Müminler yine güzel ahlaklarının bir gereği olarak konuşmalarında son derece ‘nezaketli ve saygılı bir üslup kullanırlar’. Karşılarındaki kişinin yaşı, kültür düzeyi, zeka ya da akıl seviyesi, zengin ya da fakir olması onların bu üslubunu değiştirmez. Çünkü onlar Kuran ahlakını, Allah’ın rızasını kazanabilmek için yaşarlar. Karşılarındaki insanları müstakil birer varlık olarak düşünüp, her birine ayrı bir tavır ile yaklaşacak olurlarsa, Kuran ahlakını gereği gibi yaşayamamış olacaklarını bilirler. Bu nedenle karşılaştıkları her insanın, Allah’ın dünya hayatında kendileri için yarattığı imtihanın bir parçası olduğunu bilirler ve İslam ahlakını temsil etmenin şuuruyla hareket ederler. Her birinin sözüne en saygılı, en güzel şekilde karşılık vermeye çalışırlar; yoldan geçerken karşılarına çıkan bir simitçiye de, bakkalda çalışan çırağa da, işyerlerindeki çalışanlara da, eşlerine ve çocuklarına da hep aynı saygıyla yaklaşırlar. Kuran’da müminlerin bu ahlakı şöyle bir örnekle vurgulanmıştır:
Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin ya da aynıyla karşılık verin. Şüphesiz, Allah herşeyin hesabını tam olarak yapandır. (Nisa Suresi, 86)
Bunun yanında kendilerine karşı ters ya da saygıya uygun olmayan bir üslup kullanan insanlara da aynı ölçülü üsluplarıyla karşılık verirler. Allah Katında üstünlük kazandıracak olan davranışın, böyle bir anda da güzel ahlakı sürdürebilmek olduğunu bilerek konuşurlar. Allah bir ayetinde bu tavrın üstünlüğünü şu sözlerle açıklamıştır:
Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 46)