Şu an siz bu satırları okurken aklınızdan öleceğiniz geçiyor mu? Allah dilerse şu anda canınızı alabilir. Acaba ölümüme ne sebep olur diye hiç düşündünüz mü? Belki bir kalp krizi, belki tansiyonunuzun çıkması, belki de güvenli olduğunu düşündüğünüz evinizin balkonunda otururken size çarpan bir kamyon ölüm sebebiniz olabilir. Ya da aylardır televizyonlarda ve gazetelerde gündeme gelen, hergün bir çok insanın ölümüne sebep olan küçücük bir kene ısırığının sebep olmasıyla dünya hayatınız bitebilir. Allah dünya hayatını geçiciliğini ve ölümün herkesin karşılaşacağı kesin bir gerçek olduğunu bir ayetinde şu şekilde bildirmektedir:
Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. ( Al-i İmran Suresi, 185 )
Bugün yaşayabileceğiniz son gününüz olduğunu bilseniz nasıl davranırsınız? Son gününüzü aylardır hazırlandığınız imtihana çalışarak mı, yoksa yılllardır bir üst makama çıkmak için uğraştığınız işyerinizdeki toplantıya katılarak mı geçirirsiniz? Elbette bunların hiçbirinin artık sizin için bir değeri olmaz. Kuşkusuz tek önemli olan Allah’a nasıl hesap vereceğimizdir. Aslında bugün ‘son günümüz’ olmasa da, elbette hepimizin bir ‘SON GÜNÜ’ olacaktır. Allah kimsenin ne ölümden kaçmaya ne de ölümü ertelemeye gücü yetmeyeceğini Kuran’da şu şekilde bildirmektedir:
Hele can boğaza gelip dayandığında,
Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,
Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz.
İşte o vakit, eğer ceza görmeyecek iseniz,
Eğer doğru söylüyorsanız, onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize. (Vakıa Suresi, 83-87)
Allah ölümü düşünmemiz için hem kendimizde hem çevremizde hem de televizyonlarda bir çok alamet yaratmaktadır. İnsanın aciz ve sürekli Allah’a muhtaç olarak yaratılması bu alametlerin başında yer alır. Sabah temizlenmeye ve yemek yemeye mecbur olarak yataktan kalkarız. Güne hazırlanmak ve ihtiyaçlarımızı gidermek için yaklaşık iki saat harcadıktan kısa bir sonra, tam ‘bitti’ derken Allah acizliğimizi unutturmayacak şekilde tekrar bizi aynı şeyleri yapmaya mecbur kılar. Terlemek, tuvalete gitmek, acıkmak, yorulmak, ‘sağlıklı dahi olsa’ her insanın acizliğinin kanıtlarıdır. Hastalık ise bize Allah’a kul olduğumuzu hissettiren bir delildir.
Başınız mı ağrıyor? Belkide bir tümör beyninizi yiyip bitiriyor. Yoksa soluk alıp vermekte zorlanıyor musunuz? Belkide astım hastalığının etkisiyle akciğerleriniz son günlerini geçiriyordur.
Ölüm size hiç şuurunda olmadığınız bir yerden gelebilir. Mesela dışarıda arkadaşlarınızla yemek yerken, yediğiniz bir yiyeceğin alerji yapmasıyla bir anda hayatınızı kaybedebilirsiniz. Ölüm samimi olarak düşünüldüğünde, dünya hayatında elde edilmek istenen nefsi çıkarların ne kadar boş olduğu anlaşılmaktadır. İnsanın ne kadar parası, itibarı, çevresi, güvendiği akrabaları olursa olsun, öldüğünde Allah’ın huzurunda tek başına olacaktır. Geçmişte yaptıklarından sorguya çekilecektir. Eğer samimi bir Müslüman olarak yaşamış, Allah’ın emir ve yasaklarına uymuş, harama girmekten sakınmış, Allah’ın dinini yaşamak için çaba harcamışsa, sonsuz hayatını cennette yaşamayı umud edebilecektir. Fakat hayatını boş amaçlar uğrunda geçirmiş, sadece kendi istek ve tutkuları için yaşamış, hak dinden yüz çevirmiş ya da dine zarar vermeye çalışmışsa Allah cehennemle cezalandıracaktır. Allah’ın rahmetinde olan müminler sonsuza kadar cennette mutlu ve refah içinde Rabbinden gelen sınırsız nimetlerle yaşarlarken, inkar edenler ateşte yandıkça yanacak, boyunlarında ve ayaklarında demir halkalarla sonsuza kadar bitmeyen bir azap içinde cezalandırılacaklardır. Allah cehennem ehlinin durumunu Kuran’da şöyle bildirmektedir:
Dirilten ve öldüren O’dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: “Ol” der, o da hemen oluverir.
Allah’ın ayetleri hakkında mücadele edenleri görmüyor musun; nasıl da döndürülüyorlar?
Ki onlar, Kitabı ve elçilerimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanladılar. Artık yakında bileceklerdir.
Boyunlarında demir-halkalar ve (ayaklarında) zincirler olduğu halde sürüklenecekler;
Kaynar suyun içinde; sonra ateşte tutuşturulacaklar.
Sonra onlara denilecek: “Sizin şirk koştuklarınız nerede?”
“Allah’ın dışında (taptıklarınız).” Dediler ki: “Bizi bırakıp-kayboluverdiler. Hayır, biz önceleri (meğer) hiç bir şeye tapar değilmişiz.” İşte Allah, kafirleri böyle şaşırtıp-saptırır.
İşte bu, sizin yeryüzünde haksız yere şımarıp-azmanız ve azgınca ölçüyü taşırmanız dolayısıyladır.
İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür. ( Mü’min Suresi, 68-75)