Müminler Kuran ahlakını anlatmak ve insanları doğru ve güzel olana davet etmek için büyük bir çaba ve istek içindedirler. Ancak Kuran ahlakının insanlara getireceği adalet huzur ve eşitlik gibi kavramlar, bazı kimselerin çıkarlarını olumsuz etkilediği için, bu kimseler Kuran ahlakından büyük bir rahatsızlık duyarlar. Bu yüzden de Kuran ahlakını yaymaya ve anlatmaya çaba harcayan ve bu konuda istekli olan müminleri çeşitli şekillerde engellemeye çalışırlar.
Bu kimselerin bu amaçla başvurdukları yöntemlerden biri, müminleri yaşadıkları yerlerden ayrılmaya zorlamalarıdır. İnkarcılar bu şekilde hareket ederek, müminlerin dirençlerini kıracaklarını ve kendilerince müminleri zayıf düşürüp, onlara karşı kesin bir zafer kazanacaklarını zannederler. Ancak unuttukları önemli bir şey vardır, o da, müminlerin, Allah’ın kendilerine gösterdiği bu doğru yolda ilerlemedeki kararlılıkları ve Allah’a karşı olan güçlü bağlılıklarıdır. Müminler, Allah’a duydukları samimi iman ve sadakat nedeniyle, kendilerine isabet eden zorluk her ne olursa olsun, hedeflerinden asla sapmazlar. Onlar için yaşadıkları şehirden sürülmek hicret etmek anlamına gelir ki, bu da müminlerin Allah’a olan teslimiyetlerini gösteren olaylardan biridir. Böyle bir durumla karşılaşan müminler, hiç tereddüt etmeden yaşadıkları ortamı, evlerini, mallarını ve kurulu düzenlerini tamamen geride bırakırlar. Gerektiğinde hiçbir plan ve hazırlık yapmadan sadece Allah’ın rızasını kazanabilmek için zorlu bir yolculuğa çıkarlar. Dolayısıyla bir müminin hicret etmesi, Allah’ın rızasını kazanmak ve Kuran ahlakına uygun bir yaşam sürebilmek için, sahip olduğu herşeyi en ufak bir kararsızlığa düşmeden ardında bırakıp gitmesidir. Bu olay, müminlerin bu yolda gerçekten büyük bir samimiyete ve kararlılığa sahip olduklarını göstermektedir. Allah, hicret etmenin ve kişinin sahip olduğu herşeyden bu amaçla vazgeçebilmesinin bir mümin özelliği olduğunu Kuran’ın pek çok ayetinde bildirmiştir.
Hicret etmek, aynı zamanda insanın ‘kendine edinmiş olduğu batıl yolu terk ederek, Allah’ın kendisine göstermiş olduğu doğru yola tabi’ olmasıdır. Hz. Lut hicretin bu anlamını şu şekilde dile getirmiştir:
Bunun üzerine Lut ona iman etti ve dedi ki: “Gerçekten ben, Rabbime hicret edeceğim. Çünkü şüphesiz O, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Ankebut Suresi, 26)
Müminlerin gerçekleştirdiği hicrete bu açıdan bakıldığında, hayatları boyunca Allah’ın kendilerini yöneltip-ilettiği hak yoldan ve O’nun rızasını kazanmaktan asla kopmadıkları ve hayatlarını tamamen Allah’ın hoşnutluğu ve rızası üzerine kurdukları görülür. Müminler ‘hicret ruhunu’ taşıyan, bundan dolayı da hayatları boyunca Allah’a sadık kalarak yaşayan insanlardır. Allah, Kendi yolunda böylesine kararlılık ve azim gösteren müminleri, hem dünyada hem de ahirette ‘büyük derecelerle’ ödüllendireceğini Kuran’da şöyle haber vermiştir:
Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri dünyada şüphesiz güzel bir biçimde yerleştireceğiz; ahiret karşılığı ise daha büyüktür. Bilmiş olsalardı. (Nahl Suresi, 41)