Kuran ahlakından uzak olan insanlar hayatlarını cahiliye toplumunun kurallarına göre yaşarlar. Hatta bu yaşam şeklinin içerisine öylesine dahil olurlar ki, bu gizli şeytani sistemin onlara nasıl zararlar getirdiğinin farkına bile varmazlar.
Müminler ise hayatlarını Kuran ahlakının gereklerine göre yaşarlar. Hayatlarını Allah’a adamışlardır ve yaptıkları her işte Rabbimiz’in rızasını gözetirler. Cahiliye toplumunda, müminlerin bu hayat tarzından çok farklı bir sistem hakimdir. İnsanlar genellikle çocukluklarından itibaren kendilerine öğretilen ortak bir karakter ve ahlak anlayışına tabi olmuşlardır. Kuran ahlakında kesinlikle yeri olmayan ve cahiliyeye ait binlerce kirli detaydan oluşan bir tavır bozukluğunu hayat şekli olarak benimsemişlerdir. Bakış açıları, olayları yorumlayış şekilleri, konuşma tarzları, mimikleri ya da umursamazlık, alaycılık, dedikodu gibi tavır bozuklukları hep birbirlerinin aynısıdır.
Yaşadıkları bu sistemden sağladıkları geçici menfaatler, gerçekte onları hiçbir şekilde mutlu etmez. Sevgiden, saygıdan, dostluktan, gerçek neşe ve mutluluktan uzak, sürekli huzursuzluk, sıkıntı, kargaşa ve çekişmenin hakim olduğu kötü bir dünyada yaşamalarına neden olur. Fakat Kuran ahlakından uzak olan insanlar, şeytanın bu kandırmacasına körü körüne bağlıdırlar. Bu nedenle de samimiyetsiz tavırlarından, üstünlük sağlama çabalarından, çıkarcılıklarından asla vazgeçmezler. Müminin aksine herşeye hayır gözüyle bakmadıkları için içlerinde sürekli bir sıkıntı hisseder, hiçbir şeyden gerçek anlamda derin bir zevk alamazlar. Gün içinde sık sık kullandıkları, “içim sıkılıyor”, “çok bunaldım” gibi sözleri onların bu ruh halini çok açık bir şekilde ortaya koyar. Halbuki mümin her an Allah’a tevekkül ettiği, Allah’ın her şeyi pek çok hayır ve hikmetle yarattığını bildiği için hayatının her anında, yaşadığı her olayda vicdanen çok rahattır. Müslümanlar cahiliye hayatındaki bu şeytani yaşam biçiminden tamamen kopmuş, saf bir imanla sadece Allah için yaşarlar. Kuran’da müminlerin imandan kaynaklanan bu ahlakları şöyle bildirilmektedir:
Müminler ancak o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler. (Enfal Suresi, 2)
Müminler cahiliyenin şeytani ve sinsi yaşam şeklinden uzaktırlar. Dünyaya sadece imtihan olmak için geldiklerinin şuurunda olup her anlarını Allah’a yakınlıklarını artırarak, daha derin düşünerek, hoşlanmadıkları bir durumla karşılaştıklarında en güzel tavrı göstererek Allah’ın cennetine kavuşmayı ve Allah’ı razı etmeyi ümit ederek yaşarlar. Allah’ın Kuran’da vaadettiği gerçek “kurtuluş”a, yalnızca güzel ahlakla ve katıksız imanla ulaşılacağını bildikleri için, Kuran ahlakını en mükemmel şekliyle yaşamaya ve cahiliye ahlakının tüm kirlerinden arınmaya çalışırlar. Yüce Rabbimiz Kuran’da bu ahlakı yaşayan kullarını kurtuluşa ulaştıracağını şöyle bildirmiştir:
Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah’tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72)
Unutmamak gerekir ki, insan her an cahiliye toplumunda öğrendiği tüm yanlış özellikleri terk edip, tek doğru yol olan Allah’ın yoluna dönüp, hayatının geri kalanını Kuran ahlakına göre yaşayabilir. Kuran’ın, “Ve Allah’tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nisa Suresi, 106) ayetiyle Allah, tevbe edip salih amellerde bulunanların günahlarını bağışlayacağını vaadetmiştir. Tüm insanlar kendilerine sıkıntı, huzursuzluk, mutsuzluk ve kayıptan başka hiçbir şey getirmeyen cahiliyenin yaşam biçiminden tamamıyla sıyrılıp, mümin ahlakını yaşamalıdırlar. İnsanın vakit varken, Allah’ın razı olmayacağı her türlü tavır bozukluğundan tam olarak kurtulup Allah’a sığınması, kişiye hem Allah’ın rızasını hem de sonsuz kurtuluşu kazandıracaktır. Kuran’da Rabbimiz’in bu müjdesi şöyle bildirilmektedir:
Allah onlar için, süresiz kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük ‘kurtuluş ve mutluluk’ budur. (Tevbe Suresi, 89)