Bağnazlar dinin esası olarak Kuran’ı değil sadece kendi kirli ve karanlık zihinlerini ve mantık örgülerini kabul eden bağnazlar, özellikle de kadınları Kuran’dan, ibadetten, fikri mücadeleden, tebliğden uzak tutmak için binlerce hurafe uydurmuşlardır. İslam toplumlarının Peygamberimiz (sav)’in döneminden kısa bir zaman sonra bozulmaya doğru gitmesinin en temel sebepleri söz konusu toplulukların Kuran’dan uzaklaşmaları ve bunun bir tezahürü olarak özellikle kadına yönelik geliştirdikleri hakaretlerdir. Bu yanlış bakış açısı nedeniyle İslam toplumları gerilemiş; fakat bu gerilemede ikinci bir etken de daima devrede olmuştur: Bağnazların sanat nefreti.

Bağnazların sanat nefretini tarif etmeden önce bağnaz zihniyetin temelini oluşturan gerçeği tekrar hatırlatalım. Ayette Rabbimiz “Helalleri haram kılan kişilerin varlığı”ndan bahseder:

Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)

Günümüzde elbette haramları kendilerince umursamayan, helal sayan, ölçüsü Allah korkusu olmayan insanlar bulunmaktadır. Fakat ayette bildirilen ve Allah’ın helal kıldıklarını “din adına” haram kılanlar başka bir kategoridir. Söz konusu insanlar Kuran’a göre yapılabilir şeyleri yapılamaz hale getirmekte, özgürlükleri kısıtlamakta, meşru olanı yasaklamaktadırlar. Kitabın başından beri delilleriyle gösterdiğimiz gibi, aslında kendilerince Kuran’daki dini beğenmemekte (Kuran’ı tenzih ederiz) ve yeni bir din oluşturmaya çalışmaktadırlar.

İşte bu insanlar Kuran’da övülen beğenilen, bir nimet olarak yaratılan neşe, mizah, sanat gibi kavramları da kendilerince haram kılmışlardır:

“Şakalaşmaktan, Mizahtan, Gülmekten Kaçınmak Gerektiği” İddiası

Uydurma hadisler, bağnaz zihniyetteki insanların, mutluluktan, insanın en tabi özelliği ve en büyük ihtiyaçlarından biri olan gülmekten, mizah gibi güzel nimelerden nasıl da uzak kaldıklarını açıkça ifade etmektedir.

Ebu Abdullah şöyle buyurdu: “Kahkaha şeytandandır.”  (İman ve Küfür Kitabı / Usul-u Kafi kitabı / El-Kuleyni, S.1068)

Ebu Abdullah şöyle buyurdu: “(Aşırı) şakalaşmalardan, mizahtan sakının; çünkü o insanın yüzünün suyunu giderir.” (İman ve Küfür Kitabı / Usul-u Kafi kitabı / El-Kuleyni, S.1068)

İmam şöyle derdi: “Dişleriniz görünecek şekilde gülmeyin.” (İman ve Küfür Kitabı / Usul-u Kafi kitabı / El-Kuleyni, S.1067)

Ebu Abdullah şöyle buyurdu: “Çok gülmek kalbi öldürür.” (İman ve Küfür Kitabı / Usul-u Kafi kitabı / El-Kuleyni, S.1067)

İbrahim b. Mihzem, kendisine anlatan biri aracılığıyla rivayet eder. Ebu’l Hasan el-Evvel (Musa b. Cafer) şöyle buyurdu: “Yahya b. Zekeriyya (as) ağlar, gülmezdi. Meryem oğlu İsa (as) ise bazen güler bazen de ağlardı. İsa (as)’ın davranışı Yahya (as)’ın davranışından daha efdaldi (daha üstündü).” (İman ve Küfür Kitabı / Usul-u Kafi kitabı / El-Kuleyni, S.1070)

Hasan b. Kuleyb, rivayet eder: Ebu Abdullah şöyle buyurdu: “Müminin gülmesi, tebessüm etmekten ibarettir.” (İman ve Küfür Kitabı / Usul-u Kafi kitabı / El-Kuleyni, S.1067)

Aslında bu mevzu hadisler, bağnazların dünyasının ne kadar ürkütücü ve soğuk olduğunu çok iyi izah etmektedir. Hatırlanacağı gibi kitabın başında, bağnazların karanlık dünyasının her yerde kendini gösterdiğine, sadece dış dünyada değil, kendi içlerinde, ailelerinde, kadına, çiçeğe, bir kediye bakış açılarında bile ortaya çıktığına değinmiştik. İşte burada gördüğümüz mevzu hadisler, mutluluktan, insanın en tabi özelliği ve en büyük ihtiyaçlarından biri olan gülmekten, mizah gibi güzel bir nimetten nasıl uzak kaldıklarını açıkça ifade etmektedir. Hayatında gülmeyi yasaklamış bir sistem varken, bu mevzu hadislerden peygamberlerin dahi gülmediği iftirasını öğrenmişken, böyle bir sapkın bağnaz din ile iç içe yaşayan insanların ne hale geldiği çok rahat anlaşılabilmektedir.

Oysa Kuran’daki din Müslümanlara hüznü yasaklamıştır. Müslüman dünyanın en mutlu insanıdır. Çünkü Allah’a tevekkül etmeyi, sabretmeyi, şükretmeyi bilen, Allah’a teslim olmuş bir varlıktır. Gelecekten endişe duymaz, başına gelen zorlukların hayırla yaratıldığını bilir, herşeyin bir kader üzere gerçekleştiğinin farkındadır ve ölüm onun için bir son değil, Allah’a ve sonsuz hayata kavuşma anıdır. Kuran’da Allah, iman edenlere cennetin müjdesini vermektedir. Bütün bunlar zaten Müslümanların sevinmesi içindir. Allah bizim dünyada da cennet ahlakı göstermemizi ister. Çünkü beğendiği ahlak odur.

Hüznün yaygınlaştırılması ve makul gösterilmesi için günümüzde yoğun bir çaba varken iman edenlere düşen huzur ve barışla birlikte neşeyi, sevinci hakim kılmaktır.