Allah, dünya hayatını, kimlerin güzel ve iyi davranışlarda bulunacağını denemek için yaratmıştır. Buna bağlı olarak, Allah çeşitli hikmetlerle kullarından dilediğine rahmet etmekte, dilediğinden ise rahmetini çekip almaktadır. İnsanların bu gerçeğin şuurunda olmaları ve karşılaşabilecekleri her iki durumda da Allah’a olan bağlılıklarından ve teslimiyetlerinden hiçbir şey kaybetmemeleri gerekmektedir. Örneğin Allah kimi insanları zenginlikle denemektedir. Kimi zaman fakir bir kimse herhangi bir vesile ile büyük bir servete sahip olduğunda, bu o kişinin psikolojisini ve buna bağlı olarak da çevresindeki insanlara karşı olan tavırlarını ve düşüncelerini kökten değiştirebilmektedir. Bu insanlarda değişen ilk şey, her fırsatta kendilerini ön plana çıkararak, her yerde kendilerinden övgüyle bahsedilmesini sağlamaya çalışmak olur. Çünkü elde ettikleri zenginlik nedeniyle pek çok insanda olmayan bir özelliğe sahip olduklarını düşünürler. Allah’ın kendilerine nimet olarak verdiği şeyleri diğer insanlara karşı bir üstünlük ve farklılık konusu haline getirirler. Yaptıkları tüm bu anlamsız hareketlerin altında nefislerinin bencilce isteklerini gerçekleştirme güdüsü yatmaktadır. Sahip olduklarını Allah’ın rızasını kazanmak için kullanmayan bir kimse, bunları sadece kendi nefsini memnun etmek için kullanacaktır. Övülmekten hoşlanma ya da diğer insanlara karşı kendi kendini övme; işte bunlar nefsi memnun etmeye yönelik isteklerdir. Nefs her zaman beğenilmek ve övülmek ister. Allah’ın rızasını kazanma amacı olmayan kimseler, yalnızca diğer insanların rızasını arayacak, bundan dolayı da elde ettikleri ya da sahip oldukları herşeyle övünüp, gurur duyacaklardır. Ahireti hiç düşünmeyen bu insanlar için, ellerinde olanı dünya hayatında bundan daha iyi bir biçimde kullanmalarının başka bir yolu yoktur.
Övünmek, sadece insanın sahip olduğu parasal zenginlikten kaynaklanmaz. İnsan, güzelliğini, saçını, fiziğini, başarısını, kısacası çevresindeki insanlardan ne konuda farklı ve üstün ise bunu övünme konusu haline getirebilmektedir. Örneğin çocuğu kaliteli bir üniversitenin çok talep edilen bir bölümünü kazanmış bir anne için, bu durum önemli bir övünme konusudur. Yaptığı her sohbette bu konuyu dile getirerek, çocuğunun çektiği zorluklardan, kendisinin ona verdiği büyük destekten ‘övgüyle’ bahseder. Çocuğunun başarısını bahane ederek, bu başarıdan kendisine de bir pay çıkartmaya çalışır. Tabii ki çocuğunu desteklemiş ve ona her konuda yardım etmiş olabilir. Ancak bunu diğer insanlara anlatmasındaki temel neden genellikle kendisinden ‘övgüyle’ bahsedilmesini sağlamak ve takdir toplamaktır. Bunu yaptığında ise büyük bir zevk alır. Cahiliye toplumunda oldukça yaygın olan bu davranış çoğu zaman ‘gurur duymak’ adı altında da yapılmaktadır. İnsanlar gerçekte övünme amacıyla yaptıkları bu davranışın çirkinliğini bu şekilde örtmeye çalışırlar. ‘Gurur duyuyorum’ ya da ‘iftihar ediyorum’ gibi birtakım sözlerin arkasına sığınarak yanlış olan tavırlarını makul bir zemine oturtmaya çalışırlar. Oysa tüm bunlar insanlara gösteriş yapma amacı güden tavırlardır.
Cahiliye toplumunda yaygın olan bir diğer övünme konusu da ‘ev’lerdir. Yeni bir ev alan, bunu güzel bir biçimde döşeyen insanlar, hemen arkadaşlarını çağırırlar, çünkü evleri artık sergilenmeye layık bir hale gelmiştir. Evlerini başkalarına göstererek övülecekleri ve takdir toplayacakları bir ortam oluşturmuş olurlar.
Tüm bunlar insanın sahip olduklarını nasıl ve ne için kullanması gerektiğini gereği gibi düşünmemesinden kaynaklanan davranış bozukluklarıdır. Allah Kuran’da dünya hayatının süslerini kendileri için bir övünme konusu edinen insanların nasıl bir son ile karşılacaklarına dair Hz. Musa’nın kavminden olan Karun adlı bir kişiyi örnek vermiştir. Allah, Karun’a büyük bir ‘hazine verdiğini’ ancak bunun karşılığında Karun’un ‘şımararak sevince’ kapıldığını bildirmiştir:
Gerçek şu ki, Karun Musa’nın kavmindendi, ancak onlara karşı azgınlaştı. Biz, ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarları birlikte (taşımaya) davranan güçlü bir topluluğa ağır geliyordu. Hani kavmi ona demişti ki: “Şımararak sevinme, çünkü Allah, şımararak sevince kapılanları sevmez.” (Kasas Suresi, 76)
Karun kavminin kendisine verdiği öğüde aldırış etmeyerek, bu zenginliğin kendisine “sahip olduğu bir bilgi” (Kasas Suresi, 78) dolayısıyla verildiğini söylemiş ve sahip olduklarını kavmine karşı bir üstünlük ve övünme konusu haline getirmiştir. Karun’un kavmi bu zenginliğe özenerek şöyle demiştir:
Böylelikle kendi ihtişamlı süsü-içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını istemekte olanlar: “Ah keşke, Karun’a verilenin bir benzeri bizim de olsaydı. Gerçekten o, büyük bir pay sahibidir” dediler. (Kasas Suresi, 79)
Karun’un başına gelen bu ibret verici son, Karun gibi düşünen ve bu tip insanlara özenen kimselerin, Allah’ın verdiği nimetlere nankörlük ederek övünmenin Allah Katındaki karşılığını görmeleri açısından oldukça önemlidir. Allah, Karun’un karşılaştığı sonu bir ayette şöyle bildirmiştir:
Sonunda onu da, konağını da yerin dibine geçirdik. Böylece Allah’a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Ve o, kendi kendine yardım edebileceklerden de değildi. (Kasas Suresi, 81)
Karun’un başına gelenleri gören halk ise, insana rızkı verenin ve alanın sadece Allah olduğunu, Allah’a karşı nankörce davranmanın nasıl bir sonuç doğurduğunu çok iyi anlamışlardır. Allah bu kimselerin Allah’tan başka bir güç olmadığını şöyle dile getirdiklerini bildirmiştir:
Dün, onun yerinde olmayı dileyenler, sabahladıklarında: “Vay, demek ki Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip-yaymakta ve kısıp-daraltmaktadır. Eğer Allah, bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de şüphesiz batırırdı. Vay, demek gerçekten inkar edenler felah bulamaz” demeye başladılar. (Kasas Suresi, 82)
Karun kıssasından da anlaşılacağı gibi, insanlar Allah’ın kendilerine vermiş olduğu nimetleri, diğer insanların beğenisini kazanmak için bir ‘övünme’ konusu haline getirdikleri takdirde, karşılaşacakları son Karun’unkinden farklı olmayacaktır. Allah nankörce bir tutum içerisine giren insanlara verdiği nimetleri her an geri alabilir. Örneğin bir insanın, başarısıyla övündüğü çocuğu aniden kötü sonuçlar almaya başlayabilir ya da sahip olduğu güzel eviyle övünen birisi ani bir depremle evini kaybedebilir veya bir haciz sonucu tüm değerli eşyalarını yitirebilir. Ancak bu noktada da bazı insanlar bu yaşadıklarını bir başka yanlış bakış açısıyla değerlendirirler. Başlarına gelen tüm bu olayları kendi uydurdukları batıl bir kavram olan ‘nazar’a bağlarlar. Öne sürdükleri bu çarpık mantığa göre, kendilerine insanların nazarı değmiştir ve herşeylerini bu yüzden kaybetmişlerdir. Bu batıl inançları çektikleri azabın ve duydukları rahatsızlığın şiddetini daha da artırır. Oysaki gerçekte nazar diye bir şey yoktur. Başlarına gelen bu kayıp, Allah’ın onlara yaptıkları yanlışı görmeleri için yarattığı bir uyarı olabilir. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar. (Tevbe Suresi, 126)
Ancak bu gerçeğin farkına varamadıkları için yaşadıkları bu sıkıntılar sürekli olarak tekrarlanır. Bu da onların mutsuz bir dünyada yaşamalarına neden olur. Zararını gördükleri halde, bu davranışlarına ısrarla devam etmeleri, bu insanların içlerindeki ‘takdir edilme’ ve ‘beğenilme’ isteklerinin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Allah Kuran’da bu kimselerin sahip olduklarıyla övünme isteklerinin onları ‘kendilerinden geçirecek’ kadar güçlü olduğunu bildirmiştir:
(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi. “Öyle ki (bu) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü” (Tekasür Suresi, 1-2)
İnsanlardaki bu övünme psikolojisi o kadar güçlüdür ki, sadece takdir görmek ve övülmek amacıyla, hiç yapmadıkları bir şeyi yaptıklarına dair yalan söyleyebilmektedirler. Allah böyle bir tavrın karşılığının azap olacağını bildirerek bu insanları uyarmaktadır:
Getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmekten hoşlananları (kazançlı) sayma; onları azaptan kurtulmuş olarak sayma; onlar için acı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 188)
İnsanların sergiledikleri bu kötü davranış, kendilerini olduğu kadar, bu kimselerin çevrelerindeki insanlarla olan ilişkilerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Genellikle insanlar sürekli kendini övmeye ve ispat etmeye çalışan kimselerle birlikte olmaktan sıkıntı duyarlar. Bu durum zamanla kişinin çevresiyle olan ilişkilerinin soğumasına hatta yalnız kalmasına neden olabilir. Bu nedenle her insan bu tavır üzerinde düşünmeli ve kendi övündüğü özellikler de dahil olmak üzere herşeyin Allah’a ait olduğu bir dünyada yaşadığını hiç aklından çıkarmamalıdır. Övünmenin, gerek kendisine gerekse de çevresindekilere olan olumsuz etkilerini görmeye çalışmalı ve Allah’a verdiği nimetler için sürekli şükrederek bu Kuran dışı tavırdan kendini arındırmalıdır.