Gazetelerde, dergilerde, televizyon kanallarında veya çevremizde sık sık birbirlerini ne kadar çok sevdiklerini söyleyen insanların, tatillerde, eğlence yerlerinde çekilmiş resimlerini, iş arkadaşlarının, iş ortaklarının ise şirketleri önünde yine aynı şekilde verdikleri pozları görürüz. Bir süre sonra yine aynı kişilerin arkadaşlıklarının, dostluklarının, iş ortaklıklarının veya evliliklerinin bittiği ile ilgili haberler karşımıza çıkar. Daha çok kısa bir süre önce, birbirlerini sevdikleri, birbirlerine değer verdikleri, “bizim sevgimiz çok farklı” iddiası ile ortaya çıkan kişiler, büyük kavgalar ederek, birbirlerine karşı hem de toplumun önünde çok ağır sözler söyleyerek, iftiralar atarak, birbirlerini maddi kayıplar içinde bırakarak ayrılırlar.
Bu kişiler gazetelerden, televizyon kanallarından birbirlerine ağır suçlamalarda bulunarak, sevgilerinin bittiğini söylerler. Birbirlerinin çirkin suçlamalarına yine aynı şekilde basit üsluplarla karşılık verirler. Birbirlerinden çok yüklü maddi tazminatlar talep ederler.
İnsanlar arasındaki bağlar ne olursa olsun; bu ister evlilik, ister iş ortaklığı, ister arkadaşlık olabilir, aralarındaki bağların kopuşu genel olarak bu veya buna benzer şekillerde olur. Adliyele koridorları birbirleriyle kavga eden, tartışan, nefretinden birbirinin yüzüne dahi bakamayan insanlarla dolup taşar.
Kısa veya uzun, sonuçta bir süre öncesine kadar birbirlerini seviyor görüntüsü veren bu insanlar, birbirlerini aşağılayarak, nefret ederek ayrılırlar.
Bu insanların büyük bir çoğunluğu, bu aşamada “sevgilerinin bittiğini” iddia ederler.
Aslında yaşadıkları bu sistem içerisinde ‘sevgi’ olarak adlandırdıkları şey, ‘gerçek sevgi’ değildir. Bu sadece, geçici heveslere dayanan, sağlam bir dayanağı olmayan, karşılıklı menfaatler doğrultusunda gelişen ve korunan, manevi anlamda hiçbir derinliği olmayan, çoğunlukla maddi değerlere dayanan ve taraflardan birisinin çıkarının bitmesiyle son bulmaya mahkum olan bağlardır.
Örneğin karşısındaki kişiyi çok sevdiğini söyleyen bir kişi, onun ciddi bir kaza geçirip tek kolunu kaybetmesiyle birlikte, ona olan sevgisini, ilgisini de kaybeder. Kişi belki bunu bir anda ortaya koymaktan, hem kendisine hem çevresine karşı utanabilir. Ancak kısa bir süre içinde, değişik bahaneler ortaya koyarak bu konuma gelen birisiyle tüm bağlantısını koparır. Zaten dünyevi bir bakış açısına sahip olan bir insan böyle bir durumda karşısındakinden kesin olarak soğuyacağı için, şartlar otomatik olarak gelişir ve o sevdiğini iddia ettiği kişiyle artık birarada bulunmak istemez.
Aynı şekilde, yine bir başka kişi de, karşısındakini çok sevdiğini iddia ettiği yakını tüm malını ve imkanlarını kaybettiğinde ve bunun sonucunda, yaşam şartları tamamen değişip beklentilerini karşılayamaz hale geldiğinde, ona karşı duyduğu ilgi ve sevgiyi tamemen kaybeder. İman etmeyen insanların bir arada bulunabilmelerini sağlayan para, fiziki görünüm, kariyer, mevki, çocuk sahibi olma gibi ortak menfaatler vardır. Bu menfaatlerden biri veya birkaçına bir zarar geldiğinde, artık iddia edilen bu “sözde sevgi” bile bu insanları bir arada tutmaya yetmez. Toplumda yaşanan bu ve buna benzer örnekler çok sayıda arttırılabilir.
Hayatlarını Kuran’a göre yaşamayan insanların, gerçek sevgiyi yaşamaları da asla mümkün değildir. İmana dayalı gerçek sevginin yaşandığı durumlarda ise, yukarıda sayılan türden, hatta çok daha zor olaylar, ağır şartlar meydana gelse dahi sevgi asla bitmez, önemini kaybetmez.
Çünkü gerçek sevgi; temeli Allah sevgisi ve rızası üzerine kurulan, imanla, takvayla, Allah’a olan yakınlıkla artan sevgidir. İman eden bir insan Allah’ı büyük bir coşkuyla, heyecanla sever. Allah aşkı, Allah’ı razı etme, Allah’ın sevdiği bir insan olma umudu kişiye çok büyük bir şevk ve heyecan verir. Allah sevgisi; ruhundaki coşkuyu, hareketliliği, huzuru, mutmainlik hissini hep canlı tutar. Allah’ın sonsuz sevgisi, aklı, merhameti, sanatı, yaratma gücü, kudreti, ihtişamı, Allah’a olan sevgisini daha da arttırır. Allah’a olan sevgisinden dolayı, mümin Allah’ın yarattıklarına karşı da büyük bir sevgi ve muhabbet duyar. Allah’ı çok sevdiği için, yine Allah’a sevgi duyan, imanlı insanlara karşı coşkun bir sevgi duyar. Allah’ın yarattığı bitkileri, hayvanları sever. Takvaya dayanan sevgide cahiliye ahlakında sık sık duyduğumuz “… sevgim bitti, sevgim azaldı, artık sevemiyorum… vs” gibi ifadelere yer yoktur. Mümin, karşısındaki kişi imanlı ve takva olduğu sürece, daima, her şart ve durumda çok sever. Yaşlılık, sakatlanma, fiziksel bir eksiklik, makamı mevkiyi kaybetme, iflas etme, hastalık, hata yapma gibi durumlar asla sevgiyi olumsuz yönde etkilemez. Aksine bunlar oluştuğunda, karşısındakinin mümin olmasından ötürü Müslümanın sevgisi daha da derinlik ve anlam kazanarak artar. Allah için yaşanan sevgi çok yönlüdür, çok kapsamlıdır. Bu sevgide vefa, sadakat, merhamet, bağışlama vardır. Eksiklik kusur olsa bile, yine de güzel gözle bakma vardır. Allah için sevmede, sevginin bir süresi ya da sonu yoktur. Bu sevgi, dünyada ve sonsuz ahiret hayatında yaşanmak üzere kilitlenmiş bir sevgidir. Sonsuz Ahiret hayatına ayarlıdır. Ölüm anında Allah canını alırken de müminin yüzünde Allah’a karşı coşkun bir sevgi ve iman güzelliği vardır. Hiçbirşey, sonsuz güzelliklerin sahibi olan Rabbimiz’e duyulan sevgi ve iman coşkusu kadar insan ruhunda huzur ve mutmainlik oluşturamaz.
Allah, gerçek sevginin yaşanmasının ancak imanla mümkün olduğunu Kuran’da bizlere şöyle bildirmektedir:
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)