… Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır. (Nisa Suresi, 135)
Yalanı çirkin gören, yalan söyleyenleri şiddetle kınayan, kendisini de bu konudan tümüyle müstağni gören, ancak “üstü kapalı yalanı” alışkanlık haline getirmiş pek çok insan vardır. Bu tür yalanların en önemli özelliği ise, “ispat edilemez ya da ispat edilmesi çok zor olması”dır. Bu tür yalanlarda, kişi belki açıkça var olan bir şeyi reddetmez. Ya da ortada hiç olmayan bir konu uydurup hayali bir söz söylemez. Ama var olan bir konuyu karmaşık, dolambaçlı ve samimiyetsiz yöntemlerle çarpıtarak değiştirir. Kuran’da bu şekilde gerçeği çarpıtarak “ters yüz ederek yalan söyleyen” kimselerin ahlakı şöyle bildirilmiştir:
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi? Onlar, ‘gerçeği ters yüz eden,’ günaha düşkün olan her yalancıya inerler. (Şuara Suresi, 221-222)
Allah Kuran’da, bu kimselerin şeytanın etkisi altında hareket ettiklerini de bildirmiştir. Bu kişiler kendilerine sorulduğunda hiçbir şekilde yalan söylemediklerini iddia ederler. Halbuki bu yaptıklarının da, açıkça söylenen yalandan hiçbir farkı yoktur. Birinde kişi gerçeği açıkça reddederken, diğeri de bunu çeşitli bahaneler ve mazeretler uydurarak reddetmektedir.
Örneğin bir kişi, söylediği sözü geri almak istediğinde, açıkça “ben yanlış bir şey söyledim” demek yerine, “ben o sözümle başka bir şey kastetmiştim”diyerek gerçeği çarpıtmaya çalışır. Bu samimiyetsiz bir yöntemdir. Bu yöntemin yalanın bir türü olduğu hatırlatıldığında kişi bu samimiyesizliğini yine bir başka samimiyetsizlikle örtmeye çalışır. Bu şekilde yalan söylemediğini ispatlamaya çalışırken, ardı ardınca pek çok yalan söyleyerek haklı çıkmaya çalışır. Samimiyetsizlik, beraberinde mutlaka karmaşa getireceği için, yalan üzerine kurulu bu çaba sonucunda kişi işin içinden bir türlü çıkamaz. Bir dakika önce söylediği bir sözü, bir dakika sonra anımsamaz. Yeni bir mantık ortaya atar. Konuşmaları dürüstlük üzerine kurulu olmadığı için bu yeni mantık, bir önceki ile çelişir. Bu çelişkileri makul hale getirebilmek için yeni bir yalan daha söylemek zorunda kalır. Bu karmaşa içerisinde kendi söylediği sözleri tamamen unutur. Kendisine hatırlatıldığında yine kendini savunmak için içinden çıkamadığı bu çarpık mantıkları bu sefer tümden reddeder. Sonuçta “sözde sadece ben öyle demek istemedim” ya da “ben onu o amaçla değil, şu amaçla yaptım”gibi, masum zannettiği samimiyetsiz yöntemlerle gerçeği çarpıtmaya kalkışması beraberinde zincirleme pek çok yalanı daha getirir.
Oysa ki açıkça bir olayı gizlemek, aksini söylemek nasıl yalan ise, bu tarz samimiyetsiz, dolambaçlı yöntemlerle gerçeği çarpıtmaya çalışmak da aynı şekilde apaçık yalandır. Ve Allah herşeyin en doğrusunu, kişinin bir söz söylerkenki niyetini, samimiyetini, bununla neyi hedeflediğini, hepsini bilendir. Kuran’da bu gerçek insanlara şöyle bildirilmektedir:
Onlar, insanlardan gizlerler de Allah’tan gizlemezler… (Nisa Suresi, 108)
(Allah,) Gözlerin hainliklerini ve göğüslerin sakladıklarını bilir. (Mümin Suresi, 19)
Onlar, Allah’ın gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bildiğini bilmiyorlar mı? (Bakara Suresi, 77)
İnsanın söylediği sözleri unutacağı, sürekli çelişkili konuşarak bir yalandan bir diğerine geçeceği kadar aklını, hafızasını kapatacak bir vicdan karmaşası yaşaması Allah’tan gereği gibi korkup sakınmamasından kaynaklanmaktadır. Şeytan kişiyi, sözde kendine zarar gelmesin diye yalana teşvik eder. Halbuki insan böylelikle, dünyada da ahirette de kendisini küçük düşürecek, hüsrana uğratacak bir samimiyetsizliğin içine girmiş olur. Sözde insanların güvenini, hoşnutluğunu, yakınlığını kazanacağını umarken hem güvenilmez bir insan haline gelir hem de Allah’ın rızasından uzaklaşmış olur.
Bunun çözümü, her ne olursa olsun, dünyadaki en büyük maddi manevi zarara dahi uğrayacak olsa, insanın dürüstlükten, samimiyetten taviz vermemesidir. Allah’ın rızasına uygun olan ahlak budur. Bir insan Allah’tan korktuğu için bu dürüstlükte kararlılık gösterirse, inşaAllah Allah dünyada da ahirette de bu kişinin her dürüstlüğünün sonunu mutlaka hayırla neticelendirecektir. Dürüst olan insan hiçbir zaman mağdur olmaz. Çünkü Allah dürüst ve adil olan kullarını sevendir. Ve onları rahmetiyle mükafatlandıracağını bildirmiştir:
… Allah, adalet yapanları sever. (Mümtehine Suresi, 8)
… ve (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah, adil olanları sever. (Hucurat Suresi, 9)