Müminler daima Allah’a karşı korku ve umut arasında yaşarlar. Hayatlarının her anında Allah’ı razı etme, imanda derinleşme ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanma ümidi taşırlar.

Müslüman her nefesinde, her adımında, her sözünde, davranışında Allah’a daha yakın olmak, Allah’ın sevgisini daha çok kazanmak ister. Cahiliye insanlarında görülen kendinden eminlik müminlerde olmaz. Allah’ı razı etme amacıyla yaşamanın ve cahiliye ahlakına dair her türlü kötülükten uzaklaşmış olmanın getirdiği güzel bir mutmainlik, huzur ve güven duygusu vardır. Müslümanda ayrıca, yaşadığı herşeyi Allah’ın verdiğini, dilerse Allah’ın bunların tümünü yok etme gücüne sahip olduğunu bilmenin tevazulu ruhu vardır. Yüce Rabbimiz Hadid Suresi’nde Müslümanların bu ahlakını, “Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır. Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah’ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez” (Hadid Suresi, 22-23) şeklinde tarif etmiştir.

Yeryüzünde 7 milyara yakın insan yaşamaktadır. Tüm bu insanların her birinin kaderi Allah Katında an an belirlenmiştir. Tüm bunlar, Allah tarafından sonsuz hayır ve hikmetlerle dolu olarak yaratılmıştır. Her insanın doğumundan ölümüne kadar geçireceği bütün hayatı, her detayıyla Allah tarafından tespit edilmiştir. Başı da sonu da Allah’ın sonsuz hafızasında tek bir an olarak mevcuttur.

İnsanın hayatında, her gün yeni detaylar, her gün yeni konular meydana gelir. İnsan aniden hiç beklemediği bir anda, hayatındaki olayların seyrinin değiştiğini görebilmektedir. Ancak bir Müslüman Allah Katında olmuş bitmiş, sonucu belli olan olaylara karşı daima saygı dolu, mutmain bir teslimiyet içerisinde olur. Hiç bir olay, daha evvel sahip olduğu, sonradan elinden çıkan hiç bir şey, hiç bir konu, Müslümanı teslimiyetli bir bakış açısının dışına sürüklemez. Aksi önemli bir vakit kaybıdır. Allah her olayın başını, gelişimini ve sonunu takdir etmiş, bitmiştir. Müslümanın sorumluluğu, sonsuz aklıyla, insanlar için hayırlar, güzellikler, iyilikler dileyen Rabbimiz’in hikmetlerle dolu, müthiş incelikli sanatlarla detaylandırarak yarattığı güzel kaderi şükür içerisinde teslimiyet ve sevgiyle izlemektir. Mümin bollukta da, yoklukta da kendisi için mutlaka sonsuz hayırlar dileyen Güzel Yaratıcımız’ın verdiklerine sevgiyle şükretmeli, ‘bunların ardından acaba nasıl hayırlar güzellikler açılacak Rabbimden’ diye ümitle beklemelidir.

Müminin Allah’a olan güveni sarsılmazdır. Bir olayla karşılaştığında, ‘Allah mutlaka bir güzellik dilemiştir, ben bu olayları bu sebeple yaşıyorum. Ben bilmem Rabbim bilir’ diye düşünür. “Zahiren olumsuz gibi görünen olaylar, ardında çok hayırlı sonuçları barındırıyordur” diye ümit, şükür ve sevinçle sabreder. Ve mümin olanlar daima bu güzel imanlarının, Allah için gösterdikleri sabrın ardından, olumsuz gibi görünen her olayın ardında, Allah’ın ne kadar hayırlı güzellikler yaratmış olduğuna şahit olurlar. Kimi zaman bu sonuç imtihanın bir gereği olarak dünya hayatında gerçekleşmeyebilir. Ancak Yüce Allah, gerçekten samimiyetle Kendisine yönelmiş olan kullarını ahirette mahsun bırakmayacağını, mutlaka onları kurtaracağını vaadetmiştir.

Allah’a karşı güven dolu bir teslimiyet konusunda bizlere en güzel örnekler, Kuran’da yaşantılarına, sapasağlam kararlılıkla dolu imanlarına şahit olduğumuz peygamberlerdir. Kuran’da Hz. Musa’nın, Firavun ve orduları tarafından etkisiz hale getirilmek amacıyla takip edildikleri haber verilir. Hz. Musa ve İsrailoğulları, Firavun ve adamlarından uzaklaşmak isterlerken deniz kıyısına gelirler. Zahiren artık uzaklaşacak hiç bir yer kalmamış, çıkış yolları tamamen tükenmiş gibi görünmektedir. Hatta Hz. Musa’nın yanındakiler Firavun’un adamlarını görünce “gerçekten yakalandık” demişlerdir. Ancak zahiren her yol sanki kapanmış gibi görünen böyle bir durumda dahi Hz. Musa, Allah’a olan derin güveniyle, Allah’ın kesin olarak yardımcısı olduğunu bilmenin sağlamlığıyla hemen, ‘Rabbim benimledir’ demiştir.

 

(Musa:) “Hayır” dedi. “Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.” Bunun üzerine Musa’ya: “Asanla denize vur” diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. (Şuara Suresi, 62-63)

Bir Müslümanın imanı, Allah’a olan güveni, Hz. Musa’nın imanı gibi keskindir. Allah’tan bir imtihan olarak insan kaderinde olayların, zahiren her yolu kapanmış, hatta herşey insanın aleyhine gelişiyormuş, elindekileri tamamen yitirmiş gibi seyrettiğini görebilir. Eğer insan, Allah’tan arınmayı dileyen, Allah’ın hoşnutluğunu isteyen, Allah’ı, meleklerini, peygamberleri, müminleri seven, Allah’tan korkan bir ruha sahip ise Allah mutlaka, zahirde ne görünürse görünsün, yaşadığı olayların ardında mümin için çok büyük hayırlar, güzellikler saklamaktadır. Allah Kendisine sığınanları, Kendisine dua edenleri mutlaka kurtarır, yardım eder. Allah yardım edenlerin en hayırlısıdır. İnsan kudret sahibi ve herşeye kadir olan Rabbimiz’i çok iyi, çok derin takdir edebilecek bir ahlaka ulaşmaya gayret etmelidir. Müslüman Hz. Yusuf’un da söylediği gibi, ‘Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendir’ (Yusuf Suresi, 100) inancı ile yaşar.

Dinden uzak yaşayan insanların ise en belirgin özelliklerinden biri karşılaştıkları olayları hemen dıştan görünen yüzüyle değerlendirmeleridir. Rum Suresinin 7. ayetinde Rabbimiz, “Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.” buyurmuştur.

Müslüman ise zahirde görünene aldanmaz. Daima olayların ardında gizlenen hayırlara, hikmetlere; dışta görünenlerin ardındakilere bakar. Ve daima Rabbimiz’in hayırlarla dolu yarattığı kaderi, şükürle, sevinçle hikmetlerini düşünerek izlemeye gayret eder.