Mümin, dualarında Allah’tan hem dünyada hem ahirette güzellik ister. Allah’ın en sevdiği, en razı olduğu kulu olabilmek için Allah’a dua eder. Gelmiş geçmiş tüm insanlar arasında Allah’ın en yakın dostu olabilmeyi; Allah’ı, bir insanın sevebileceği en fazla sevgiyle sevebilmeyi ister. Tüm insanlar arasında, Allah’ı en hakkıyla takdir edip yüceltebilen kulu olmak ister. Allah Katında en makbul olan tavırlarda bulunmak, Allah’ın en seveceği ahlaka sahip olmak ister. Allah’a en çok şükreden, Allah’ın nimetlerini en çok takdir edebilen kulu olmak ister. Allah’ın ahlakıyla en fazla ahlaklanmış ve Allah’ın isimlerinin en çok tecelli ettiği kişi olmak ister. Kuran ayetlerini en iyi anlayabilen ve en iyi uygulayabilen kimse olmak ister. Allah’ın Kuran’da bildirdiği emir ve yasaklarını en kusursuz ve en titiz şekilde yerine getiren kişi olmayı ister. Allah’ın dinini en güzel, en etkili, en samimi şekilde tebliğ eden kişi olmak ister. Malıyla canıyla Allah yolunda olabilecek en fazla çabayı harcayabilmenin kendisine nasip olmasını ister. Allah’ın, kendisini ruhen ve bedenen dünyanın en sağlıklı, en güçlü, en dayanıklı insanı kılmasını ve böylece Allah’a, gücünün yettiğinin en fazlasıyla hizmet edebilmek ister. Yaptığı işleri olabilecek en ihlaslı şekilde yapabilmek için dua eder. Allah’a tüm ruhuyla ve bedeniyle olabilecek en derin teslimiyetle teslim olabilmeyi ister. Allah’ın yarattığı eksikliklere karşı en şükredici, en tevekküllü, en sabırlı, en güzel ahlakı gösteren kişi olarak karşılık verebilmek için dua eder. Allah’tan olabilecek en derin saygıyla korkup sakınan kişi olabilmek ister. En zor anlarda bile Allah’tan en ümitvar olan, Allah’a en çok güvenen, Allah’ın yardımından asla şüpheye düşmeyen, en emin kişi olabilmeyi ister. Şirkten en çok sakınan, Allah’tan başka varlıklara asla tamah etmeyen, Allah’tan başka bir İlah olmadığını en derin şekilde kavrayan insan olmak ister. Güzel ahlakta en öne geçen; insanlara karşı en sevgi dolu, en saygılı, en şefkatli ve merhametli, en hoşgörülü, en affedici, en bağışlayıcı, en fedakar, en özverili, en ikramkâr, en kalender, en kanaatkar, en sabırlı, en anlayışlı, en yardımsever, en güvenilir, en neşe, mutluluk, huzur ve rahatlık veren, en güzel konuşan, en güzel öğüt veren, en teslimiyetle öğüt alan, en güzel söz dinleyen kişi olmak ister. Dünyadaki tüm Müslümanların en sevdiği, en saygı duyduğu, en güvendiği, en çok yanında olmak istedikleri, sohbetinden en çok hoşlandıkları, sözlerine en çok itimad ettikleri, dünyada ahirette sonsuz kadar birlikte olmayı en çok arzuladıkları insan olmak ister. Ahirette ise Allah’ın en yüksek derecelerle derecelendirdiği en güzel karşılığı almak ister. Allah’ın en razı olduğu kulu olmayı, Allah’a en yakın kılınanlardan olarak Allah’ın en büyük nimetleriyle, en güzel cennetleriyle mükafatladırabilmeyi ister.
İşte müminler tüm bu güzelliklerin her birinde “olabilecek en yüksek dereceyi” elde edebilmek isterler. Ancak Kuran ahlakından öğrendikleri sevgi anlayışı ve ihlasları gereği, tüm bu nimet ve güzellikleri, yine “en fazlasıyla” kardeşleri için de isterler. Nasıl ki kendileri Allah’a en yakın kişi; Allah’ın en sevdiği kul olmak istiyorlarsa, mümin kardeşlerinin de Allah’ın en sevdiği; Allah’a yakınlıkta en ileri geçmiş kimseler olmalarını isterler. Bu yüzden de tüm dualarında Allah’a, “ben” diye değil, “biz” diyerek dua ederler. “Tüm bu nimetleri bana ver Allah’ım” değil, “tüm bunları bize ver Allah’ım” diye dua ederler. Bir mümin kendilerine güzel bir dua temennisinde bulunduklarında da, verdikleri karşılık yine bu üslupla olur. Örneğin kendilerine “Allah iyi günler versin” denildiğinde, böyle bir müminin cevabı, “Allah hepimize iyi günler versin” şeklinde olur. Aynı şekilde “Allah razı olsun” denildinde, “Allah hepimizden razı olsun” diyerek karşılık verirler.
Bu, imanda en önde olmak, takva sahiplerine en örnek olmak isteyen, Allah’ı en çok seven insanın göstermesi gereken bir ahlaktır. Dolayısıyla duada gösterilen bu ahlak şekli, o kişinin imanının, Allah sevgisinin, Allah korkusunun, ihlasının ve derinliğinin çok önemli bir alametidir.
Kuran’da müminlerin bu ahlakını gösteren dualarına çok fazla örnek verilmiştir. Bunlardan bazıları şöyledir:
Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz.
Bizi doğru yola ilet;
Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna*
Gazaba uğrayanların ve sapmışlarınkine değil. (Fatiha Suresi, 4-7)
Onlardan öylesi de vardır ki: “Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru” der. (Bakara Suresi, 201)
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. “Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Bakara Suresi, 286)
“Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi kaydırma ve Katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz, bağışı en çok olan Sen’sin Sen.” (Al-i İmran Suresi, 8)
Onlar: “Rabbimiz şüphesiz biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru” diyenler (Ali- İmran Suresi, 16)
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) “Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru.” (Al-i İmran Suresi, 191)