Ahir Zaman, Peygamber Efendimiz (sav)’in hadis-i şeriflerinde kıyamete yakın bir vakitte yaşanacağını bildirdiği ve belirli olayların art arda meydana geleceğini haber verdiği bir zaman dilimidir. Peygamberimizin (sav) bu zaman aralığında gerçekleşeceğini bildirdiği olaylar, içinde bulunduğumuz asırda tahakkuk etmiş, sözü geçen alametler birbiri ardınca zuhur etmiştir.
Hadislerden anlaşıldığı üzere, Ahir Zaman iki ayrı dönemden oluşmaktadır. Birinci dönemde dünyada yoğun olarak savaşların, çatışmaların, felaketlerin, ahlaki dejenerasyonun ve fakirliğin başgöstereceği, ikinci dönemde ise Hz. Mehdi (as)’ın inkarcı sistemlere karşı fikren verdiği büyük mücadele vesilesiyle yeryüzünün fitneden kurtulacağı ve Hz. İsa (as)’ın yeniden yeryüzüne gelişi ile birlikte tüm dünyada barış, güvenlik, huzur ve kardeşliğin hakim olacağı haber verilmiştir.
Geçtiğimiz yüzyıl tüm dünyada savaşların ve çatışmaların yoğun olarak yaşandığı bir yüzyıl olmuştur. Nitekim 20. yüzyılda savaş veya çatışma görmemiş, terör olayları yaşamamış tek bir ülke dahi yok gibidir. Bu durum günümüzde de devam etmektedir. Bu da hala Ahir Zaman’ın birinci döneminde yaşadığımızı göstermektedir.
İnşaAllah yakın bir dönemde tüm savaşlar, anlaşmazlıklar son bulacak, “Altınçağ” olarak tabir edilen devir başlayacak ve yeryüzünün her noktasına sevgi, barış ve kardeşlik hakim olacaktır. Bu kutlu çağda yaşayan insanlar Allah’ın kendilerine büyük lütfu vesilesiyle Hz. Mehdi (as)’ı ve tekrar yeryüzüne dönecek olan Hz. İsa (as)’ı gözleriyle görecek, fakirliğin yerini zenginliğin, kıtlığın yerini bolluğun, zulmün yerini ise sevginin ve adaletin aldığına şahitlik edeceklerdir.
Müminlerin üzerine düşen ağır sorumluluk
Ahir Zaman’ın zorlu döneminden güzel ahlakın yeryüzüne hakim olduğu kutlu döneme geçişte Allah’tan korkan samimi müminlere çok büyük bir görev düşmektedir. Nitekim bütün sorumluluğu yalnızca Hz. Mehdi (as)’a ve Hz. İsa (as)’a bırakmak, güzel ahlakın insanlara tebliğ edilmesi tüm Müslümanlar üzerine farz iken, “nasıl olsa Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa (as) bu görevi hakkıyla yerine getirecek” diyerek bu önemli farzdan uzaklaşmak çok yanlış bir davranış olacaktır. Bu mübarek zamanda yaşayan tüm inananlar inkarcı düşüncelere karşı birlik olup, fikri mücadeleye destek vermekle bizzat yükümlüdürler. Fitne ve savaşların, kargaşanın, dejenerasyonun tarihte hiç görülmemiş derecede tüm dünyayı kapladığı günümüzde barış, huzur ve kardeşlik dolu günlere erişmek ve Allah’ın beğendiği güzel ahlakı yeryüzüne hakim kılmak için elden gelen bütün gayreti göstermek bütün müminlere farzdır. “Sizden hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (Al-i İmran Suresi, 104) ayetiyle Allah inananlara tebliğ yükümlülüklerini bildirmiştir. Her mümin, sahip olduğu imkanlar oranında hakkı insanlara tebliğ etmeli, Allah’ın beğendiği güzel ahlakın yeryüzüne hakim olması için azimli ve kararlı bir uğraş ortaya koymalıdır. Hiç kuşku yok ki bu dönemde Allah yolunda işlenen her amel ahiretteki karşılığı bakımından da çok değerli olacaktır.
Unutulmamalıdır ki, yakın bir zamanda Kuran ahlakı insanlar arasında yaygınlaşıp hakim olacak, tüm dünya huzur, barış ve güvenliğe kavuşacaktır. Savaş ve çatışmalar, ahlaksızlıklar, baskılar, zulümler, yokluklar, adaletsizlikler son bulacak, silahlar ortadan kalkacak, her türlü sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, güzellik, barış ve huzur alacaktır. Tüm müminler güzel ahlakın yeryüzüne hakim olduğu zafer gününde, zorluk dönemi boyunca canlarıyla ve mallarıyla mücadele vermiş Müslümanların mutluluğuna ortak olabilmek için bugün ellerinden geleni yapmalı, bu tarihi sorumluluğun ağırlığını olabildiğince yüklenmeli ve Allah yolunda tüm çabalarını ortaya koymalıdırlar.