Cesaret, kuşkusuz toplumda oldukça beğenilen, takdir gören bir tavırdır. İnsanlar cesur olmak, çevrelerinde cesur bilinmek isterler. Çünkü cesur bilinen insanlar her zaman saygı ve takdir görürler. Ama insanların çoğu cesur görünmeye çok özenmelerine rağmen gerçek bir cesaret sergileyemezler. Elbette istedikleri halde cesur olamamalarının ardında yatan nedenler vardır.
Nasıl ki bir insanın hayatı boyunca şefkatli, merhametli, sadık, yumuşak başlı, boyun eğici olması için gerçek bir imana sahip olması gerekiyorsa, her an ve her ortamda cesur olması için de iman ediyor olması şarttır. Bu, elbette iman etmeyen birinin hiçbir şekilde cesur olamayacağı anlamına gelmez. Onun da cesaret gösterdiği olaylar, zamanlar olacaktır. Ama Allah’a ortaklar koşan, O’ndan başka varlıklara güç atfeden, herşeyin Allah’ın hakimiyetinde ve kontrolünde olduğunu fark edemeyen bir insan, bir gün korktuğu, çekindiği, cesaret gösteremediği bir olayla mutlaka karşılaşır. Bu da onun, Allah’ın tek güç sahibi olduğuna iman etmenin kazandırdığı mutlak bir cesarete sahip olmadığının delili olur.
Mutlak cesarete sahip olabilmenin şartı iman etmektir. İman, herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu, O dilemedikçe hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini bilmek, Allah’tan razı olmak ve yalnızca O’ndan korkmaktır.
Bu inanca sahip olan kişi Allah’a tevekkül eder ve doğal olarak güçlü ve cesur olur. Hangi olayla karşılaşırsa karşılaşsın her zaman cesurdur. Olayların şiddeti onun cesaretini kaybetmesine yol açmaz. Herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu, Allah dilediği için gerçekleştiğini ve Allah’ın kendisi için herşeyi hayır olarak yarattığını bilir. Ölümle dahi karşılaşsa son derece tevekküllüdür. Çünkü mümin olarak Allah’a kavuşacaktır.
Herşeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu bilmek, Allah’ın yarattığı kadere tam bir teslimiyetle tabi olmak kişiye güçlü bir iman ve imanla birlikte güçlü bir şahsiyet sağlayacaktır. Bunun için Allah’a yakın olmak, herşeyde bir hayır ve hikmet görmek, başına gelen herşeyden razı olmak, hiçbir olayda üzüntüye ya da ümitsizliğe kapılmamak, kainattaki herşeyin yaratıcısının Allah olduğunu, O dilemedikçe bir yaprağın bile kıpırdamayacağını, bütün kalplere ve ruhlara O’nun hakim olduğunu, O’ndan başka güç ve irade sahibi olmadığını bilmek gerekir.
Dünyada meydana gelen herşeyin Allah’ın izni ve dilemesiyle gerçekleştiğini bilen ve teslim olan insan da doğal olarak “cesur” olur. Çünkü korkacağı, tedirginlik duyacağı, endişe edeceği hiçbir şey yoktur; herşeyi Allah yaratmakta ve kontrol altında tutmaktadır. Allah’a yakın, O’nu dost ve veli edinmiş bir kişinin çekineceği, korkacağı hiçbir şey yoktur, çünkü Allah iman edenlerin koruyucusudur. Allah, müminlerin korkacakları hiçbir şey olmadığını ayetlerinde şöyle haber vermektedir:
Hayır, kim (güzel davranış ve) iyilikte bulunarak kendisini Allah’a teslim ederse, artık onun Rabbi Katında ecri vardır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Bakara Suresi, 112)
Ey Ademoğulları, içinizden size ayetlerimi haber veren elçiler geldiğinde, kim sakınırsa ve (davranışlarını) düzeltirse işte onlar için korku yoktur, onlar mahzun olmayacaklardır. (Araf Suresi, 35)
İşte Allah’ın bu vaadini bilen müminler karşılaştıkları bütün baskı ve zorluklara rağmen büyük bir kararlılıkla Allah’ın emrettiği ahlakı insanlara tavsiye ederler ve baskılar onların şevklerini hiçbir şekilde azaltmaz. Bu, doğrudan doğruya onların sahip oldukları iman ile ilgilidir. İman etmeyen bir insanın, iftira ve baskıya uğrayacağını, kimi zaman bütün toplum önünde haksız yere eziyetlere uğratılacağını bile bile bir şeyde kararlılık göstermesi son derece zordur. Bu nedenledir ki, gerçek imana sahip olmayan kişiler karşılaştıkları en ufak zorlukta bütün kararlılıklarını yitirir, inançlarından, prensiplerinden ve değer yargılarından vazgeçerler.
Müslüman olduğunu söyleyen insanlar arasında samimiyetin ölçüsü de zorluklar karşısında gösterilen kararlılıktır. Samimi bir imana sahip olmayan kimse, peygamberlerin ve salih müminlerin daha önce başlarına gelen zorluklara benzer zorluklarla karşılaşabileceklerini bildiklerinden sorumluluk almak istemezler. Fakat zor zamanlarda Kuran ahlakını tebliğ etme, insanlara iyiliği emredip kötülükten men etme sorumluluğunu alan insanların bu tavırları son derece örnek ve takdire şayandır. Yeryüzündeki insanların büyük bir çoğunluğu kendi işlerine, dünyevi meşgalelerine dalmışken inkar edenlerle Allah yolunda fikri bir mücadeleye girişmek, bunun getirdiği birtakım zorluklara razı olmak çok değerli davranışlardır.
Ayrıca bütün bunlar gerçek bir mümin için zorluk değil, aslında büyük bir güzelliktir. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi benzer imtihanlar peygamberlerin de başına gelmiştir. Pek çok peygamber iftiraya maruz kalmış, eziyete uğramış, yaralanmak ve öldürülmek istenmiş, hatta şehit edilmiştir. Sadece Allah’ın varlığını ve birliğini anlattıkları, savundukları için, kötü ahlaklı insanların tepkisini çekmiş, ancak sonunda da mutlaka Allah’ın güzel vaadleri yerine gelmiş, onlar istemese de Allah’ın emrettiği güzel ahlak insanlar arasında yaygınlaşmıştır.
Kuran’da bildirilen gerçek cesareti kazanmanın ve yaşamanın en önemli yollarından biri de sürekli ölümü ve hesap gününü düşünmektir. Allah’tan korkan bir Müslüman dünya hayatının bir gün sona ereceğini, öldükten sonra dünyada yaptıklarının hepsinin hesabını vereceğini bilir. Cehenneme gidenlerden olmamak için Kuran’a hakkıyla uyması, gevşeklik, korkaklık, çekingenlik göstermemesi gerektiğinin farkındadır.
Bu nedenle, Allah’ın kendisine emrettiklerini ve tavsiye ettiklerini yerine getirmeyi bir an bile ertelemek istemez. Çünkü ölümün kendisini ne zaman yakalayacağı belli değildir. Allah’ın emrettiği ahlakta en üst dereceye ulaşmak için gayret eder. İnananların son derece cesur olmalarının, Allah’ın emirlerini yerine getirmede hiçbir taviz vermemelerinin ve son derece kararlı olmalarının en önemli nedenlerinden biri de budur. Çekingen davrandıkları, gereği gibi kararlılık göstermedikleri takdirde bunun hesabını ahirette veremeyeceklerini bilirler. Allah’ın emir ve yasaklarını görmezlikten gelmenin karşılığını öldükten sonra göreceklerinin farkındadırlar. Allah müminleri ayetlerinde şöyle tanıtmıştır:
Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar. Ve onlar Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar. Ve onlar Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 20-22)
Allah, Kuran’da iman edenlere, her konuda olduğu gibi cesaret, korku ve endişenin nasıl yenileceği konusunda da yol göstermiştir. Cesaretin bir numaralı düşmanı olan korku ve buna bağlı olarak ortaya çıkan endişe ve sıkıntı gibi duygular, Kuran’ın tavsiyelerine uyulduğu takdirde, kolayca yenilebilecek hislerdir. Samimi bir imana sahip olan her insan, Kuran’a tam olarak uyduğu zaman dünyada karşılaşacağı olaylar karşısındaki tepkileri de değişecektir.