Dünyadaki ekonomik krizin gerçek nedenini hiç düşündünüz mü?
Mal yığıp biriktirmek ve faiz sistemi neden hiçbir zaman fayda sağlamaz?
Allah Kuran’da, mal sevgisini insanları dünyaya bağlayan konulardan biri olarak bildirmiştir. Şüphesiz ki mal sahibi olmak, para kazanmak, bu parayla güzel bir yaşam sürmek her insanın en meşru hakkıdır. Allah dünya nimetlerini kulları için yaratmıştır. Ancak kişinin gerçekte Allah’a ait olan malı kendisininmiş gibi sahiplenmesi, yığdıkça yığması ayrı bir durumdur. İnsanın büyük bir hırsla, Allah’ı ve ölümü unutarak yaşaması, Allah’ın kendisine bahşettiği bu nimetleri ihtiyaç içindeki mazlumları görmezden gelerek sadece şahsı için harcaması manevi bir hastalıktır. Çünkü bu durumdaki bir insan ölümün yakınlığını, hayatın geçiciliğini neredeyse hiç düşünemez. Oysa insanın yaratılışının gayesi Allah’ın rızasını kazanmasıdır. Fakat söz konusu zihniyet kendisinde adeta bir tutku halini alınca bu ana gaye unutulur. Maddiyat tutkusu adeta bir hırs şeklinde benliğini sarar ve kişinin gafil bir hayat yaşamasına neden olur. Allah Kuran ayetlerinde bu gerçeği bildirir:
(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi’. Öyle ki (bu), mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize) kadar sürdü. (Tekasür Suresi, 1–2)
Kimi insanlar zengin olmanın tek yolunun bu uğurda amansız bir mücadele vermek olduğuna inanırlar. Bu yolda sağladıkları başarıların ve başarısızlıkların kendilerinden olduğunu zannederler. Bu yanlış inancın nedeni, Allah’ın tüm varlıkların tek sahibi olduğunu bilmemeleri veya kalben inanmamalarıdır.
Dünyada Yaşanan Ekonomik Krizlerin Ana Nedeni Kuran Ahlakına Uygun Yaşanmamasıdır
Bugün dünyada yaşanan ekonomik krizlerin ana nedeni de Kuran’a uygun olmayan mantıklardır. Büyük sermaye sahiplerinde biriken dev parasal güç, iş gücüne ve yeni yatırımlara yani insanların refah düzeyini yükseltecek çalışmalara aktarılacağı yerde yine bankalara ve özel kasalara kilitlendiğinden yani kullanıma geçirilmediğinden dünya ekonomisinde büyük bir istikrarsızlık oluşmaktadır. Bunun sonucunda da dünyanın hemen her ülkesinde bir tarafta kazandığı parayı sürekli olarak yığıp biriktiren bir topluluk diğer tarafta da sokaklarda yatıp kalkan, açlık sınırında yaşayan geniş kitleler meydana gelmektedir.
Kapitalizmin dünyaya verdiği bu zarar tüm dehşet verici sonuçlarıyla ortadadır. Yaşam standartları açısından insanlar arasında oluşan dev farklılıklar Kuran ahlakına dayalı bir anlayışın yaşanmamasının sonuçlardır.
Oysa dünya üzerinde tüm insanların refah içinde yaşamasına yetecek kaynaklar fazlasıyla mevcuttur. Ancak Kuran’da bir tehlike olarak belirtilen ve malı yığıp biriktirme tutkusu olarak adlandırılan şeytani zihniyet, insanları bu imkânları adil ve ihtiyaca göre kullanmaktan alıkoyar.
Gücün ve malın Allah’tan geldiğine inanmayan, kazandıklarını kendi başarısı zanneden bir insan için parasını harcamak adeta bir kâbustur. İşte bu nedenle parayı yığar, mümkün olan her şekilde saklar, hiç durmadan biriktirir. Böyle bir insan yeni bir fabrika açmak, bu vesileyle daha çok insana para kazanma imkanı sağlamak, ülkesinin üretim gücünü, sanayisini geliştirecek yeni yatırımlar yapmak, parayı herkesin faydasına olacak hayırlı işlerde kullanıp işletmek yerine yastık altında tutmayı tercih eder. Bu bencil yapı içinde fakir olan daha fakir, zengin olan ise daha zengin bir hale gelir.
Bugün dünyada yaklaşık 842 milyon insan açlık sınırının altında yaşamaktadır. IMF’nin tahmini 2014 verilerine göre kişi başına en fazla yurtiçi gelire sahip ülke 105.995 dolar ile Lüksemburg iken Hindistan’da bu rakam sadece 1.483 dolardır. Görüldüğü gibi ülkelere göre büyük değişiklikler gösteren kişisel gelir dağılımındaki dengesizlikler aslında Kuran ahlakının yaşanmamasının düşündürücü sonuçlarından sadece biridir. İnsanlar paralarını bir yere yığıp kimseye kullandırmayarak bu büyük zulüm çarkının bilerek ya da bilmeyerek dönmesine katkıda bulunmaktadırlar.
Malını ihtiyacı olana veren kişi, kendisi için asıl hayırlı olan davranışı sergilemiş olur. İnfak etmenin, Allah yolunda harcama yapmanın hem ecrini almış hem de bereketini kazanmış olur. Diğer taraftan müminin malı vermedeki amacı daha fazlasını elde etmek değildir. Çünkü asıl olan malın verilmesindeki salih niyettir. Kaldı ki yapılan bu ibadeti Allah Katında geçerli kılan da bunun Allah aşkıyla, gönülden, karşılık beklemeden, ihlasla yapılmasıdır.
Mal Yığıp Biriktirmenin Altında Yatan En Önemli Neden Fakirlik Korkusudur
Bazı insanların mallarını yığıp biriktirmelerinin altında yatan önemli nedenlerden biri de şeytanın içten içe kendilerine telkin ettiği “fakirlik korkusu”dur. Allah’a tam güvenmeden yaşayan büyük bir kitle sürekli gelecekte başlarına olumsuz bir şey gelmesinden; parasız kalmaktan, tek başlarına yaşlanmaktan, muhtaç duruma düşmekten, iflas etmekten korkarlar. Bu nedenle hayatlarının neredeyse her anı geleceklerine dair planlar yaparak geçer. Ancak geleceklerine yönelik böylesine endişe içinde olan birçok insan, varlığı kesin olan ahiret günü için hemen hiçbir hazırlık yapmazlar. Hesap günü Allah’ın huzurunda ne söyleyeceklerini, kendilerini o güne nasıl hazırlamaları gerektiğini neredeyse hiç düşünmezler.
Gelecek planları çoğunlukla ileride başlarına gelebilecek olası zorluk ve sıkıntılara karşı, “bir köşede” para biriktirme üzerine olur. Oysa bir insanın yaşamı boyunca karşılaşacağı zorlukları da, kolaylıkları da yaratan Allah’tır. Eğer Allah takdir ettiyse ne kadar para biriktirse de yatırım yapsa da bunlar onu başına geleceklerden korumaz. Çünkü her insan kaderinde olanı yaşar. Eğer hiçbir zorlukla karşılaşmıyorsa, bu geleceğini sözde kendi elleriyle garanti altına aldığı için değil, Allah ona lütfettiği içindir. Aynı şekilde, kendi aklınca aldığı tüm tedbirlere rağmen zorluk içinde yaşayan da yeterince tedbir almadığı için değil, Allah öyle takdir ettiği ve bunda gizli hayırlar yarattığı için o durumdadır. Ümitsizliğe kapılmasının, “Daha çok tedbir alsaydım böyle olmazdı” gibi çıkarımlarda bulunmasının hem hiçbir anlamı yoktur hem de bu düşünceler Kuran’a uygun değildir. Aynı olay bin kere başına gelse yine aynı aşamalardan geçecek yine aynı sonuçla karşılaşacaktır.
Bu durumda insanın Allah’a tevekkül etmesi, Allah’ın kendisini koruyacağından, yaptıklarına ahirette en güzeliyle karşılık vereceğinden emin olması, en akılcı olandır. Bu da gelecekteki durumlara karşı mal yığıp biriktirerek değil, Allah’ın rızasını umarak sürekli helal yoldan sermayesini kullanmakla mümkündür. Allah’ın adıyla bir işe başlayan, malını ve parasını Allah yolunda, Allah rızası için harcayan bir insan, sürekli olarak Allah’ın koruması altındadır.
Her işte Allah’ın yardımı olduğunun bilincindedir. Allah’ın, zahiren olumsuz gibi görünen sonuçları da, mutlaka hayırla yarattığını bilir. Bu nedenle samimi bir Müslümanın Allah’a güvenerek yaptığı her işte, alışılmadık bir bolluk ve bereket oluşur. İman etmeyenlerin ömür boyunca hırs edinerek sahip olmak istedikleri başarı ve mülk salih Müslümanlara durmaksızın ulaşır.
Şu unutulmamalıdır ki Yüce Allah her şeyi bir kader dahilinde, en kusursuz ve en mükemmel şekilde yaratmıştır. Bunun konforu ve rahatlığı içinde yaşamak, kadere tevekkül eden, yalnızca gönülden Rabbimiz Allah’a güvenen Müslümanlara ait bir ayrıcalıktır.
Kuran Ahlakında Mal Biriktirme Yoktur
İslam dininde “iktisat” vardır, fakat “malı yığma” yoktur. Müminler, yığılacak mallara değil yalnızca Allah’a güvenirler. Allah da bu tevekküllerine karşılık onların bereketini artırır. İnfak ettikleri (Allah yolunda harcadıkları) mallara karşılık, onlara çok daha fazlasını verir. Ancak onlar bunu da infak ederler ve Allah üzerlerindeki nimetini daha da artırır. Bir ayette, infakın bu bereketi şöyle müjdelenir:
“Mallarını Allah yolunda infak edenlerin örneği yedi başak bitiren, her bir başakta yüz tane bulunan bir tek tanenin örneği gibidir. Allah, dilediğine kat kat artırır. Allah (ihsanı) bol olandır, bilendir.” (Bakara Suresi, 261)
Malı sahiplenen ve onu hayır yolunda harcamayıp biriktirenin durumu ise Kuran’da şöyle bildirilir:
… O, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır. Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanıyor. Hayır; andolsun o, ‘hutame’ye atılacaktır. “Hutame”nin ne olduğunu sana bildiren nedir? Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir. (Hümeze Suresi, 2-6)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ın Zuhurundan Önce Ekonomik Kriz Yaşanacağını Bildirmiştir
-
- .. Ebu Basir’den: İmam Caferi Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: KAİM’İN KIYAMINDAN ÖNCE BİR YIL HALK AÇ KALACAK ve ONLARI ÖLDÜRÜLME KORKUSU SARACAK; malları, canları ve mahsulleri azalacak. Bu olay Allah’ın kitabında açıkça yazar. Sonra bu ayeti tilavet etti: “Sizleri korku, açlık, mal, can ve mahsullerin eksilmesi ile mutlaka imtihan edeceğiz. Ve sabredenleri müjdele.” (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s.297)
-
- … İbrahim el Kerhî’den: İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam bana şöyle buyurdu: … İşte o Hz. Mehdi (a.s.)dır. Onlara Allah kerametler bağışlamıştır. Ve mukaddes mekanda yer vermiştir. … Ey İbrahim! O, şiddetli sıkıntılardan ve belâlardan korku ve AÇLIKTAN sonra Ehli Beyt’i sevenlerin kalbindeki ÜZÜNTÜYÜ GİDERECEKTİR. Onun zamanında yaşayanlara ne mutlu! (Şeyh Muhammed b.İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 94-95)
Küresel ekonomik krizi anlaşmalarla, bütçe görüşmeleriyle ya da sokaklara dökülüp protesto ederek çözmek mümkün değildir. Detaylı analizler yapılarak hazırlanan raporların, para piyasaları hakkında yapılan yorumların çoğu krize akılcı ve kalıcı bir çözüm bulmaktan uzaktır. Güçlü atıldığı söylenen ekonomik adımların hiçbiri, Allah’ın istediği gibi hareket edilmezse sonuç vermez. Allah hayatın her alanında yani ticarette de güzel ahlakın yaşanmasını istemektedir ve krizin temelindeki eksiklik Kuran ahlakının yaşanmamasıdır. Allah’tan korkan ve vicdanıyla hareket eden insanlardan oluşan bir toplumda herkes birbirine yardım eder, güçlü zayıfı ezmez, zengin fakiri kollar ve onların da rahat etmesi için imkanlarını seferber eder. Böyle bir ahlak olduğunda elbette ki toplum kalkınır ve huzur oluşur.