Her insanın hayatında hemen hemen herkesin nimet olduğunun bilincinde olduğu birçok güzellik vardır. Günlük yaşantının akışı içinde birçok kişi çoğu zaman bunların farkında gibi davranmasa bile, durup düşündüğünde ya da bu nimetlerden yoksun birini gördüğünde bunların nimet olduğunu hemen fark eder. Sağlık çoğu insanın farkında olduğu nimetlerdendir; zenginlik, rahat bir yaşam, güzel bir manzara, hoşa giden bir olay, sahip olmayı istediği aile, durup düşünüldüğünde fark edilen Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerdendir. Ama bütün bunların üzerinde Allah’ın inananlara verdiği en büyük nimet imandır.
İman sahibi insan için dünya üzerinde başına gelebilecek her olay nimettir. Bütün dünya ve yaratılmış her şey elbirliğiyle onun hayrı için seferber olmuştur ve iman eden kişi bunun farkındadır. Samimi bir kalple, temiz bir akılla iman hem büyük bir konfor, hem büyük bir nimettir. Allah iman edenlerin, kalplerinin gerçek anlamda huzur bulacağını ve dünyada da ahirette de mutlu olacaklarını müjdelemiştir:
Bunlar iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur. İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır). (Ra’d Suresi, 28-29)
Temiz akılla imanın anlamı; cahiliye toplumunun, dünya hayatına dalıp onu yaşamak için yaptığı telkinlerle insanın ruhunda ve aklında oluşan kirden arınmış bir akılla iman etmektir. Samimi, temiz bir imana sahip olmayan insanların büyük çoğunluğu, hayatlarını vicdanlarıyla değil “mantık” diye adlandırdıkları ve çoğu zaman kendi çıkarlarının korunmasından ibaret olan tercihlerle sürdürür. Karşılarına çıkan bir olayda takınacakları tavrı bu “mantık” ile belirlerler; aslında o durumun kendi ahiretleri için bir fırsat olarak, Allah’tan bir deneme olarak karşılarına çıkarıldığından gafil davranırlar. İşin ilginç yanı da bunu yaparken kendilerini çok uyanık ve akıllı sayar, kendi akıllarınca menfaatlerini korudukları için övünürler. Allah bu kişilerin ne kadar büyük bir kayıp içinde olduğunu şöyle haber vermektedir:
… Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta’dan başkası değildir. (Ra’d Suresi, 26)
Halbuki iman sahibi insan, cahiliye ahlakının oluşturduğu her türlü kirden arınmış bir akılla ve vicdanına uyarak yaşamanın verdiği neşe ile, karşısına çıkan her şeyde Allah’a olan sevgisini ve Allah’tan korkusunu en güzel şekilde gösterebileceği yolu seçer. Bunun karşılığı olarak da Allah’ın rızasını, rahmetini, cennetini umarak yaşar ve vicdanına uygun temiz güzel bir hayat sürdürür. Bu güzel ahlaka sahip olanların hayatını Allah Kuran’da şöyle bildirmiştir:
Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a’ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler. Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar. Ve onlar Allah’ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar. Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. (Rad Suresi, 19-22)
Gün içerisinde sokakta dolaşırken karşılaşacağınız herhangi bir kişiyi durdurup o an aklından geçenleri sorsanız, bir çok kişi size kaygılarını, geleceğe ya da birkaç saat sonrasına ilişkin korkularını, birkaç gün önce başına gelenlerle ilgili duydukları pişmanlıkları, sıkıntılarını anlatacaktır. Bir çoğunun ahirete yönelik herhangi bir düşünceleri yoktur. Hep “günü kurtarma” peşinde oradan oraya gidip gelirler. Burada Allah’ın çok büyük bir sırrı vardır. Bu sırrı Allah Kur’an’da: “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır” (Taha Suresi, 124) ayetiyle bildirmektedir.
İnsanlar dünya hayatının süsüne aldanarak Allah’ı ve ahireti unuttuklarında, Allah üzerlerinden mutluluğu, sevgiyi, vicdan rahatlığını, neşeyi alır. Cahiliye telkinleriyle yaşayan insanlar, sahte eğlenceler, sahte mutluluklar, geçici heveslerle oyalanıp, sıkıntı, korku ve ızdırap dolu bir hayat yaşarlar. Ahirette yaşayacakları pişmanlık ve Allah’ı, dünyaya geliş amaçlarını unutarak bir ömür geçirmenin karşılığı olarak görecekleri azap ise çok büyüktür:
Onların yaptıkları şeylerin kötülüğü kendileri için açığa çıktı ve alay konusu edindikleri de onları sarıp-kuşattı. Denildi ki: “Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, biz de sizi bugün unutuyoruz. Barınma yeriniz ateştir. Ve sizin için hiç bir yardımcı yoktur. (Casiye Suresi, 33-34)
İman sahibi bir insan ise, Allah’ı dost edinir, her yaptığında O’na yönelip O’na sığınır. Kendisini Yaratan, sahip olduğu bütün nimetleri kendisine veren ve bunların nimet olduğunun farkına vardırarak yaşatan, kendisine iman nasip eden Rabbimiz’e olan sevgisini en güzel şekilde göstermenin, O’nun rızasına uygun bir hayat sürdürmenin peşindedir. İçindeki Allah korkusu doğru yolu bulmasını ve hep Allah’ı razı edecek tercihlerde bulunmasını sağlar. Asıl yurdunun ahiret olduğunu bilerek, sahte korkulardan, dünya hayatına has sıkıntılardan arınmış tertemiz bir yaşam sürdürür. Allah’ın rızasını, rahmetini, cennetini umarak, Allah’ın kendisine verdiği nimetlerin neşesini yaşar. Allah, böylesi temiz akılla ve samimi bir kalple kendisine yönelen kuluna dünyada da ahirette de güzellikler bahşeder. İşte bu nedenle sahip olduğu iman insana bahşedilen en büyük nimettir.
Sakınanlara: “Rabbiniz ne indirdi?” dendiğinde, “Hayır” dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir.(Nahl Suresi, 30)
Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak için) ‘çaba gösterip-yarışın,’ ki (o cennet) genişliği gök ile yerin genişliği gibi olup Allah’a ve Resûlü’ne iman edenler için hazırlanmıştır. İşte bu, Allah’ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah büyük fazl sahibidir.(Hadid Suresi, 21)