cahiliye toplumundaki insanların sevinçli ve mutlu olmaları, dünya hayatından ne derece faydalanabildiklerine bağlıdır. Tüm değer ölçüleri, birbirlerine olan saygıları, sevgileri ve ilişkileri tümüyle maddiyata dayalıdır. Bu şekilde mutlu ve rahat bir yaşam süreceklerine kendilerini inandırmışlardır. Ancak her defasında unuttukları veya göz ardı ettikleri bir şey vardır: İnsanın mutlu olması maddi açıdan rahatlığına değil, manevi rahatlığına ve huzuruna bağlıdır. İnsan ister fakir isterse de zengin olsun, manevi olarak kendini huzurlu ve rahat hissetmiyorsa mutlu olamayacaktır. Cahiliye toplumunun bu maddiyat tutkusu, onlar için bir sıkıntı kaynağı haline gelerek, onları sonu gelmeyen bir boşluğa doğru sürüklemektedir. Allah Kuran’da bu durumu şöyle açıklamaktadır:
… Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin; Allah bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak ve canlarının inkar içindeyken zorlukla çıkmasını ister. (Tevbe Suresi, 55)
Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi, inkar edenler ne kadar mal ve mülk yığıp biriktirseler, makamca ne kadar yükselseler de, kazandıkları şeyler onlara azap ve mutsuzluktan başka bir şey kazandırmayacaktır. Kuran ahlakının kendilerine kazandıracağı güzellikleri ve rahatlığı hiç bilmedikleri için, manevi boşluklarını geçici olan bu dünya menfaatleriyle doldurmaya çalışırlar. Müminler bu manevi hazzı, Allah’a samimi bir şekilde iman edip, yalnızca O’na ibadet ettikleri için doğal olarak yaşarlar. Allah bir Kuran ayetinde müminleri ‘Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlanan’ kimseler olarak tanıtmış ve onları cennetle müjdelemiştir:
İman edip salih amellerde bulunanlar ve ‘Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar’, işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır. (Hud Suresi, 23)
Allah bir başka Kuran ayetinde ise, müminlerin kalplerinin yalnız Allah’ın zikriyle mutmain olup rahatladığını ve tüm kalplerin yalnız Allah’ın zikriyle huzur bulabileceğini bildirmiştir:
Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. (Rad Suresi, 28)
Müminleri mutlu kılan, onlara huzur ve ferahlık veren, Allah’a karşı duydukları derin sevgi ve bağlılıkları ve kalplerinin her an Allah ile birlikte olmasıdır. Bu ise, Allah’ın samimi imanlarına karşılık müminlere bir lütuf olarak verdiği bir nimeti ve rahmetidir. Dua ettiklerinde Allah’ın dualarına icabet edeceğini, bir hata yaptıkları zaman, samimi bir şekilde tevbe ettikleri takdirde onları bağışlayacağını, her zaman Allah’ın kendilerine yardım edeceğini, mutlaka bir çıkış yolu göstereceğini, yaptıkları herşeyin karşılığını tam olarak hatta fazlasıyla alacaklarını ve Allah’ın onları sonsuz rahmetine kavuşturacağını bilmenin mutluluğunu yaşarlar. İşte müminlerin sevinç ve mutluluk kaynağı Allah’ın kendileri üzerindeki sınırsız rahmeti ve ihsanıdır. Allah müminlerin bu sevincini Kuran’da şöyle bildirmektedir:
De ki: “Allah’ın bol ihsanıyla (fazlıyla) ve rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp yığmakta olduklarından hayırlıdır.” (Yunus Suresi, 58)
Allah’ın rahmeti ve bol ihsanı müminler üzerinde hiç durmadan, hayatlarının sonuna kadar tecelli eder. Allah’ın rahmeti ve ihsanı, Allah’ın müminler için hazırladığı nimetlerle donatılmış cennetlerde de sonsuza dek onların üzerinde olacaktır.