Kuran’da kendilerini mümin olarak tanıtan ama gerçekte kalben inanmamış kimseler ‘münafık’ olarak isimlendirilmiştir. İmana davet edildikleri halde hala dünya hayatına bağlı kalmaları ve Kuran ahlakının yaşanmadığı bir hayata özenmeleri münafıkları samimiyetsiz bir üsluba yöneltir. Çünkü gerçek yüzleriyle müminlere göstermeye çalıştıkları arasında derin bir fark vardır.
Münafıklar Kuran’ı çarpık bir bakış açısıyla yorumlarlar. Bu çarpık mantık örgüsü konuşmalarına da yansır. Kuran ayetlerini kendi istek ve tutkuları doğrultusunda yorumlar, “dillerini eğip bükerek” konuşurlar. Ancak bu üslupları, aynı zamanda kendilerini ele veren bir işarettir. Kuran’ın “Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir.” (Muhammed Suresi, 30) ayetiyle dikkat çekilen bu durum Allah’ın müminlere olan bir yardımıdır. Müminler bu şekilde aralarında yer edinmeye çalışan samimiyetsiz kişileri tanıma imkanı bulmuş olurlar.
Münafıklar kimi zaman bu samimiyetsiz konuşmalarını süsleyerek makul hale getirmeye çalışırlar. Ama dikkatle bakıldığında bu üslubun insanları samimiyetsizliğe teşvik eden şeytani bir konuşma tarzı olduğu görülür:
Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) Her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp-sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar. (Münafikun Suresi, 4)
Müslümanlar, samimiyetsiz insanların üslubunu farkederler ve buna benzer bir tarzda konuşmaktan titizlikle sakınırlar.
Ancak bu noktada dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konu da şudur; bir insanın münafıkane bir tavırda bulunması, onun kesin olarak münafık olduğunu göstermez. İnsan hayatının sonuna kadar bir eğitim sürecindedir. Bu süreçte pek çok hata yapabilir, yanlış tavırlar gösterebilir; bunlar arasında münafıkane olanlar da olabilir. Ancak önemli olan insanın bu hatasını görüp tevbe edebilmesi ve aynı hatayı tekrarlamayacak bir ahlaka ulaşabilmesidir. Kişinin samimi pişmanlık duyup davranışını Kuran’a uygun şekilde değiştirmesi, onun niyetini değiştirip ihlasla hareket ettiğini gösterir. Münafıkane tavırlarda ve konuşmalarda ısrarlı bir kararlılık gösterilmesi ise, elbette ki bu durumdan çok farklıdır.
Herkesin kendi adına dikkat etmesi gereken çok önemli bir konu da şudur: İnsan Kuran’ın tüm ayetlerinden tek başına sorumlu olduğunu ve bu ayetlerden her birini düşünmek ve uygulamakla yükümlü olduğunu unutmamalıdır. Daha iyiye ulaşabilmek ve Allah’ın rızasını kazanabilmek için kendisini hiçbir zaman için yeterli görmemelidir. “Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden.” (Alak Suresi, 6-7) ayetlerini düşünerek, bu ayetlerin konumuna girmekten sakınmalıdır. Kendisini ayetlerde bildirilen hatalardan kesin olarak arındırmak için daima çaba harcamalı, müstağni bir üslupla konuşmaktan sakınmalıdır.