Müminlerin imanlarının alametlerinden biri güzel ahlaklarıdır. Her hareketlerinde Allah’ın rızasını kazanmayı hedefledikleri için bulundukları ortamlarda her zaman güzellik sunmayı esas alırlar. İhlaslı bir müminin önemli özelliklerinden biri de fedakar ve kanaatkar olmasıdır. Müminler Allah’ın kendilerine verdiği nimetlere şükreder, kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, her konuda mutlaka diğer müminlere öncelik verirler. Hiçbir zaman tamahkar bir kişilik göstermezler. Allah Kuran’da salih müminlerin bu ahlakını şu şekilde tarif etmektedir:
“Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. “Biz size, ancak Allah’ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür…” (İnsan Suresi, 8–11) Karşılarındaki kişileri Allah’ın tecellileri olarak gören müminler, Allah’a olan sevgilerinden dolayı müminleri de çok severler . İmanlarından ve Allah korkularından dolayı veli ahlakı gösterirler. Kendilerinden çok diğer müminlerin rahat etmesi, onları daha mutlu eder. Allah bir ayetinde, “… Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir…” (Fetih Suresi, 48) şeklinde belirtmektedir. Allah’a yönelen müminin imanının nuru ve ahlakının temizliği yüzüne yansımaktadır.
Aksi halde, sadece kendi nefsini düşünmesi insanı çok küçük düşürücü bir duruma sokar. Allah Kuran’ın, “Gerçekten, insan, ‘bencil ve haris’ olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder).”(Mearic Suresi, 19–21) ayetiyle insanların nefislerindeki bencilliği ve zayıflığı bildirmektedir. Ancak iman edip Allah’tan korkan insanlar, nefislerinin bu eksikliklerini vicdanlarını kullanarak iman ve güzel ahlakla yenerler. Dünya hayatının geçici metalarına sahip olmak için çaba harcayanlar ise, egoisitlik yapmakla kendilerini kazançlı zannederler. Oysa ki egoistlikle elde ettikleri menfaatler ruhlarında çok büyük bir tahribat meydana getirir. Bu kişilerin kalpleri Allah’ın zikrine karşı katılaşır. Bundan dolayı çevrelerindeki güzellikleri ve Allah’ın tecellilerini göremez ve Allah’ın gücünü ve kudretini gereği gibi takdir edemez hale gelirler. Güzel ahlaktan uzak yaşayıp yalnızca nefislerinin isteklerinin peşinde koşan bu kişiler Allah’a derin bir yakınlıkla yönelemezler. Vicdanlarına göre hareket etmeyip bencilce davranmaları, yüzlerine de etki eder. Vicdanlarına göre hareket eden fedakar müminlerin yüzleri peygamber yüzü gibi nurlu iken, bu kimselerin yüzünde egoistlikten kaynaklanan manevi bir sertlik vardır.
Müminler Allah’a tevekkül ettikleri için dünya hayatının ve dünya metaının peşine düşmezler. Allah’ın kaderlerinde kendilerine takdir ettiği herşeyden razı olurlar. Bu ahlaklarından dolayı da Allah onlara çok fazla nimet ve rahatlık verir. Vicdanları Allah’a teslim olmanın huzurunu yaşar. Nefislerinin belcil tutkularının peşinden gidenler, bu ahlaklarıyla elde ettikleri menfaatlerle gerçek anlamda mutlu olabileceklerini sanırlar. Ama sonuç bu şekilde olmaz. Allah gerçek mutluluğu sadece iman edip hayatlarını Allah rızası için yaşayan müminlere nasip eder. Bencilce davranarak dünya hayatından elde edilen hiçbir nimet, Müslümanların yaşadıkları bu manevi huzur ve mutluluğun, Allah rızası için gösterilen güzel ahlakın verdiği derin hazzın yerini tutamaz. Nefsin, Allah’ın dilemesi dışında, insanı mutlaka kötülüğe sürükleyeceğini bilen müminler, nefislerine uymaktan şiddetle sakınır ve tam bir teslimiyetle Allah’a yönelirler. Allah’ın sevgisini kazanmak için nefislerinin bencil tutkularını yenmekten, Allah için seve seve ve gönülden fedakarlık yapmaktan derin bir haz duyarlar. Yüce Rabbimiz bu üstün ahlakı gösteren kullarını Kuran’da şöyle müjdelemektedir:
Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)