Cahiliye inançlarını taşıyan insanlar başları sıkıştığında, yardıma ihtiyaç duyduklarında ya da bir şeyi elde etmek istediklerinde çözümü dünya hayatında güç sahibi olduğunu düşündükleri odaklarda ararlar. Kimileri nüfuz sahibi eş-dostlarından, kimileri mal, itibar ya da söz sahibi insanlardan medet umarlar. Bütün bu insanların Allah’ın kontrolüyle hareket eden aciz varlıklar olduklarını unuturlar. Bu nedenle onların gözlerine girmeye çalışırlar.

Oysa bir insana yarardan ya da zarardan yana bir şey isabet edecek ise, bunu gerçekleştirebilecek tek güç Allah’tır. Müslümanlar bu gerçeğin farkındadırlar. Bu nedenle her zaman yardımı ve desteği Allah’tan bekleyen ve yalnızca O’nun rızasını kazanmaya çalışan bir üslup kullanırlar. İhtiyaç, zorluk ya da sıkıntı içinde de olsalar tüm bunları giderecek ve kendilerine yardım ulaştıracak olanın sadece Allah olduğunu bilirler.

Nitekim Kuran’da müminlerin bir sıkıntı ya da zorlukla karşılaştıklarında, “Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse müminler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” (Al-i İmran Suresi, 160) diyerek birbirlerine sadece Allah’a yönelip O’na tevekkül etmeyi hatırlatan konuşmalar yaptıklarından bahsedilmektedir.

Bunun yanında müminler “…Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder…” (Hac Suresi, 40) ayetinin hükmü gereği Allah’ın her zaman için müminlerin yanında olduğunu, Allah’ın izni olmaksızın hiç kimsenin ve hiçbir şeyin kendilerine zarar veremeyeceğini bilerek konuşurlar. En zor, en kritik ve en hayati risk taşıyan anlarda bile, mutlaka bu yaşadıklarında bir hayır olduğunu düşünür ve “…Ben O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O’na tevekkül etmelidirler.” (Yusuf Suresi, 67) ayetiyle bildirildiği gibi, çevrelerindekilere de bu gerçeği hatırlatırlar.

Hiçbir zaman için korku, panik ya da ümitsizliğe kapılmış bir insanın üslubunu kullanmazlar; sakin ve itidalli bir üslup içerisinde olurlar. Allah’tan ümit kesmenin, imanı kavramamış insanlara has bir özellik olduğunu bilirler. Her olayın Allah’ın dilemesiyle ve Allah’ın belirlediği hikmetler doğrultusunda gerçekleşeceğini bildikleri için zorluklar karşısında endişeye ve korkuya kapılmazlar. Samimi oldukları sürece, Allah’ın kendilerini en hayırlı ve en güzel olana ileteceğinin şuurunda bir üslupla konuşurlar.

Nitekim Kuran’ın “Ey iman edenler, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani bir topluluk, size ellerini uzatmaya yeltenmişti de, (Allah,) onların ellerini sizlerden geri püskürtmüştü. Allah’tan korkup-sakının. Müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Maide Suresi, 11) ayetiyle, müminlerin birbirlerine Allah’ın yardımını hatırlattıkları bildirilmektedir.

Müminlerin bu tevekküllü üsluplarına Kuran’da pek çok örnek verilmiştir. Örneğin İsrailoğulları ile birlikte deniz ile Firavun’un ordusu arasında kaldıkları sırada Hz. Musa (as) bu tevekküllü tavrını ortaya koymuştur. İman etmeyen kimselerin ümitsizliğe ve korkuya kapılarak “Gerçekten yakalandık” dedikleri bir anda, Hz. Musa (as)’ın sözü “Asla, Rabbim bizimledir” şeklinde olmuştur. Kuran’da Musa Peygamberin bu tevekküllü üslubu şöyle haber verilmektedir:

Böylece (Firavun ve ordusu) Güneş’in doğuş vakti onları izlemeye koyuldular. İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa’nın adamları: “Gerçekten yakalandık” dediler. (Musa:) “Hayır” dedi. “Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.” (Şuara Suresi, 60-62)

Hz. Musa (as) bu zor durum karşısında yalnızca Allah’a güvenip dayanmış ve tevekküllü üslubuyla çevresindeki insanları da bu ahlaka davet etmiştir. Allah, Hz. Musa (as)’a asasıyla denize vurmasını vahyetmiş ve bunun üzerine deniz ikiye ayrılarak İsrailoğullarının geçebileceği bir yola dönüşmüştür. Firavun ve ordusu ise denizde boğularak can vermiştir. Bu olay, yalnızca Allah’ı vekil edinerek, dayanıp güvenenlere Rabbimiz’in yardımının bir örneğidir.

Hz. Musa (as) kıssasında olduğu gibi, müminlerin bütün konuşmalarından Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmadıklarını ve yalnızca O’na güvendiklerini anlayabilmek mümkündür. Bir Kuran ayetinde müminlerin, “size karşı insanlar toplandılar, artık onlardan korkun” şeklinde bir tehdit altında kaldıklarında, “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diyerek Allah’a olan güvenlerini ifade ettikleri haber verilir:

Onlar, kendilerine insanlar: “Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun” dedikleri halde imanları artanlar ve: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)