Müslümanlar Arasındaki ‘Entel Özentisi’ İnsanlar
Etrafımızda kendilerini Müslüman olarak tanıtan, ancak hal ve davranışlarıyla bu karakteri yansıtmayan bazı insanlara rastlarız. Bu kimseler, Müslümanca yaşamayı tercih ettikleri halde, içlerinde cahiliye hayatına karşı hala bir özlem ve hayranlık duyarlar. İşte Müslümanlığı bu ‘cahiliye hayranlığı’yla bir arada yaşamaya çalışan insanların en göze çarpan özelliklerinden biri de, bu hayranlıklarından kaynaklanan ‘entel özentiliği’dir.
Bilindiği gibi, belli bir bilgi birikimi ve kültüre sahip olan aydın kişiler toplumda ‘entelektüel’ olarak adlandırılırken; bu insanlara özenen, ancak bu bilgiye sahip olmadan bu izlenimi vermek isteyen insanlar da, ‘entel özentisi’ olarak nitelendirilir. İşte bu özenme ruhu ve bu gibi insanlara benzeyebilme arzusu, bu kimseleri, Kuran ahlakını yaşamaktan ve olayları, insanları Müslümanca değerlendirmekten uzaklaştırır. Toplumda ‘entelektüel’ bir kimse olarak tanınabilmek, bu gibi insanlar arasında saygın bir konuma gelebilmek ve iyi bir yer edinebilmek, bu kimselerin en önemli hedefi haline gelir.
Elbette ki her konuda bilgili olabilmek ve her konuyu yorumlayabilecek bir birikim ve kültüre sahip olmak güzel bir meziyettir. Ancak tüm bu bilgileri en doğru şekilde analiz edebilecek akıl, feraset ve basiret, ancak iman ve Kuran ahlakını yaşamakla ortaya çıkar. ‘Müslüman aklı’ olmadan, sadece bilgi yüklenmiş bir kimse, sanıldığı gibi özenilecek bir insan modeli değildir. Sahip olduğu birikim, bu insanı doğru yola iletecek, doğru kararları verdirtecek, doğru yorumları yaptırtacak bir sağduyu sağlamaz. Bu özellikleri kazanmanın tek yolu, Allah’ın istediği Kuran aklını yaşamaktır.
Ancak pek çok insan bu gerçeğin farkında değildir. Bu nedenle de toplumun büyük kesiminde yaygın olarak bir ‘entel hayranlığı’ vardır. ‘Entel taklidi’ ve gerçekten bilgi ve birikim sahibi insanlar arasında yer edinmeye çalışan ‘sahte entel’ insanların sayısı da oldukça fazladır. Müslümanlar arasındaki ‘entel özentisi’ insanlar da, aynı şekilde bu camiada ‘yer edinmeyi’ ve ‘göze girmeyi’ oldukça önemli görürler. ‘Entel görünmeyi’ ve bu insanlar arasında ‘kabul gören biri olabilmeyi’, Allah’ın rızasını kazanmaktan, Kuran ahlakını yaşamaktan ve Müslüman karakteri göstermekten çok daha önemli görürler. Ve bu kişilikleriyle, Müslüman oldukları halde, çevrelerindeki insanları da ‘Müslümanlıktan uzaklaştıran’ bir ahlaka yöneltirler.
‘Entel Özentiliği’ Kişiyi İslam Ahlakından Nasıl Uzaklaştırır?
Buraya kadar bakış açılarını özetlediğimiz bu insanlar, mümkün olan her alanda kendilerini, çevrelerine aydın ve entelektüel biri gibi tanıtırlar. Dost olacakları insanları samimi Müslümanlardan değil, kendileriyle aynı cahili mantıkları paylaşan, aynı hırslar peşinde koşan ve kendilerine çıkar sağlayacağını düşündükleri kişiler arasından seçerler. Geniş kitlelere ulaşma imkanlarının olduğu, internet, sosyal medya ve benzeri alanlarda insanlara, ‘İslam’daki sevgi, sabır, merhamet, dostluk gibi güzel ahlak özellikleri’ni anlatmak yerine, ‘entel camiası’ arasında kendilerince ‘sükseli’ olacağını düşündükleri konuları gündeme getirirler. Doğru olanı anlatmak yerine, “Nasıl dikkat çekebilirim, nasıl öne çıkabilirim, nasıl farklı görünebilirim?” gibi bir arayış içerisinde olurlar. Bu yüzden de Müslümanlar arasında birliği, kardeşliği, sevgiyi teşvik etmek yerine, onları birbirine düşürmeye çalışan, öfkeyi, nefreti tetikleyen üsluplar kullanırlar.
Tebliğ imkanları olan alanlarda insanların Allah’a olan imanlarını güçlendirecek iman hakikatlerini, Kuran mucizelerini, Darwinizm’in geçersizliğini anlatmaz, batıl düşüncelerin geçersizliğini ortaya koymazlar. Bunun yerine etraflarına kendilerini şirin göstermeye, ‘entel ve modern Müslümanım’ görüntüsü vermeye çalışırlar. Halbuki zaten Kuran’a uyan samimi bir Müslüman, doğal olarak çağlar üstü modern, çağlar üstü kalitelidir.
Yine sırf dikkat çekebilmek için, Kuran’a göre güzel ahlak özellikleri gösteren, İslam’ın yayılması için başarılı faaliyetler yapan Müslümanları eleştirir, hatta onları hedef gösterir ve onların etkili faaliyetlerini engellemeye çalışırlar. Tek düşündükleri, Allah’ın rızasını aramaktansa, ‘Nasıl iyi bir kariyer edinebilecekleri, nasıl ünlü olabilecekleri, nereden ne menfaat elde edebilecekleri’dir.
Ünlü bir yazarın, sosyal medyada bir kez olsun kendisini fark etmiş ya da sıradan da olsa ona kısacık bir cevap yazmış olması ya da o kişiye kendi yazdığı tek bir cümleyi okutabilmiş olmak dahi böyle bir insan için oldukça önemlidir. Küçük bir internet sitesinde bile isimlerinin bir kez olsun geçmesi, onlar için bulunmaz bir fırsattır. Bu gibi bağlantılarla, adım adım istedikleri camiada kendilerine iyi bir yer edinebileceklerini umarlar. Ve sırf bu fırsatlardan tek bir tanesini elde etmek için bile, inançlarını, değer verdikleri her şeyi hiçe saymaya razıdırlar. Bunun için gerektiğinde entel, gerektiğinde komünist özentisi, yarı dinsiz, yarı dindar, haşa hatta din ile alay eden bir üslup kullanmaktan, bir kısım züppe yazarlarla züppe konuşmalar yapmaktan kaçınmazlar. Tüm bunlar onlar için İslam’a hizmet etmekten çok daha heyecan vericidir.
Bu basit ve çıkarcı karakter hayatlarının her alanına hakimdir. Öne çıkan samimiyetsiz özelliklerinden biri de, çok kolay anlaşılır bir konuyu, süslü kelimelerle, karmaşık üsluplarla halkın anlayamayacağı bir hale getirerek kendilerini diğer insanlardan farklı ve özel gösterme çabalarıdır. İnsanlara faydalı olacak öğüt vermek, insanların gelişmesine vesile olmak, toplumsal sorunlara çözüm sunmak onlar için asıl amaç değildir. Büyüklük hissi ile kendilerini yüceltmek ve bu sahte büyüklük görüntüsü sonucunda da para, çevre, imkan, kariyer elde etmek ana hedefleridir.
Ancak şu da dikkat çekicidir ki, bu gibi entel özentisi insanlar, aynı hedefledikleri gibi, dinden uzak kesimler tarafından olduğu kadar, Müslüman görünümlü bazı kurumlar tarafından da hayranlıkla ve takdirle karşılanırlar. Ve önemli kadrolar için tercih edilen isimler haline gelirler. Elbette ki bu da yine o kurumlardaki bazı kişilerin bilinçaltlarındaki ‘entel karakterine’ duyulan hayranlık ve bunun beraberinde gelen aşağılık kompleksinden kaynaklanmaktadır. Modern olmayı, Batı’nın gelişmiş aydın ruhunu almayı, Müslüman ahlakı yerine entellikte arayan bu insanlar için, samimi bir Müslüman yerine, züppe ve özenti bir kişilik çok daha niteliklidir. Samimi dindar ile samimiyetsiz insanların farkını açıkça görebildikleri halde, İslam’a gerçekten fayda getirecek, Müslüman ahlakı gösterecek insanlara kapılarını açmazlar. Kendileri de aynı özenti ve çıkarcı karakteri paylaştıklarından, samimi Müslümanlar yerine kendilerine yakın buldukları bu samimiyetsiz insanları tercih ederler. Açıktır ki, bu kişilerin tercih edilme sebebi, İslam ahlakını, Müslümanların haklarını savunmaları ya da çok geniş bilgi sahibi olmaları değildir.
Müslüman kimlikleriyle tanınan bu kurumlar, böyle özenti kişilere kapı açmanın, ne kadar küçük düşürücü, ne kadar aşağılayıcı olduğunu, bu durumun İslam’a ne kadar zarar verdiğini düşünmezler. Müslümanlara şiddetli saldırıların yaşandığı böyle bir dönemde, bu gibi samimiyetten uzak kişilerle yola çıkanlar, arkalarında sürekli imansız, aklı zayıf, züppeliğe yatkın, samimiyetten uzak nesilleri peşlerinden getirme ihtimalleri olacağını unutmamalıdırlar. İyilik adına Müslümanların emeği ve parası ile kurulmuş bir kuruluş, kadrosuna az sayıda da olsa entel özentisi, züppelik hayranı insanlar alır ve düşünmeden de olsa, bu samimiyetsiz ahlakın destekçisi haline gelecek olursa, açıktır ki bu İslam’a fayda değil, zarar verecektir.
Dünyaya Sevgiyi Öğretecek Olanlar ‘Samimi Müslümanlar’dır
Bilindiği gibi şu an bizler Ahir Zaman’da, deccaliyet devrindeyiz. Peygamberimiz (sav) bu dönem için “İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/dirençli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır.” (Tirmizî, Fiten,73; Ebu Davud, Melahim,17) diye bildiriyor. Peygamberimiz (sav) bu sözleriyle, Ahir Zaman’da imanı muhafazanın zor olacağını hatırlatıyor. Böyle bir ortamda, imansızlığa geçişte, mühim bir paravan ve mühim bir geçiş görevi gören bu kişileri Müslümanların aralarına almak çok büyük hata olur. Müslüman kurumların da yapması gereken, Allah’tan korkan, temiz vicdanlı, samimi dindar insanlarla kendilerini güçlendirmeleridir.
Gerçek iman safiyet ve halislik ister. Şu an dünyada hakim olan maddeci, suni, yapmacık yapı ve yüzeysellik, hali hazırda insanları mahvediyor. İmansızlık ve sevgisizlik belası tüm dünyayı sarmış durumda. İnsanlar sevgiyi doyasıya yaşayabilecekleri halde, bunun yerine nefret tohumları ekiyorlar. Halbuki biz dünyaya, bunun için gelmedik. Biz Allah’ı candan aşkla sevmek, Allah aşkını, tutkuyu yaşamak, Allah’ın rızasını kazanmak için, Allah’a kul olmaya geldik.
Ancak dünyanın neresine baksanız, bu sevgi ahlakı yerine, hep züppelikte, bencillikte, çıkarlar için öne geçmekte, çirkin ahlakta, laf sokmakta, tartışmacı olmakta, insanların birbirlerini ezmesinde, düşmanlıkta bir yarış var. İşte bu durum nedeniyle, samimi iman eden Müslümanların üzerine düşen sorumluluk da çok daha büyük. Samimi Müslümanların, kendilerini Müslüman tanıtan ve züppelik felsefesini, entel özentiliğini kendilerine bir hayat şekli olarak benimsemiş insanlardan farklarını göstermede titiz olmaları son derece önemli.
Şu an insanların, güzellikte, iyilikte, merhamette, sabırda, güzel söz söylemede, sevgi göstermede örnek alacakları insanlara ihtiyaçları var. İslam’ı samimi yaşayan, Allah’ın rızasının en fazlasını gözeten, tüm insanlığa örnek olacak samimi Müslümanlara ihtiyaçları var. Dünyanın, insanlara Allah’ı unutturan değil; her sözü ve tavrıyla Allah’ı hatırlatan, Müslüman ahlakının güzelliğini, Allah’ın emir ve tavsiyelerine uymanın dünyayı nasıl güzelleştireceğini yaşamlarıyla gösteren samimi Müslümanlara ihtiyacı var. Dünyanın, sonsuz bilginin tek sahibi Allah’ın karşısında, bir nokta kadar bile bilgisi olmadığı halde, kendisiyle övünen, bu bilgi birikimini Allah yolunda kullanmayan, entel özentisi insanlara değil; tüm insanlığı imansızlık belasından kurtaracak, Allah’a dine imana yöneltecek samimi Müslümanlara ihtiyacı var. Dünyanın tüm nimetlerin sahibinin Allah olduğunu bilen, gücün ve kuvvetin sadece Allah’a ait olduğuna iman etmiş, gücü ve onuru sadece Allah’ın yanında arayan, teslimiyetli, kişiliği kale gibi olan samimi dindarlara ihtiyacı var.