Tevekkülden uzak bir insanın kuruntuları, kuşkuları, endişeleri, korkuları bitmez. Herşey böyle bir insan için tehlike niteliğindedir. Her yerden, her insandan kendisine zarar gelebileceğine inanır.Şüpheci, huzursuz yani sağlıksız bir karakterle yaşar. Allah’a güvenmenin rahatlığından uzak kaldığı için kendi sıkıntılarıyla kavrulur. İmanlı insan ise her ne olursa olsun Allah’a güvenip dayandığı, O’nu dost bildiği için tevekkülün konforu altında son derece kalender, neşeli ve sağlıklı bir ruh haliyle yaşar. Böyle bir insanı sarsabilecek, üzebilecek, yıpratabilecek hiç bir şey yoktur. Çünkü herşeyi Rabbimiz’in yarattığını bilir. Rabbimiz’in sonsuz gücüne dayanıp güvenmiştir. Bu sonsuz gücün desteğiyle hareket etmenin huzuru içerisinde yaşar. Allah dilemedikçe hiç kimsenin en ufak bir şey yapamayacağının bilinci hayatının temeli olur.
Cahiliye ahlakını yaşayan veya imanı zayıf olan kimselerde ise “bam teli” diye bir inanış vardır. Bu yanlış düşünceye göre kişinin tahammülünün sınırları vardır ve hassasiyet gösterdiği konularda üzerine gidildiğinde veyahut kendisine göre olmasını istemediği bir durumla karşılaştığında şiddetli bir reaksiyon göstermesi normaldir. Aslında anormallik olan dengesizce davranışlar, bu terimin ardına saklanılarak tevil edilmeye çalışılır.
Oysa hoş olmayan ve pek çok örnekle sıralanabilecek dengesiz davranışların altında yatan ortak sebep tevekkülsüzlüktür. Yani Allah’ın her anı kaderde bir hayırla yaratmış olduğunu unutarak kişinin kendini olumsuz bir ruh haline terketmesidir.
Eğer bir insan tam anlamıyla Allah’a tevekkül etmiyorsa, o insanın mutlaka zayıflık göstereceği, üzüleceği, endişe duyacağı konular olacaktır. Bu da kişinin imanındaki zaafiyeti, eksikliği gösterir. Derin bir imana sahip, Allah’a gönülden teslim olan salih bir mümin için ise üzülme, endişe duyma, zayıflık gösterme gibi bir şey asla yoktur.
Allah insanı dünya hayatında çok farklı konuyla deneyebilir. Örneğin insan ölümle, hastalıkla, malını mülkünü yitirip zorluk içinde kalmakla, sevdiği insanları yitirmekle, onların başına istenmeyen bazı şeylerin gelmesiyle ve bunun gibi pek çok konu ile denenebilir. Eğer böyle bir durumla karşı karşıya kalınmışsa bunda mutlaka hayır olduğunu bilmek, Allah’a tevekkül ederek metanetle olayları karşılamak gerekir. Mutlaka karşılaşılan durumu peygamber ahlakı gibi bir ahlakla değerlendirmek, Allah’a tam bir teslimiyetle teslim olmak gerekir. Allah, “Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah’)a tevekkül et.” (Şuara Suresi, 217) diye buyurmaktadır.
Eğer bir insan dünyadaki geçici menfaatleri değil, ahiretteki kalıcı sonsuz güzellikleri istiyorsa, dünyada endişe duyabileceği hiç bir konu kalmaz. Çünkü eğer insan kaygı, üzüntü gibi birşeyleri yitirme korkusuna bağlı duygular hissediyorsa, bunlar dünyadaki menfaatleri yitirmeye dayalı korkulardan kaynaklanıyordur. Ancak dünyadaki kısa imtihanını Allah’a tam bir tevekkül göstererek, O’nun rızasını kazanarak sonsuz güzelliğe, sonsuz rahatlığa kavuşmak istiyorsa, asıl yurt olarak dünyayı değil ahireti seçtiyse, konulara olumlu tepkiler vermesi, kalben çok müsterih olması son derece kolay olur.
Allah’ın Kuran’da ahlaklarını örnek verdiği Müslümanlar da a her ne olursa olsun tam tevekkül içerisinde olan mübarek insanlardır. Öyle ki Allah yolunda eziyete uğramış, işkence görmüş, sözlü saldırılara maruz kalmış, canlarıyla ve mallarıyla imtihan edilmişler ama son derece şevkle, azimle Allah yolunda yaşamaya devam etmişlerdir. Allah bu güzel ahlakı şöyle haber vermiştir:
“Bize ne oluyor ki, Allah’a tevekkül etmeyelim? Bize doğru olan yolları O göstermiştir. Ve elbette bize yaptığınız işkencelere karşı sabredeceğiz. Tevekkül edenler Allah’a tevekkül etmelidirler.” (İbrahim Suresi, 12)
Bu, tüm salih müminlerin örnek alması gereken asil bir davranıştır. Müminler başlarına en umulmadık, zahiren en zorlu, en sıkıntı verici gibi olaylar gelse de, çok büyük bir bolluk ve rahatlık içinde yaşasalar da aynı içtenlikle ve sevgiyle Allah’a dönüp yönelir ve hep aynı neşeyle, huzurla ve rahatlıkla yaşarlar.