Ümitsizlik niçin Müslümanların gücünü kırar?

Ümitsizliğin insanda meydana getirdiği zararlar nelerdir?

Şeytan kendini dost edinen insanlara her zaman kendine güvensizliği, gelecekten yana ümitsiz olmayı, olaylara hep karamsar açıdan bakmayı telkin eder. İnsanların iman etmelerini, Allah’a karşı itaatli olmalarını, kadere teslim olmuş, tevekküllü, ümit ve şevk dolu bir şekilde yaşamalarını istemez. Çünkü bu sayılanların hepsi hem Allah’ın beğendiği ve kişiyi O’na yakınlaştıran hem de din ahlakının yaşanması için zorunlu olan özelliklerdir. Şeytan insanların Allah’a yakınlaşmalarını, Allah’ın dinini şevkli ve kararlı bir biçimde yaşamalarını istemez. Bu yüzden kişiyi ümitsizlik telkiniyle yılgınlığa, şevksizliğe, karamsarlığa, çaresizliğe ve bıkkınlığa sürüklemeye çalışır.

Şeytan Samimi İman Edenleri Ümitsizliğe Düşüremez

Şeytan yalnızca samimi müminlere güç yetiremez, onları kendi yanına çekemez. Çünkü müminler imanlarından dolayı her zaman Allah’ın emir ve tavsiyelerine uyarlar. Ümitvar olmak, Allah’ın Kuran’da bildirdiği kesin bir emirdir. Bu nedenle iman edenlerin bu konuda da farklı bir tutum göstermeleri söz konusu olamaz. Zira Allah ayetinde müminlere, “… Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden umut kesmez” (Yusuf Suresi, 87) buyurmaktadır. Bu yüzden müminler böyle bir ruh haline girmekten şiddetle kaçınırlar.

Aynı şekilde, diğer Kuran ayetlerinde de umutsuzluğa kapılmak kınanmakta ve inkar edenlerin olumsuz bir özelliği olarak anlatılmaktadır. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:

İnsan, hayır istemekten bıkkınlık duymaz; fakat ona bir şer dokundu mu, artık o, ye’se düşen bir umutsuzdur. Oysa ona dokunan bir zarardan sonra tarafımızdan bir rahmet taddırsak, mutlaka: “Bu benim (hakkım)dır. Ve ben kıyamet-saatinin kopacağını da sanmıyorum; eğer Rabbime döndürülsem bile, muhakkak O’nun Katında benim için daha güzel olanı vardır.” der. Ama andolsun Biz, o kâfirlere yaptıklarını haber vereceğiz ve andolsun onlara, en kaba bir azabtan taddıracağız. (Fussilet Suresi, 49-50)

Ümitsizlik haramdır. İnsan ümitsizliğe kapılırsa bu tutumuyla adeta şeytanın bir yardımcısı gibi olur. Çünkü şeytan insanlara yerleştirmek istediği olumsuz ruh halini ümitsizlik vasıtasıyla telkin eder. Böyle bir tutumla da -bilerek ya da bilmeyerek- şeytanın hizmetine girilmiş olur. Oysa insan şeytana değil,Allah’a kulluk etmek için, Allah’ın dinine hizmet etmek için yaratılmıştır.

Bediüzzaman Hazretleri Ümitsizliğe Düşmenin Müslümanların Kalbindeki Bir Hastalık Olduğunu Anlatıyor

Ümitsizlik en dehşetli bir hastalıktır ki, İslam aleminin kalbine girmiş. İşte o ümitsizliktir ki bizi öldürmüş gibi, batıda bir-iki milyonluk küçük bir devlet, doğuda yirmi milyon Müslümanları kendine hizmetkâr ve vatanlarını sömürge hükmüne getirmiş. Hem o ümitsizliktir ki, yüksek ahlâkımızı öldürmüş, halkın menfaatini bırakıp kişisel menfaati dikkatimizi hasrettirmiş. Hem o ümitsizlik ki, manevi kuvvetimizi kırmış. Az bir kuvvetle, imandan gelen manevi kuvvetiyle doğudan batıya kadar istilâ ettiği halde; o harika manevi kuvveti, ümitsizlikle kırıldığı için, zalim yabancılar dörtyüz seneden beri üçyüz milyon Müslümanı kendilerine esir etmiş. HATTÂ BU ÜMİTSİZLİK İLE BAŞKASININ LÂKAYDLIĞINI VE GEVŞEKLİĞİNİ KENDİ TEMBELLİĞİNE ÖZÜR ZANNEDİP “NEME LÂZIM” DER, “HERKES BENİM GİBİ BERBATTIR” DİYE İMANDAN GELEN YİĞİTLİĞİ TERK EDİP İSLAM’A HİZMET ETMİYOR. Madem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor; biz de o katilimizden kısasımızı alıp öldüreceğiz… kılıncı ile o ümitsizliğin başını parçalayacağız… hadîsinin hakikatıyla belini kıracağız inşâAllah.

ÜMİTSİZLİK; ÜMMETLERİN, MİLLETLERİN “KANSER” DENİLEN EN DEHŞETLİ BİR HASTALIĞIDIR. VE İYİLİKLERE MANİ VE HAKİKATINA MUHALİFTİR; KORKAK, AŞAĞI VE ÂCİZLERİN GÜNAHIDIR, BAHANELERİDİR. İslam’dan gelen yiğitliğin aslı değildir. (Hutbe-i Şamiye, sf. 49, 50)

Ümitsizliğe Düşmek Şeytanın Tuzağıdır

Her zaman ümitvar olan, geleceğine daima ümitle bakan bir mümin, hem Allah’ın hoşnutluğunu ve ahiret sevabını kazanır, hem de Allah’ın bir nimeti olarak dünyada da sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürer. Her şartta ümitvar, Kuran’a sıkı sıkıya bağlı ve Allah’ı çok yakın dost edinmiş olacağı için şeytan ümitsizliğe kapılması yönünde onu kandıramayacaktır. Bu konu din ahlakının özünü oluşturan önemli konulardan biri olduğu için mümin Kurani her konuya olduğu gibi bu konuya da çok titizlik gösterir.

Konunun bir diğer yönü de, Allah’ın dininin yaşanmasını istemeyen şeytanın, insanlara her zaman din dışı ahlak modellerini yaşatmak istediği ve ümitsizliğin de bu modelin bir parçası olduğudur. Öyle ki bazı toplumlarda ümitsizlik adeta bir yaşam felsefesi, bir moda haline gelir. Şeytanın etkisine aldığı bu gibi insanlar, sürekli olarak ümitsizliğin ve karamsarlığın dile getirildiği şarkılardan, filmlerden ve anlatımlardan nefsani bir lezzet duyarlar ki bu son derece şaşırtıcıdır.

Ümitsiz İnsan Sağlıklı Karar Alamaz

Ümitsizlik insanın fizik ve akıl sağlığını kaybetmesine neden olduğu gibi, şiddetine göre kimi insanları kendi hayatına son vermeye, intihar etmeye kadar sürükleyen bir ruh hastalığıdır. Elbette böyle bir insanın Kuran ahlakını gereği gibi yaşaması beklenemez. Bu da şeytanın son derece işine gelen bir durumdur. Çünkü bu şekilde insanları din ahlakından ve ahiretten bir beklentileri olamayacak biçimde saptırmış, kendisiyle birlikte sonsuz azaba sürüklemiş olur. Zaten insanlık tarihi boyunca şeytanın en büyük hedefi de budur.

Müminler Her Durumda Ümitvar Bir Ahlak Gösterirler

Kuran’da müminlerin sürekli Allah’tan umut eden bir ruh hali içinde olduklarını görürüz. Gerçekten de samimi olarak iman eden bir kimse Rabbimiz’i Kuran’da tarif edildiği gibi tanıyıp takdir eder ve bunun sonucunda, Allah’ın kendi üzerindeki rahmetini ve nimetini fark eder. O’nun müminlerin dostu ve yardımcısı olduğunu, onlara karşı sonsuz şefkatli ve merhametli olduğunu, Allah’ın salih kullarını hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir mükafatla müjdelediğini ve Allah’ın kesinlikle vaadinden dönmeyeceğini bilir. O’nun kendisi için hep hayırlı ve güzel olanı dilediğini, kendisine rahmet ve hidayet kapılarını açtığını, önüne birçok ecir fırsatı serdiğini görür.

İşte, böyle bir bilince sahip olan mümin Rabbimiz’e karşı sürekli ümitvar bir tutum içinde olur, dünyada da ahirette de herşeyin en güzelini ve en hayırlısını Allah’tan umut eder. Kuran’ın pek çok ayetinde Allah’ın müminlere dünyada ve ahirette güzel bir karşılık vereceğinin bildirildiğini görürüz. Allah iman edenlere Kendi fazl ihsan ve rahmetini vereceğini bir ayetinde şöyle müjdelemiştir:

İman edip salih amellerde bulunanlar ise; Biz şüphesiz onların kötülüklerini örteceğiz ve şüphesiz yaptıklarının en güzeliyle karşılık vereceğiz. (Ankebut Suresi, 7)

Müslüman Alemindeki Bazı Kişilere Hakim Olan Ümitsizlik Yenilgiyi Baştan Kabul Etmek Demektir

İnancı, ülküsü, ideali olan insanlar sayıca az olsalar dahi her zaman güçlüdürler. İdealini kaybetmiş olan insanlar ise sayıca çok olsalar da, maddi imkânları geniş olsa da baştan yenilgiyi kabul etmişlerdir. 1.5 milyarlık İslam alemi bugün pek çok acıyla imtihan olmakta ve güçlü ve kudretli bir tutum izlememektedir. Bunun sebebi de temelde idealini yitirmiş ümitsizliğe düşmüş bazı kişilerin varlığıdır. Bu gibi kişilerin yaptıkları konuşmalar, sohbetler, yazılar neredeyse hiç ümit içermeyen sızlanmalardan öteye geçmez. Sürekli şikayetçi olunan “büyük güçler” ve “onların uzantıları”üzerine saatlerce ümitsiz yazılar yazılır ve “Biz Müslümanlar olarak neyi yanlış yapıyoruz?”sorusunun cevabı üzerine neredeyse hiç düşünmezler. Oysa sorun ümitsizliklerinde gizlidir. Çünkü “İslam alemi birleşsin” denildiğinde ilk cevap “olmaz ki”“nasıl yapabiliriz”, “izin vermezler ki” biçimindedir. İşte şeytan burada bu düşüncelerle insanları ümitsizliğe sürükler. İnsanlara tüm kalplerin Allah’ın elinde olduğunu, tüm gücün ve kuvvetin tek sahibinin Allah olduğu unutturur. Oysa Bediüzzaman Hazretlerinin dile getirdiği gibi Allah dilerse “yazın ortasında kışın numunesini, kışın ortasında baharın çiçeklerini açtırmaya muktedir” dir. Öyleyse bu ümitsizliğin tek sebebi şeytanın insanları tuzağa düşürmesidir. Nitekim diktatörlerin teker teker devrildiği, internet sayesinde tüm Müslümanların birbirleriyle kolaylıkla iletişim kurduğu, İslam’ı çok geniş çevrelere doğru anlatmak imkanının olduğu, geçmiş yüzyılın yaşattığı acıların insanları manevi arayışa yönelttiği, bilimin materyalizme büyük darbe indirdiği bir dönemde bazı Müslümanların ümitsizliğe kapılmasının bir açıklaması elbette ki olamaz.