Allah dünya hayatındaki imtihanı, ancak aklını kullanan insanların mutlu olacakları şekilde yaratmıştır. Bu imtihanın, aslında çok sade, çok anlaşılır, çok kolay çözülüp çok kolay yenilebilecek bir sistemi vardır. Ama Allah’ın Kuran’da belirttiği gözle bakıp, Kuran’da haber verilen bilgiyi kullanmayanlar, imtihanda saklanan bu sadeliği ve kolaylığı göremezler. Bu yüzden de hayatlarının büyük bölümünü sıkıntı içerisinde; cansız, bitap ve mutsuz şekilde geçirirler. Bu kimseler herhangi bir zorlukla karşılaştıklarında, bunu mutlaka müthiş karmaşık, aşılması zor ve çözümsüz gibi değerlendirirler. Bu bakış açıları adeta bir refleks halini almış gibidir. Zorluklar karşısında, ikinci bir bakış açısıyla hareket etmek neredeyse hiç akıllarına dahi gelmez.

Oysa ki dünya hayatındaki imtihana Kuran’ın bildirdiği bakış açısıyla yaklaşan bir insanın hayatının hiçbir bölümünde karmaşaya, çözümsüzlüğe; zorluktan ya da sıkıntıdan olumsuz yönde etkilenmeye yer yoktur. Allah’a inanan bir insanın inandığı kesin doğru gerçekler vardır. Bu bilgiler, müminin vicdanını kullanarak Kuran ahlakına uygun kararları almasını sağlar. Dolayısıyla böyle bir kişinin iman ettiği Kurani gerçekler hayatının her anında bu kişiyi etkisi altına alır. Karşısına bir engel ya da zorluk çıktığında, Kuran’ın öğrettiği bu ahlakı yaşadığı için, dünyanın en zor imtihanları, en çözümsüz görünen, en kapsamlı sorunları dahi ona çok sade ve aşılması kolay gelir. Hatta öyle ki, iman gözüyle bakmayanlara büyük mutsuzluklar, hüzün, keder ve sıkıntı sebebi olan olaylar, bu bakış açısından dolayı mümine huzur, neşe, mutluluk verir. 

İman etmeyenlerle kıyaslandığında, müminde bu kadar farklı sonuçlar oluşturan ise önceki satırlarda belirtildiği gibi, müminin Kurani gerçekleri çok iyi bilmesi ve bunlara çok samimi iman etmiş olmasıdır. Bu iman gerçekleri;

  •  Allah’ın sonsuz akıl sahibi olduğunu,

  •  Allah’ın sonsuz adaletli olduğunu,

  •  Yeryüzünde meydana gelen büyük küçük her olayı Allah’ın yarattığını,

  •  Allah’ın sonsuz merhametli, şefkatli ve bağışlayan olduğunu,

  •  Allah’ın tüm dualara en güzel şekilde karşılık vereceğini,

  •  Allah’ın zorluk ve sıkıntı içinde olan kullarına İlahi yardımını ulaştıracağını,

  •  Dolayısıyla sonsuz akıl, adalet, merhamet, sevgi ve yardım sahibi olan Rabbimiz’e  teslim olup güvenmenin büyük bir kolaylık olduğunu,

  •  İnsanın kaderini yaşadığını ve binlerce kez dünyaya gelecek olsa, yine hiç değişmeden aynı kaderi yaşayacağını ve kaderin de mümin için en  mükemmel şekilde yaratıldığını,

  •  İnsanın çevresinde gördüğü varlıkların hiçbirinin kendilerine ait müstakil güçleri olmadığını; her varlığın Allah’ın takdir ettiği davranışlarda bulunup Allah’ın emrettiği sözleri söylediğini,

  •  Allah’ın her olayı inananlar için binlerce hayır ve hikmetle yarattığını,

  •  Hayrın ve şerrin yalnızca Allah’tan olduğunu; insanların kendilerindan yana ne bir zararı engellemeye ne de yarar sağlamaya güç yetiremeyeceklerini,

  •  Bu sebeple insanın kendisine de kızmaya hakkı olmadığını; kendisinin de kaderini yaşayan aciz ve güçsüz bir insan olduğunu; Allah’ın dilediğinin dışında bir şey yapmaya güç yetiremeyeceğini,

  •  Allah’a tevekkül etmenin, her olayda hayır ve hikmet görmenin Kuran’a göre farz olduğunu,

  •  Aynı şekilde mutsuz, bedbaht olmanın; hüzne, üzüntüye kapılmanın Kuran ahlakında yeri olmadığını,

  •  Zorluk ve sıkıntıların, ahiret sevabı açısından insanlar için büyük bir nimet olduğunu ve bunlara karşı güzel bir sabır gösterebilmenin gerçek iman alameti oluşturduğunu,

  •  Kuran’da, müminlerin mutlaka çok çetin denemelerle imtihan edileceklerinin bildirildiğini; dolayısıyla insanın yaşadığı zorlukların da bu ayetlerin birer tecellisi olduğunu,

  •  Nefsin insana düşman olduğunu ve nefse karşı imani bir mücadele vermenin, Allah sevgisinden dolayı nefsin kötülüklerini yenmenin, Allah Katında çok güzel karşılığı olacağını,

  •  Şeytanın insana savaş açtığını, nefse zor gelen olayları mümini saptırmak için kullanacağını, ona yenilmenin, onun telkinlerini kabul etmenin ve onun ahlakını benimsemenin Müslüman tavrı olmadığını,

  •  Nefse zor gelen olayların, sıkıntı ve zorlukların müminin Allah’a olan sevgisini, saygısını, sadakat ve bağlılığını gösterebilmesi için çok değerli fırsatlar olduğunu,

  •  Allah’ın rızasının dünyadaki her türlü nimetin üstünde olduğunu; mümine, hiçbir dünyevi nimetle kıyaslanmayacak bir sevinç, huzur ve mutluluk vereceğini bilmektir.

Dünyadaki tüm insanlar kişinin lehinde olsa, tüm olaylar kişinin lehinde gelişse, insanın her istediği, tam istediği şekilde gerçekleşse kaplumbaga1ama, -Allah korusun- Allah bu kişiden razı olmasa, bu kimse tek bir an bile huzurlu, mutlu olamaz. Ama Allah’ın razı olacağını umabileceği bir ahlak gösterse, zorluklar sıkıntılar karşısında Allah için güzel bir sabır, tevekkül ve teslimiyet gösterse, fakat insanların hiçbiri ondan razı olmasa, bu kişi yine de hiç görülmemiş bir neşe, mutluluk, huzur ve sevinç içerisinde yaşar. Bir insanın böyle bir ahlak yaşadığının alametleri ise maddi manevi her açıdan kişinin üzerinde görülür. Bu alametlerin en önemlilerinden bazıları şöyledir:

  •  Böyle bir kişinin üzerinde iman sevinci, iman neşesi ve aydınlığı vardır.

  •  Nimetle karşılaştığında nasıl bir ahlak gösteriyorsa, zorlukla karşılaştığında da aynı akıllı, olgun, itidalli, neşeli, dengeli tavrını sergiler.

  •  Hiçbir zaman sözlerinde, mantık örgüsünde bir bozulma görülmez. Asla Kuran ahlakına uygun olmayan; iman ahlakıyla, tevekkülle, Allah’a teslimiyetle bağdaşmayan üsluplar kullanmaz. Asla Kuran’da yeri olmayan, ümitsiz, çaresiz, çözümsüz, acze düştüğünü anlatan sözler kullanmaz.

  •  Mutlaka Allah’tan yana, imandan, Kuran ahlakından yana bir tavır gösterir. Allah’a güvendiğini, kaderin tam şuurunda olduğunu, Allah’ın yarattığı her türlü olayda hayır ve hikmet gördüğünü belirten; tüm insanların ve tüm olayların Allah’ın kontrolünde geliştiğini bilen ve Allah’ın samimi iman edenlere mutlaka yardım edeceğinden emin bir ahlak içerisindedir.

  •  Dünya hayatının geçiciliğini ve müminin asıl sonsuz hayatını ahirette yaşayacağını bilir. Bu yüzden de dünyada maddi manevi kayba uğramaktan asla endişeye kapılmaz. Tüm bu eksikliklerin ahirette ona kazanç sağlayacağını unutmaz. Bu yüzden de canına, malına gelen her türlü zorluk ve sıkıntıyı birer nimet olarak görür.

  •  Her ne kayba uğrarsa uğrasın, nasıl bir sıkıntı içerisinde olursa olsun, Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu, sevgisini, dostluğunu kazanabilme umudu ona tüm dünya nimetlerinin üzerinde bir sevinç, mutluluk ve mutmainlik verir.

  •  Herşeyde hayır gören, zorluk ve sıkıntıların Allah’tan olduğunu bilen ve bunları sevinçle karşılayan bir insan, çevresine karşı da her zaman sevgi doludur. Yaşadığı hiçbir şey müminin itidalini, neşesini, dengesini bozmadığı için, kendisine zorluk çıkaran, sıkıntı verici tavırlarda bulunan, kötü ahlak gösteren kimselere karşı dahi çok üstün bir sevgi derinliğiyle yaklaşır. Bu kişilere karşı kızgınlığa kapılıp Kuran ahlakından asla uzaklaşmaz. İnsanların yaptıkları hataları da Allah’ın yarattığını ve Allah’ın tüm bunları hayırla yarattığını bilir. Bu sebeple de insanlara karşı tavrında asla bir olumsuzluk görülmez. Tam tersine bu samimi iman gücünden dolayı çevresindeki insanlara karşı daima şefkatli, merhametli, affedici, alabildiğine sevgi dolu bir ahlak sergiler.