Hayatı boyunca pek çok olayla karşı karşıya kalan insan, yaşadığı olaylarla sürekli olarak sınanır. Kendisine hayat veren, sayısız nimet bahşeden Allah’a yakınlığını, imanını ve teslimiyetini bu olaylar vesilesiyle gösterir.

İnsanın nefsi, herşeyin yolunda mükemmel bir düzen içerisinde gitmesini ister. Ancak dünya hayatındaki imtihanın bir gereği olarak pek çok şey insanın beklediği gibi gelişmez. Olaylar çok sakin ve düzgün gidiyormuş gibi görünürken birden ilk bakışta olumsuz gibi görünen çeşitli olayla gelişebilir. Böyle bir durumda müminin yapması gereken, yaşantısının her anında olduğu gibi, herşeyi hayır ve güzellikle yaratıldığını bilerek hareket etmektir. Unutmamak gerekir ki, insanın her olmasını istediği şey kendisi için hayır olmayabilir. Allah, Bakara Suresinde, insanın hayır zannettiğinin şer, şer zannettiğinin hayır olabileceğini bildirmiştir:

…Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)

İnsan ilk başta aksilik gibi görünen, karşılaşmak istemediği bu durumlara ne kadar tedbir alıp önlemeye çalışsa da kimi zaman bunlara engel olamaz. Çünkü başına gelen her olay, hayatının en ufak detayına kadar herşey Allah’ın takdir edip belirlediği kaderinin bir parçasıdır. Allah’ın takdir ettiği kaderin gelişimini ve sonucunu insan ancak zamanla izleyerek görür. Allah’ın takdiri en hayırlı olandır. Olayların batınından habersiz, yalnızca dış görünümüyle değerlendiren bir insan, bunların durup dururken nereden çıktığını, herşey bir düzen içerisinde akıp giderken nasıl olup da böyle bir hal aldığını düşünme yanılgısına kapılabilir. Allah’a güvenden uzak, tevekkülsüz, endişeli, kuruntulu ve yüzeysel bir bakış açısıyla, karşılaştığı olaylara aklını ve vicdanını kullanmadan, adeta bir gaflet perdesinin ardından tepki gösterir.

Oysa iman eden, Allah’ı dost edinip, Allah’a gönülden tevekkül etmiş bir insan ise olayları hemen batın yönüyle değerlendirir. Hiç bir şeyin Allah’ın kaderde yazdıklarının dışına çıkamayacağını bilir. Herşeyin Allah’ın kontrolü dahilinde geliştiğini bilir ve ona göre hareket eder. Yunus Suresi’de küçük büyük herşeyin Allah’ın bilgisi dahilinde olduğu şöyle bildirilmiştir:

Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiç bir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın. (Yunus Suresi, 61)

Yaşadığı her anı Kuran doğrultusunda aklıyla, vicdanıyla ve imanıyla değerlendiren, berrak akla sahip bir insan durum ve şartlar her ne kadar zor görünürse görünsün, hatta kendi aleyhinde olsa bile bunu mutlaka gerçek vekili, dostu olan Rabbimiz’i bir hayırla yarattığına iman eder. Allah’ın herşeyi bir hayırla, iyilikle ve güzellikle yarattığına iman eder. Allah’ın kendisini kesin olarak koruyacağını bilir. Mutlaka Allah’a güvenir, O’na tevekkül eder.

En zor gibi görünen bir durumda Allah’a tevekkül ederek sabretmesinin kendisine çok büyük bir ecir kazandıracağını, endişelerden, kuruntulardan yani tevekkülsüzlükten uzak kaldığı takdirde mutlaka Allah’ın sevgisini kazanacağını bilir. Kendisi kavrayamasa dahi Allah’ın sonsuz aklıyla herşeyin en hayırlısını bildiğine gönülden iman ederek sabır gösterir. Dünyada hemen karşılığını anlayamasa dahi, bu sabrına ve tevekkülüne mutlaka tek dostu, tek vekili olan Allah’ın ahirette en güzel şekilde karşılık vereceğini, Allah’ın sevgisini, rızasını kazanacağına iman eder. Allah için yapmış olduğu ufacık bir şeyin dahi Allah’tan karşılıksız kalmayacağını, Allah’ın bunu bileceğine, asla unutmayacağına mutlak inanır. Nitekim bir Kuran ayetinde, bir hardal tanesi kadar bile olsa mutlaka ahirette her yapılanın değerlendirileceği şu şekilde bildirilir:

Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)

Dolayısıyla insanın olaylar karşısında paniğe kapılması, üzüntü yaşaması, endişeler içerisinde karamsarlığa düşmesi, hüzünlenmesi, başkaları tarafından haksızlığa uğrayıp değişik konumlara sokulduğuna inanması gibi pek çok olumsuz ruh hali insanın ancak kendine zulmetmesidir. Ve asla derin imanlı bir müminin yaşamayacağı, Kuran’a uygun olmayan bir ruh halidir. Çünkü ancak herşeyden haberdar olan Allah, takdir ettiği işi gerçekleştirir. Eğer Allah birşeyin olmasını dilemişse bunun aksi, değişmesi, Allah’ın dilemesi dışında imkansızdır. Bunun yanı sıra Allah’ı dost edinmiş bir insan için her olayı Allah hayra, güzelliğe çevirir. İnsana hiç beklemediği hayırlar açar. Eğer Allah bir hayır dilemişse tüm dünya biraraya gelse bile, asla hiç kimse en ufak bir müdahalede, engelleyici bir tavırda bulunamaz. Allah’ın dilediği hayır, güzellik, sevgi, saygı, korunma mutlaka samimi olan insan için tecelli eder. Allah ayetlerde Kendi dilemesi dışında hiçbir şeyin mümkün olamayacağını aşağıdaki ayetlerde şöyle  buyurmuştur:

De ki: “Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah’tan koruyacak, veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?” Onlar, kendileri için Allah’ın dışında ne bir veli, ne bir yardımcı bulamazlar. (Ahzap Suresi, 17)

Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler. (Al-i İmran Suresi, 160)

Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O’ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O’nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir. (Yunus Suresi, 107)

İman eden bir insan Allah’tan başka hiç kimsenin, hiç birşeye herhangi bir müdahalede bulunamayacağını unutmamalıdır. Bu gerçeği aklından çıkarması insanı gaflete sürükler. Şeytan insana olayların kendiliğinden geliştiği, insanların kendiliğinden konulara müdahale edip, yanlış yönlendirmelerde bulundukları yönünde kandırmacalarla yaklaşabilir. Oysa bu tamamen şeytanın bir vesvesedir ve böyle bir vesvese insanın gücünü kırar, konuları sağlıklı değerlendirmesini engeller.

Oysa Allah bir hayır isterse, buna engel olabilecek hiç kimse yoktur. Bu yüzden Müslümanın sorumluluğu, yaşamı boyunca Allah’a tevekkülden asla taviz vermemesidir. Bu konuda kesin bir kararlılık ve sabır göstermesi gerekir. Başına gelen her olayın cenneti hak edebilmesi için karşısına çıkarılmış denemeler olduğunun şuuruyla hareket eder. Göstereceği sabrın karşılığında eni gökler ve yer kadar olan güzelliklerle dolu cennette Allah’ın sevgisiyle ve Allah’ın razı olmasıyla yaşama imkanını elde edeceğini umud eder. Bu nedenle karşı karşıya geldiği olayları dar değil, geniş bir bakış açısıyla değerlendirir. Sabır ve tevekkül konusunda ölene dek kararlı olur.