Çok çaresiz ve sıkıntı içerisinde kaldığınız, Allah’a dua etme ihtiyacı hissettiğiniz bir anda dua etmek için nasıl bir ortamı tercih ettiğinizi hatırlıyor musunuz? Hiç şüphesiz gece yastığa başınızı koyduğunuzda ya da çok sessiz ve gürültüsüz, Allah’la baş başa olabileceğinizi hissettiğiniz bir ortamda dua etmeyi tercih etmişsinizdir.
İbadetler sırasında manevi yoğunluk en fazla yalnız başına, kimsenin bilmediği zamanlarda, tam bir konsantrasyonun sağlanabildiği sırada yaşanır. İhtiyaçları, hataları veya eksikleri konusunda Allah’a dua etme gereksinimi duyan insan, yalnız başına ve için için dua etmeyi tercih eder. Buna güzel bir örnek Hz. Zekeriya (as)’ın duasıdır. Kuran’da, onun Allah’tan soyunu devam ettirecek bir varis isterken gizlice dua ettiğine işaret edilir:
Hani o Rabbine gizlice seslendiği zaman demişti ki: “Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş, yaşlılık aleviyle tutuştu; ben sana dua etmekle mutsuz olmadım.” (Meryem Suresi, 3-4)
Duanın tanımı için “gücü sınırlı ve sonlu bir varlığın gücü sınırsız bir kudret karşısında acizliğini ortaya koyarak istekte bulunmasıdır” demiştik. Bu yüzden dua, gerçekten Allah’a karşı acizlik ve fakirlik bilinerek yapılmalıdır. Fakat elbette ki bu birtakım yapmacık hareketlerle, kalıpçı ve taklitçi düşünce yapısıyla sağlanamaz. Zaten gerçek anlamda samimi olan, acizliğini hisseden insan doğal olarak bunu yaşayacaktır. Kuran’da, müminlere şu şekilde dua etmeleri tavsiye edilir:
Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez. (A’raf Suresi, 55)
Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. Şüphesiz Rabbinin Katında olanlar, O’na ibadet etmekten büyüklenmezler…” (A’raf Suresi, 205-206)
Kuran’da, duanın yalnızken, yalvararak ve için için yapılabileceğine dikkat çekilir. Dolayısıyla duanın nerede yapıldığı, dua sırasında düzenlenen “tören”in büyüklüğü, katılımın fazla olması ve dua eden şahsın sesinin çok fazla çıkması ölçü değildir.
Öncelikle bilinmelidir ki, duadaki yüksek ses tonları duanın Allah’a ulaşmasını ya da Allah’ın duaya icabetini kolaylaştırmaz. Dua ettiğimiz Rabbimiz, içimizden geçirdiğimiz düşünceleri bilen, herşeyden haberdar olan ve bize şah damarımızdan daha yakın olandır. (Kaf Suresi, 16) Bize bu kadar yakın olan Allah’a dua ederken sesimizi gereksiz yere yükseltmemizin bir anlamı yoktur. Kişi içinden dua edebileceği gibi, ancak kendisinin duyabileceği bir tonla da dua edebilir. Kuran’da gerek ibadet sırasında, gerekse yaşamın her anında ses tonunun uygun tutulması gerektiği insanlara aşağıdaki ayetlerde şöyle bildirilir:
Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt. Çünkü, seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir. (Lokman Suresi, 19)
De ki: “Allah, diye çağırın, ‘Rahman’ diye çağırın, ne ile çağırırsanız; sonunda en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini çok yükseltme, çok da kısma, bu ikisi arasında (orta) bir yol benimse. (İsra Suresi, 110)
Görüldüğü gibi Kuran’da tarif edilen ibadet şekli gösterişten uzaktır. Başkaları görsün veya duysun diye yapılmaz, sadece Allah’a karşı olan vazifenin hakkıyla yerine getirilmesi amacını taşır. Kuran’da bunun üzerinde önemle durulur. Dua ile ilgili ayetlerde defalarca “dini Allah’a halis kılarak dua etmek”ten söz edilir. Bunun anlamı, dinin, yani ibadetin sadece Allah için yapılması, O’ndan başkalarının rızasının kesinlikle aranmamasıdır. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
O, Hayy (diri) olandır. O’ndan başka ilah yoktur; öyleyse dini yalnızca Kendisi’ne halis kılanlar olarak O’na dua edin. Alemlerin Rabbine hamdolsun. (Mü’min Suresi, 65)
Öyleyse, dini yalnızca O’na halis kılanlar olarak Allah’a dua (kulluk) edin; kafirler hoş görmese de. (Mü’min Suresi, 14)
De ki: “Rabbim adaletle davranmayı emretti. Her mescid yanında (secde yerinde) yüzlerinizi (O’na) doğrultun ve dini yalnız Kendisi’ne has kılarak O’na dua edin. “Başlangıçta sizi yarattığı” gibi döneceksiniz.” (A’raf Suresi, 29)
Din sadece Allah’ındır. İbadetlerin hepsi sadece O’nun hoşnutluğunu kazanmak amacıyla yapılır. Bunun yegane yolu da O’nun istediği ve tarif ettiği gibi yapmaktır. Duasını, ya da 5 vakit namaz, oruç, zekat gibi başka herhangi bir ibadetini Allah’a halis kılmadan yapanlar, yani etraflarındaki insanlara “takva” görünmek endişesinde olanlar büyük bir dalalet içindedirler. Allah Kuran’da onlardan şöyle söz eder:
İşte (şu) namaz kılanların vay haline, Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar, Onlar gösteriş yapmaktadırlar, (Maun Suresi, 4-6)