Bazı insanlar kendilerini yaratanın, rızık ve nimet verenin, her an her yerde kendilerini gözetip kollayanın Allah olduğunu düşünmezler. Ölümle birlikte yine Rabbimiz’e döndürüleceklerinin ve dünya hayatında gösterdikleri her tavırdan, söyledikleri her sözden sorguya çekileceklerinin şuurunda değillerdir. Allah’tan bağımsız, müstakil birer varlık olduklarını sanırlar. Konuştuklarında kendilerine nutku verip konuşturanın Allah olduğunu akıllarına getirmezler. Oysa Allah herşeyin tek hakimidir ve insanların bütün yaptıklarından haberdardır; O’nun bilgisi dışında tek bir yaprak bile oynamaz. Allah her an her yerde herşeye şahittir. Kuran’da bu gerçek şöyle bildirilir:
Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)
Kainattaki herşey, küçük bir toz tanesi bile, Allah’ın kontrolü altındadır. Ama bazı insanlar yaşamlarını bu gerçekten habersiz olarak sürdürmektedirler. Kendilerine verilen konuşma kabiliyetleri geri alınacak olsa, Allah dilemediği sürece ağızlarından tek bir hece dahi çıkamayacağını akıllarına getirmezler. Oysa gerçek şudur: İnsan Allah’ın dilemesiyle var olmuştur; yaptığı her iş gibi, söylediği her söz de ancak Allah’ın izniyle ve kudretiyle oluşmaktadır. Öyleyse insan, hayatının her anında olduğu gibi, konuştuğu her anda da kendisini yaratan Rabbimiz’in huzurunda olduğunun şuurunda olmalıdır.
İşte inanan kimselerin üslubunu diğer insanlardan ayıran en belirgin özelliklerden biri, bu kimselerin “her an Allah ile beraber olduklarını bilerek konuşmaları” dır. Bu, insanın o an kalben Allah’ın varlığını, kudretini ve büyüklüğünü hissetmesi; Allah’ın her yeri ve herşeyi kuşattığını, her an yanımızda olduğunu, konuşulan herşeyi duyup bildiğini ve insanları tüm bunlardan hesaba çekeceğini unutmadan konuşmasıdır. Bu gerçeklerin bilincinde olan bir insan son derece samimi ve dürüst bir üslupla konuşur. Kalbindeki Allah korkusu Rabbimiz’in razı olmayacağı bir söz söylemesine engel olur.
Bir insanın hayatının her anını Kuran ahlakına göre yaşaması o kişinin Allah’ın kudretinin, büyüklüğünün ve her an kendisini görüp duyduğunun şuurunda olduğunun en açık göstergelerinden biridir. Örneğin bu kişi, o anda politikadan veya ticari bir konudan bahsediyor ya da zihnini tamamen meşgul edecek bir matematik hesabı yapıyor olabilir. Ama kalbine yerleşmiş olan Allah korkusu, konuştuğu süre boyunca Allah’tan sakınmasını, O’na karşı içli bir saygı, sevgi ve korku duyarak hareket etmesini sağlar. Ve bu şuur, kişinin ağzından Kuran ahlakına muhalif olabilecek bir söz çıkmasını engeller. Zaten önemli olan da, kişinin, o konuşmaları yaptığı sırada samimi imanı ve Allah korkusunu kalbinde yaşıyor olmasıdır. Bu kişi politika ya da ticari bir konudan bahsettiği anlar boyunca imanın temelini oluşturan tüm gerçeklerin açık bir şuurla farkındadır. Allah’tan başka bir kuvvet olmadığının, Allah’ın herşeyi işitip gördüğünün, hiçbir şeyin O’ndan gizli kalmayacağının bilincindedir. Bu da onun her sözünü Allah’tan sakınarak, Müslümana yakışan bir konuşma üslubu içerisinde söylemesini sağlar.