Dünyanın yarısı huzursuz, mutsuz. Birçok insan yaşadığı ülkeden, çalıştığı işyerinden, evinden, bazıları ailesinden, eşinden, bazıları başka insanların varlığından rahatsız. Bir sevinç eksikliği, bir neşesizlik hakim. Gerçek kaynağını bilememekle birlikte gitgide artan mutsuzluğun nedeni çoğu zaman ekonomik sıkıntılara bağlanıyor. Ancak bir bakıyoruz, hiçbir ekonomik sıkıntı yaşamayan, dünyada sahip olunabilecek her türlü imkana sahip olan bazı insanlar mutsuzluklarına yenik düşmüş ya intihar ediyor ya uyuşturucu, alkol bağımlısı oluyor. Demek ki ne mutluluğun ne de mutsuzluğun sebebi kişilerin ekonomik durumlarına bağlı değil.
Rabbimiz bizi yaratırken, dünyayı ve kendi ruhumuzu, bedenimizi nasıl kullanacağımızın prospektüsünü de bizimle birlikte dünyaya göndermiştir; Kuran. Dünyayı Allah’ın bizlere tarif ettiği şekilde kullanmadığımızda, dünyanın tüm sistemi bozuluyor. Ve bu bozulan sistem bizi yakmaya başlıyor. Çünkü Allah dünyayı yaratırken, her şeyi bir denge ve ölçüyle yarattığı gibi, bizlerin dünyaya uyumunu da ona göre yaratmıştır. Havayı yaratırken, ne kadar oksijene ihtiyacımız olacağını… Hücrelerimizi yaratırken, hücrelerimizin nelere ihtiyacı olacağını… Ay, güneş, galaksiler, yıldızlar, atmosfer gibi saymakla bitiremeyeceğimiz her detayı Allah bir dengeyle yaratmıştır. Evrendeki en ufak bir dengesizlik, yaratılışına aykırı bir düzensizlik, dünyadaki düzenin de alt üst olması demektir.
Allah Kuran’da da, aynı şekilde ruhumuzun nelere ihtiyacı olduğunu, nasıl davranmamız gerektiğini ve bunu yapmadığımız takdirde nasıl bir ahlaki bozulma yaşanacağını, bu sistemin canımızı nasıl yakmaya başlayacağını bildirmiştir. Yeni elektronik bir cihaz satın aldığınızda, kullanma talimatını okumadan o cihazı fişe taktığınızda nasıl yanmasına sebep olabiliyorsanız, insan ruhu da aynen böyledir. Dolayısıyla Kuran’da tarif edilen hayat ve ahlak şeklinde uyulmadığında, her konuyu sevgiyle, şefkatle çözmek yerine nefret, kavgayla çözme eğiliminde olunduğunda mutsuzluğun yayılması kaçınılmazdır. İnsanı mutlu edecek tek şey Allah’ın dinine uymaktır, kişinin maneviyatı, imanı, dinidir.
Dünya, bazılarının iddia ettiği gibi başı boş ve amaçsız değildir. Dünya, denizleri, gölleri, okyanusları, çiçekleri, ağaçları, dağları, canlıları ile birlikte insanın kulluk vazifesini yerine getirip getirmediğinin denenmesi için Allah’ın özel olarak yarattığı bir imtihan yurdudur. Evren, evrendeki tüm sistemler, yıldızlar, gezegenler, gök cisimleri de insanın Rabbimiz’in büyüklüğünü ve sonsuz kudretini görmesi ve O’nun gücünü takdir edebilmesi için yaratılmıştır. Aynı şekilde insanın dünya hayatı boyunca yaşadığı tüm olaylar, bulunduğu tüm mekanlar, karşılaştığı tüm insanlar da kişinin dünyada yaşadığı imtihanın birer parçasıdır. Allah insanın yaratılış ve dünyada bulunuş amacının bir denenme olduğunu bir ayetinde şöyle haber verir:
Şüphesiz Biz insanı karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık. (İnsan Suresi, 2)
Bu imtihan ortamı içerisinde insan, her an Allah’ın emir ve yasaklarını gözetmekle, Allah’ın rızasına uygun hareket etmekle sorumludur. Allah bizlerin mutlu olmasını istemektedir. Kendisinin sevilmesini, bizlerin de birbirimizi sevmemizi istemektedir. Dünyanın da insanların da asıl yaratılış amacı sevgidir. Allah’ı sevmeden, Allah’a candan yakın olmadan dünyada insanların rahat etmesi mümkün değildir, insanların birbirlerini sevmesi mümkün değildir.
Hayatlarımıza sayısız güzellikler sunan Allah’a, bize verdiği tüm imkanları kullanırken teşekkür etmemek olmaz. Allah bizler için meyveler, sebzeler yaratırken, arabalar yaratırken, evler yaratırken, teknolojiyi yaratırken, televizyonlar, radyolar yaratırken, hayatımıza tüm bu kolaylıkları, güzellikleri sunan Rabbimiz’e teşekkür etmeyi unutmak olmaz. Eğer ruh, böylesine duyarsızlaşırsa mutsuzluğun bedeni bir bela gibi sarmasına şaşırmak da olmaz. Dünyada ekonomi, sanat, bilim herşey kötüye gidiyor, intiharlar artıyor. İnsanlar için hayatın bir anlamı kalmıyor. İnsanların müthiş canları sıkılıyor, birçoğu anti-depresan ilaçlar olmadan yaşayamaz hale geliyor. Tüm bunların tek nedeni Allah’tan uzaklaşmak, imandan uzaklaşmaktır, insanın yaratılış gayesini unutmasıdır. Allah kendisinden uzaklaşıldığında insanları sıkıntıların saracağını bir ayetinde şöyle haber verir:
Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz. (Taha Suresi, 124)
Geç kalmadan, herkesin bizlere sayısız güzellikler sunan, sayısız iyilikler sunan Allah’a dönmesi, Allah’ı sevmesi ve dünyayı mutluluğun sarması için Allah’ın bize Kuran vesilesiyle bildirdiği tüm emir ve tavsiyelerine uyması gerekmektedir. Kuran’da bildirilen merhamet zevklidir, şefkat zevklidir, affedicilik zevklidir, cömertlik zevklidir. İnsanları sevindirmek, bir fakiri sevindirmek zevklidir. İnsanların mutluluğunu, gözlerindeki parıltılı sevinci görmek çok zevklidir. Dünyanın tek sorunu Allah’ın bizlere Kuran ve peygamberler vesilesiyle bildirdiği bu ahlaki bilgilerin uygulanmasındaki eksikliktir. Allah’a iman edenler ve O’nun yarattığı kadere iman edenler için mutluluk süreklidir. Günlük hayatlarında ne tür zorluklarla karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, Allah’ı razı edecek güzel ahlak özelliklerinden asla ödün vermeden, kadere teslim oldukları ve sınamadan geçtikleri bir dünyada yaşadıklarını bildikleri için müminleri hiçbir şey üzüntüye sürükleyemez. İman eden bir insan için hayatı boyunca “kötü” olarak niteleyebileceği hiçbir şey yoktur. Asıl yurdun ahiret olduğunu bilen, dünyada karşılaştıkları her türlü zorluğun sevaplarındaki artış olduğunu bilen müminler için mutluluk süreklidir.
Bu gerçeği unutmak demek, hayatı kendi ellerinizle kabusa çevirmek demektir.
Adnan Oktar’ın New Straits Times’da yayınlanan makalesi: