Allah dünya hayatında insanlar için, çok büyük haz duyacakları çok güzel nimetler yaratmıştır. Ancak insanların büyük çoğunluğu kötü huyları ve gösterdikleri kötü tavırlar nedeniyle bu nimetlerden uzak kalırlar. İşte insanlardaki, bu tahrip edici kötü huylardan biri de ‘affedememek’tir. Birçok insan sevgisizliğin getirdiği acımasız ruhsal yapı nedeniyle hataları affedebilme olgunluğunu gösteremezler ve kendi elleriyle kendilerini dünya hayatının pek çok güzelliğinden ve nimetinden mahrum bırakırlar.

İnsanların birbirlerini affedebilmelerinin önündeki en büyük engel sevgisizliktir. Sevgisizlik ise ‘kin ve öfke’ye dönüşür. Özellikle de eğer kişinin bu öfkesinde kendince bir haklılık payı varsa, bu durumda o kimsenin öfkesini yenip karşısındaki kişiyi bağışlayabilmesi çok daha zorlaşır. Bu haklılık ise çoğu zaman, karşı tarafın gerçekten bir hata yapmış olmasından kaynaklanır. “Bana böyle bir şeyi nasıl yapar?”, “Nasıl bu kadar düşüncesiz, bencil, akılsız olabilir?” gibi, karşı tarafın gerçekten bozuk tavırlarına dayanan haklı çıkarımlar, bu kimselerin öfkelerine daha da saplanıp kalmalarına neden olur.

Oysa çoğu zaman bir olayda, genellikle her iki tarafın da haklı olduğunu düşündüren deliller bulmak zor değildir.  Bazen bir kişi %100 haklı olur. Ama çoğu zaman da, %5’lik bir oranda dahi olsa, karşı tarafın da kendine göre haklı olduğunu düşünmelidir.

Tüm bu durumlarda, insan –her şeye rağmen-, -haklılığından %100 emin olduğunda bile- affedebilme, hatayı hoş görebilme gibi güzel bir ahlak içerisinde olmalıdır. Bu, her şeyden önce Kuran ahlakının bir gereğidir. Tevazunun, olgunluğun, hoşgörünün, alttan almanın, yatıştırıcı olmanın ve nezaketin bir gereğidir. Allah ayette şöyle buyurur:

“Sizden, faziletli ve varlıklı olanlar, yakınlara, yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere vermekte eksiltme yapmasınlar, affetsinler ve hoşgörsünler. Allah’ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nur Suresi, 22)

www.seytaninsistemi.imanisiteler.com

Her İnsan Hata Yapacak Şekilde Yaratılmıştır

İnsan, kusurlu bir varlıktır. Hayatının sonuna kadar hiç hata yapmadan yaşaması mümkün değildir. Allah, pek çok hikmet doğrultusunda insanı hata yapacak şekilde yaratmıştır. Bu nedenle bir insanın, karşısındaki kişiden, bir ömür boyu hiç hata yapmamasını beklemesi çok yanlış bir yaklaşımdır. Dünyanın en mükemmel, en güzel ahlaklı insanı dahi, temelde bir ‘insan’dır. Ve Allah’ın yaratışı gereği mutlaka unutacak, yanılacak, hataya düşecektir.

Ancak bir insan eğer gerçekten iyi niyetli, samimi ve dürüst ise, bu hatasını düzeltip telafi etmek için elinden gelen her şeyi yapar. Dolayısıyla bir insanı değerlendirirken ölçü bu kişinin hiç hata yapmamasını beklemek ve hata yaptığında onu bir anda hayattan silip atmak değildir. Aksine hata yapabileceğini unutmamak, fakat hata yaptığında da, bunu ne kadar samimiyetle telafi etmeye çalıştığına bakmaktır. Eğer bu konumdaki kişi, işlediği kusuru örtebilmek, bu hatasıyla oluşturduğu tahribatı temizlemek ve karşı tarafa yönelik çok daha iyi şartlar oluşturabilmek için var gücüyle çabalayıp, elinden gelen herşeyi yapıyorsa, bu durumda onu hiç vakit kaybetmeden hemen affetmek de, güzel ahlakın gereğidir.

Toplumda, içlerinden bir türlü atamadıkları kin ve öfke duyguları yüzünden birbirlerini affedemeyen, sırf bu yüzden en sevdikleri, en yakın olmak istedikleri insanlardan dahi ayrı kalan pek çok insan vardır. Ve sırf affedemedikleri için sevmekten, sevilmekten, birbirleriyle kuracakları güven dolu dostluklardan, yakınlıktan, sırdaşlıktan, sadakatten, vefadan, saygıdan tamamen mahrum kalmış bir hayat yaşamaktadırlar.

Affetmek Çok Bereketli ve Güzel Bir Duygudur

Nefis, ‘gurur’ adı altında insanları, birbirlerini affetmekten, alttan almaktan, hoşgörülü ve toleranslı davranmaktan, birbirlerine güvenle yaklaşmaktan, hüsn-ü zan etmekten, güzel gözle bakmaktan, sevgiyle, merhametle yaklaşmaktan alıkoymaktadır. İnsanlara gururu saygı duyulacak bir vasıf gibi göstererek, onları gururlarından asla taviz vermemek gibi son derece hatalı bir tavra teşvik etmektedir. Affeden insanın küçüleceğine, akılsız konumuna düşeceğine, yenilgiye uğrayacağına inandırmaktadır. Bazı insanlar da nefislerinin bu aldatıcı seslerine kulak vererek, gururlarının da desteğiyle içlerindeki kin ve öfke duygularını daha da güçlü ve katı hale getirebilmektedirler.

Oysa affetmek, kin gütmekten çok daha kolay, çok daha rahatlatıcı, çok daha bereketli ve güzel bir duygudur. İnsan %100 haklı olduğu bir durumda dahi affetme olgunluğunu gösterebildiğinde, içinde çok derin bir ferahlık, neşe, sevinç ve mutmainlik yaşar. Ona kalbindeki bu güzellikleri yaşatan ise yalnızca Allah’tır. Allah, beğendiği ahlakı gösteren, nefsinin zorlamalarına rağmen iyilikten yana tavır koyan kullarına Kendi Katından bu lütfunu tattırmaktadır. Affetmeyen insan her gün, her saniye, içindeki kin ve öfkenin acısını, ızdırabını, sıkıntısını yaşarken; “Acaba affetse miydim?” diye düşünmenin verdiği manevi azap ve pişmanlık içerisinde kavrulurken; bağışlayabilen insanlar, gösterdikleri bu ahlak ile birlikte sevginin, saygının, dostluğun aydınlığına kavuşurlar.

“Sözleşmelerini bozmaları  nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, kelimeleri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever.” (Maide Suresi, 13)

www.masumiyet.imanisiteler.com

Allah Kuran’da İman Eden Kullarını “Affedici ve Bağışlayıcı” Olmaya Çağırmıştır

“Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199)

Bu, insanın nefsine zor gelebilen, ama Allah Katında güzel karşılığı olan bir tavırdır. İnsan yapılan bir hata karşısında öfkeye kapılabilir ya da onu affetmek istemeyebilir. Oysa Allah müminlere affetmenin daha güzel olduğunu bildirmiş ve onları bu ahlaka teşvik etmiştir:

“Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah’a aittir…” (Şura Suresi, 40)

Müminler diğer müminlere karşı, hataları her ne olursa olsun, affedici bir tutum izlerler. Ancak onların affetmeleri, din ahlakına göre yaşamayan kimselerin affetmesinden çok farklıdır. Din ahlakını yaşamayan insanlar, çoğu zaman dilleriyle karşılarındaki kişiyi bağışladıklarını söyleseler bile, yapılan hataya karşı kalben duydukları kin ve kızgınlıktan kurtulmaları oldukça uzun sürer. Tavırları genellikle bu kızgınlığı yansıtacak bir sitemkarlık içerisindedir. Nitekim ellerine ilk fırsat geçtiğinde de zaten kalplerinde biriktirdikleri bu kin ve öfkelerini dile getirirler.

Müminlerin affetme şekli ise tamamen samimiyet içerir. İnsanın hata yapabilecek bir yapıda yaratıldığını bildikleri için, daha en başından karşı tarafa hoşgörü ile yaklaşırlar. Zira Kuran’da yer alan tevbe ile ilgili ayetler, insanın hata yapmaya açık bir varlık olduğunu, ancak önemli olanın bu hatayı fark eder etmez bir daha tekrar etmeme gayretiyle hemen vazgeçmek olduğunu bildirmektedir. Bu ayetlerden biri şöyledir:

“Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.” (Nisa Suresi, 17)

Kişinin samimiyetini ifade eden bu şartlar oluştuğu sürece müminler de birbirlerine karşı son derece bağışlayıcı ve merhametli bir tavır gösterirler. Tevbe ettiği, pişmanlık duyduğu, düzeltmeye çalıştığı hatalarından dolayı bir mümine karşı içlerinde kin beslemezler. Samimi olarak vazgeçmişse kimseyi geçmişte yaptıklarından dolayı yargılayamayacaklarını ve asıl önemli olanın kişinin son anda gösterdiği ahlak olduğunu bilirler.

Ayrıca daha önce de belirttiğimiz gibi müminler, kendileri tamamen haklı oldukları ve karşı tarafın tümüyle haksız olduğu bir durumda bile hiç tereddütsüz affedebilirler. Çünkü Allah bunun güzel bir ahlak özelliği olduğunu bildirerek müminlere tavsiye etmiştir:

“Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öfkelerini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever.” (Al-i İmran Suresi, 134)

Allah’ın bu hükmünü göz önünde bulundurarak kendi haklarından kolaylıkla vazgeçer ve alttan alarak karşı tarafa güzel ahlakları ile örnek olurlar.