Kendinizi güvende hissetmek için neler yaptığınızı, örneğin aldığınız tedbirleri bir düşünün. Sağlık için spor yapmak, düzenli beslenmek veya iyi bir gelecek için eğitim almak bunların en başlıcalarından.

Sadece siz değil herkes kendini güvende hissetmek ister. İş yerinde başarılı olmak, ailesini, evini, arabasını, imkanlarını korumak, sağlıklı ve huzurlu bir ömür sürmek gibi istekler hep bu güveni oluşturmak içindir.

Peki ya birisi sizi emanetine alsa, size güvence verip her ihtiyacınızla, her eksiğinizle ilgileneceğini söylese ne yapardınız?

Tabii ki bu oldukça şaşırtıcı olurdu. Oysa bu bir gerçektir ve Allah’ın insanlara bir vaadidir. “Allah’a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter. (Ahzab Suresi, 3) ayetiyle Allah insanların Kendine emanet olduğunu, eğer tevekkül ederlerse çok rahat edeceklerini haber vermiştir.

Allah insanlara her konuda Kendisini vekil edinmelerini, endişelenmemelerini, hüzne kapılmamalarını, korkmamalarını, sıkıntıya düşmemelerini bildirmiştir. Ne var ki insanın nefsi kötülüklerle ve azgınlıkla doludur, Allah’ın verdiği teminata rağmen bir türlü mutmain olmaz. Her zaman daha fazlasını ister, bencilleşir, azgınlaşır, itaat etmez.

Allah Kuran’da Kendisini vekil edinmeyi bildirmiştir. İnsan yalnızca Allah’tan korkmalı, kimseden yana bir beklenti içinde olmamalıdır. Rızkı veren Allah’tır, olayları yaratan Allah’tır, gücün ve kuvvetin sahibi Allah’tır.

Allah’a tevekkül eden, diğer bir ifadeyle her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğu bilen bir insan harikalıklarla dolu metafizik bir yaşam sürer. Kendini Allah’a teslim ettikçe Allah’ın özel koruması altına girer. Allah bu gerçeğe Kuran’da dikkat çekmiştir. Bunun bir örneği, içinde müminler olduğu için Allah’ın Harem-i Şerif’i, yani Mekke’yi yerle bir olmaktan korumuş olmasıdır. Rum Suresi’nin 67. ayetinde bu mucizevi olay şöyle bildirilmektedir:

Görmediler mi ki çevrelerinde insanlar kapılıp yağma edilirken Biz Harem (Mekke)yi güvenilir (ve dokunulmaz) kıldık? Yine de onlar batıla inanıp Allah’ın nimetlerine nankörlük mü ediyorlar? (Ankebut Suresi, 67)

Müşrikler o dönemde azmışlar ve her yere saldırmaya başlamışlar, fakat Mekke’ye zarar vermemişlerdir. Çölün ortasındaki şehir, etrafında ne sur ne de hendek gibi hiçbir savunma tedbiri bulunmamasına rağmen Allah’ın özel koruması ile korunup zarara uğratılmamıştır. Kuran’da Müslümanların Allah’ın koruması altında olduklarına dair daha pek çok örnek bulunmaktadır.

Bu noktada şöyle bir soru akla gelebilir: Madem Müslümanlar Allah’ın koruması altındadırlar, o halde neden kimi zaman zorluklarla karşılaşmakta, örneğin hastalanmakta, maddi imkanlarını kaybetmekte, buna benzer sıkıntılara tabi olmaktadırlar?

Müslümanların günlük hayatta çeşitli zorluk ve sıkıntılarla karşılaşmaları elbette ki bu dünya hayatının bir imtihan yeri olması sebebiyledir. Elbette Müslümanlar da hastalıklarla, maddi yokluklarla imtihan edilecek, böylelikle eğitilecekler ve ahlakları güzelleşecektir. Karşılaştığı zorluklar vesilesiyle cennete hak kazanarak üstün bir ahlaka erişeceklerdir.

Unutulmamalı ki karşılaştığımız küçük veya büyük her olay kaderimizdedir. Şeytanın “bunlar kaderle bağlantılı değil” şeklindeki fısıltısına karşı müminlerin daima uyanık ve dikkatli olması gerekir. Bu konuyu tam anlayıp hiç unutmadan akılda tutmak onun için bir güzelik vesilesidir. Çünkü o zaman Allah sevgisini daha yoğun yaşayacak, dolayısıyla Allah’ın yarattığı her şeyi ve her olayı sevgiyle, hayır gözüyle karşılayacaktır. Bu da kendisini daha huzurlu, daha hoşgörülü, daha neşeli ve sağlıklı kılacaktır.

Gerçek şu ki her olaya, vuku bulan her şeye hikmet gözüyle bakmak ve Allah’ın yarattığı kader içinde gelişen olayları hayırla değerlendirmek kişinin dünyadaki huzuru için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Allah’ın emanetinde olduğunu bilmek, tüm ruhunu O’na teslim etmek iman edenler için büyük bir nimet, huzur ve mutluluğa vesile olan bir güzelliktir.