıl ger­çek­leş­ti­ği­ni bil­mek ge­re­kir. Ku­ran’da bu ko­nu­da ay­rın­tı­lı ola­rak bil­gi ve­ril­mek­te ve mü­min­ler şey­ta­nın tu­zak­la­rı­na kar­şı uya­rıl­mak­ta­dır­lar.

Şey­tan in­san­la­rı doğ­ru yol­dan en­gel­le­mek için her tür­lü yo­lu de­ne­ye­rek, şük­ret­me­le­ri­ne ve gü­zel ah­lak gös­ter­me­le­ri­ne ma­ni ol­ma­ya ça­lı­şır. Bu­nun so­nu­cun­da da in­san­la­rın bü­yük bir bö­lü­mü­nü ken­di fır­ka­sı­na ka­tar. İş­te ne­fis de, şey­ta­nın in­san­la­rı al­dat­mak ve doğ­ru yol­dan en­gel­le­mek için kul­lan­dı­ğı se­si­dir. Bu ne­den­le şey­tan in­sa­na bir zor­luk­la kar­şı­laş­tı­ğın­da her za­man için ben­cil­li­ği fı­sıl­dar, ken­di men­fa­ati­ni dü­şün­dür­tür, fe­da­kar­lı­ğı, şef­ka­ti ve mer­ha­me­ti kö­tü ve zor gös­te­rir.

Tüm bu ne­den­ler­den ötü­rü Müs­lü­man­la­rın bir zor­luk, sı­kın­tı ya da mu­si­bet kar­şı­sın­da he­men vic­dan­la­rı­na uy­ma­la­rı çok önem­li­dir. Çün­kü ön­le­rin­de­ki iki se­çe­nek­ten bi­ri şey­ta­nın ta­raf­tar­la­rı­nın yo­lu­dur. Bu yol­da ben­cil­lik, men­fa­at­pe­rest­lik, ra­ha­tı­na düş­kün­lük, iki­yüz­lü­lük, ya­ni kı­sa­ca kö­tü ah­la­ka da­ir pek çok özel­lik yat­mak­ta­dır. Di­ğe­ri ise sa­lih mü­min­le­rin yo­lu­dur. Müs­lü­man­lar vic­dan­la­rı­nın se­si­ni din­ler ve her za­man iyi­le­rin yo­lu­nu iz­ler­ler.

Şu­nu da ha­tır­lat­mak ge­re­kir ki, Müs­lü­ma­nın gün­lük ha­ya­tın­da çe­şit­li zor­luk­lar­la ve sı­kın­tı­lar­la kar­şı­laş­ma­sı hem im­ti­ha­nı­dır, hem de ahi­ret­te ka­vuş­ma­yı um­du­ğu cen­net yur­duy­la kı­yas ya­pa­ca­ğı bir mut­lu­luk ve­si­le­si­dir. Tüm bun­lar zor­luk­lar­la, ko­lay­lık­la­rın ve ra­hat­lı­ğın kı­yas­lan­ma­sın­dan olu­şa­cak yük­sek bir zev­kin de kay­na­ğı­dır. Ay­rı­ca sa­mi­mi bir Müs­lü­man için son­suz ha­ya­tın­da gü­zel bir ha­tı­ra, di­ğer mü­min­le­rin gör­dük­le­rin­de tak­dir ve sev­gi­le­ri­nin art­ma­sı­na, iman, he­ye­can ve gıp­ta his­le­rin­den olu­şan gü­zel he­ye­can­la­ra ka­pıl­ma­la­rı­na ve­si­le ola­cak bir gü­zel­lik­tir. Zor­luk an­la­rın­da bir mü­mi­nin gös­ter­di­ği gü­zel ah­lak, dün­ya­da di­ğer mü­min­le­rin o in­sa­na kar­şı say­gı ve sev­gi­le­ri­ni ar­tı­ran, ken­di­le­ri­ne bu ah­la­kı ör­nek al­ma­la­rı­nı sağ­la­yan, Yü­ce Al­lah’ın iz­niy­le iman­la­rı­na olum­lu et­ki ya­pan bir ve­si­le­dir. Şim­di zor­luk an­la­rı­nın mü­min­le­rin iman­la­rı­nı na­sıl de­rin­leş­tir­di­ği­ni in­ce­le­ye­lim.

SIKINTI VE ZORLUKLAR MÜMİNİN İMANINI NASIL DERİNLEŞTİRİR?

­zel Ah­lak Ka­zan­­rır

Zor­luk ve sı­kın­tı­la­rın ge­tir­di­ği en önem­li ka­zanç­lar­dan bi­ri, ah­la­ki ol­gun­luk­tur. Mü­min­ler Ku­ran ah­la­kı­nın tüm dün­ya­da ha­kim ol­ma­sı fik­ri­ne sa­mi­mi ola­rak ina­nır­lar, bu ne­den­le bu üs­tün ah­la­kın ya­yıl­ma­sı için sür­dür­dük­le­ri fik­ri mü­ca­de­le­de her tür­lü zor­lu­ğu gö­ze alarak çalışırlar. Dün­ya­da­ki amaç­la­rın­dan bi­ri tüm in­san­la­rın İs­lam ah­la­kı­nın ge­tir­di­ği, re­fah, hu­zur ve kar­deş­lik or­ta­mı için­de ya­şam­la­rı­nı sür­dür­me­le­ri­dir. Bu ne­den­le Ku­ran ah­la­kı­nın ya­yıl­ma­sı için yü­rüt­tük­le­ri fik­ri mü­ca­de­le­de gös­ter­dik­le­ri ka­rar­lı­lık ve sa­bır ile zor­luk­lar­dan sı­kın­tı­lar­dan kaç­ma­ya­rak bunlara gö­ğüs ge­rer­ler. Bu du­rum ah­la­ki ol­gun­lu­ğa ulaş­ma­la­rı­na, do­la­yı­sıy­la da in­ce dü­şün­ce­li, hal­den an­la­yan kim­se­ler ol­ma­la­rı­na, ni­met­le­rin kıy­me­ti­ni da­ha iyi bil­me­le­ri­ne, bu ni­met­le­ri ver­di­ği için Rab­bi­miz’e sü­rek­li şük­ret­me­le­ri­ne, da­ha te­va­zu­lu, mü­la­yim, yu­mu­şak baş­lı ve kadir ve kıymet bilen ol­ma­la­rı­na, ni­me­te ka­vuş­tuk­la­rı za­man­lar­da şı­mar­ma­ma­la­rı­na ve ka­na­at­kar ol­ma­la­rı­na ve­si­le olur.

* Ger­çek Sa­bır ve Te­vek­kül Ka­za­­lır

Bir mü­mi­nin en önem­li özel­lik­le­rin­den bi­ri,  her işi­ni Yü­ce Al­lah’ın rı­za­sı­nı ka­zan­mak için yap­ma­sı ya­ni ih­las sa­hi­bi ol­ma­sı­dır. İh­las sa­hi­bi bir mü­min, yap­tı­ğı her ha­re­ke­tin he­sa­bı­nı ahi­ret­te ve­re­ce­ği­ni bi­le­rek, Rab­bi­miz’i en faz­la hoş­nut edeceği umulan tav­rı gös­te­rir. Do­la­yı­sıy­la da­ima sa­bır­lı ve te­vek­kül­lü­dür. Sab­rı­nın ve te­vek­kü­lü­nün sır­rı ise, “Hiç şüp­he­siz, Biz her­şe­yi ka­der ile ya­rat­tık.” (Ka­mer Su­re­si, 49) aye­tin­de de bil­di­ril­di­ği gi­bi, her ola­yı Yüce Al­lah’ın ka­der­le ya­rat­tı­ğı­nı bil­me­si­dir. Bu ne­den­le, zor­luk­lar sa­lih bir mü­mi­nin sab­rı­nı ve te­vek­kü­lü­nü pe­kiş­ti­rir, bu özel­lik­le­ri­nin de­re­ce de­re­ce art­ma­sı­na ve­si­le olur.

Hiç kim­se bir an son­ra ne ola­ca­ğı­nı bi­le­mez. Bu­nun il­mi sa­de­ce Rab­bi­miz’e ait­tir. An­cak Yü­ce Al­lah Ku­ran’da bir­çok aye­ti ile her iş­le­rin­de Al­lah’a yö­ne­len mü­min­le­rin so­nu­nun ha­yır ola­ca­ğı­nı bil­dir­mek­te­dir. Bu ne­den­le zor­luk za­man­la­rın­da ne­şe ve şevk­le sab­re­dip te­vek­kül eden bir mü­mi­nin sab­ret­ti­ği her sa­at, her da­ki­ka, hat­ta her sa­ni­ye ahi­ret­te son­suz ni­met­ler­le do­na­tıl­mış cen­net­le kar­şı­lık bul­ma­sı­nı sağ­la­ya­bi­lir.  So­ğuk, aç­lık, has­ta­lık, hep­si so­na ere­cek olan, sü­re­si Rab­bi­miz Ka­tın­da be­lir­li, sa­de­ce dün­ya­ya ait zor­luk ve sı­kın­tı­lar­dır. Yü­ce Al­lah, im­ti­han ola­rak ver­di­ği zor­luk­la­ra sab­ret­me­nin kar­şı­lı­ğın­da ina­nan kul­la­rı­na cen­ne­ti müj­de­ler:

“Si­zin ya­nı­nız­da olan tü­ke­nir, Al­lah’ın Ka­tın­da olan ise ka­lı­cı­dır. Sab­re­den­le­rin kar­şı­lı­ğı­nı yap­tık­la­rı­nın en gü­ze­liy­le Biz mu­hak­kak ve­re­ce­ğiz.” (Nahl Su­re­si, 96)