İşte böyle; kim Allah’ın haram kıldıklarını (gözetip hükümlerini) yüceltirse, Rabbinin Katında kendisi için hayırlıdır. Size (haklarında yasaklar) okunanlar dışındaki hayvanlar helal kılındı. Öyleyse iğrenç bir pislik olan putlardan kaçının, yalan söz söylemekten de kaçının. (Hac Suresi, 30)
“Gerçeği sürekli ters yüz eden, günaha düşkün olan herkesin vay haline.” (Casiye Suresi, 7)
Nefislerinin etkisiyle tevil yapmaya başlayan kişiler, elbetteki Kuran’ın bu hükmünden haberdardırlar. Söylenen yalan sözlerin dünyada ve ahirette er ya da geç ortaya çıkacağını, Allah’ın bu davranışlarından razı olmayacağını bilmektedirler. Bu nedenle yine tevil yöntemiyle bu davranışı da tevil edip, makul bir zemine oturtmaya çalışırlar. Açık ve net olarak ortada olan bir konunun tam aksini söylemenin ve bu şekilde gerçeği gizlemenin yalan olduğunu bazen kabul ederler ve bundan kaçınırlar. Ama bazı konuların istisna olduğunu, bunların yalan sayılmayacağını savunurlar. Şeytan bu konuda onlara sinsice yöntemler öğreterek yol gösterir. Örneğin onlara yalanı, ispatı çok zor olacak şekilde sinsice söylemenin yollarını gösterir. Eğer ispat edilemiyorsa, ortada gerçek anlamda bir yalan da olmadığına inanmalarını sağlar. Ve bu yolla yalan söyleyerek tevil yapma yöntemini adı konulmamış bir şekilde gizliden gizliye yaşamalarını ister.
Dolayısıyla söz konusu kişiler, aslında çok sık yalan söyledikleri halde, kendilerini bu tavır bozukluğundan müstağni görürler, yani bunu kabul etmezler. Şeytanın yöntemiyle, söyledikleri yalanlara farklı yorumlar getirerek bunlara masumiyet kazandırmaya çalışırlar. Örneğin “ağzımdan öyle çıktı”, “yanlış ifade ettim”, “eksik anlatmışım”, “yanlış hatırlamışım”, “o kısmını söylemeyi unutmuşum”, “başka bir konuyla karıştırmışım” gibi açıklamalarda bulunurlar. Bu şekilde söyledikleri yalanı iyi niyetli ve zararsız bir tavır gibi göstermeye çalışırlar. Yalan söylemekten kaçınmaları hatırlatıldığında ise, amaçlarının yalan söylemek olmadığını, yalnızca içerisinde bulundukları durumu açıklamaya çalıştıklarını öne sürerler. Tüm bu tevillerinin samimiyetsizliği kendilerine ispatlandığında ise bu sefer de bir başka yönteme başvururlar. ‘İnsanların ne düşündüğünün önemli olmadığını, kendilerinin kalplerinde taşıdıkları iyi niyetten emin olduklarını’ söylerler. Elbetteki kişinin kalbindeki niyeti son derece önemlidir. Ancak söz konusu kişiler bu gerçeği çarpıtarak, bunu samimiyetsizliklerini örtmek için bir mazeret olarak kullanmaya çalışırlar. Aynı şekilde asıl göz önünde bulundurulacak konu elbette insanların ne düşündüğü değil, Allah’ın gerçeği bilmesidir. Ancak söz konusu kişiler bu gerçeği samimiyetsizce kullanmayı amaçlarlar. Kalplerini bir tek Allah’ın bilebileceği gerçeğinden yola çıkarak çevrelerindeki insanlara kalplerini delil gösterirler. Fakat aslında kalplerinde de samimiyetsizlik olduğunu kendileri de bilirler. Dolayısıyla önemli olanın kalplerinde taşıdıkları “niyet” olduğunu ve başkaları onlara inanmasa da kendi samimiyetlerinden emin olduklarını öne sürerken de, yine yeni bir başka yalan daha söylerler. Kalplerinde gizlediklerine dair Allah’ı şahit gösterirler. Oysa Allah onların yalan söylediklerini bilmektedir. Kuran’da bu kimselerin durumu, “… Kendileri de bildikleri halde Allah’a karşı (böyle) yalan söylerler.” (Al-i İmran Suresi, 78) ayetiyle bildirilmiştir.
Bir insanın yalan söylediği fark edilmese, bu kişi yaptığı tevillerle çevresindeki insanları ikna etmeyi başarsa bile, şunu hiçbir zaman unutmamalıdır: Allah gizlinin gizlisini bilendir. Kuran’da bu gerçek insanlara şöyle bildirilmektedir:
Göklerde, yerde, bu ikisinin arasında ve nemli toprağın altında olanların tümü O’nundur. Sözü açığa vursan da, (gizlesen de birdir). Çünkü şüphesiz O, gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilmektedir. (Taha Suresi, 6-7)
Ve şüphesiz, senin Rabbin, sinelerinin gizli tuttuklarını ve açığa vurduklarını kesin olarak bilmektedir. (Neml Suresi, 74)
“… Onlardan hiçbir şey Allah’a karşı gizli kalmaz…” (Mümin Suresi, 16)
Allah, gerçeği saptırmak için yapılan her samimiyetsiz tevili ve bunları gizleyebilmek için söylenen tüm yalanları tüm detaylarıyla bilmektedir. Ve Allah, “… çirkin-kötülüklerin açığına ve gizli olanına yaklaşmayın…” (Enam Suresi, 151) ayetiyle, insanlara yanlış olan bir tavrın her türlüsünü yasaklamıştır. Bir başka ayette ise Allah, “Günahın açıkta olanını da, gizlisini de terk edin. Çünkü günahı kazananlar, yüklenegeldikleri nedeniyle karşılık göreceklerdir.” (Enam Suresi, 120) sözleriyle gizli samimiyetsizliklerden de sakınmaları için insanları uyarmıştır.
Ancak nefislerinin çıkarlarını Allah’ın rızasından daha önemli gören söz konusu kişiler bu gerçekleri gözardı ederler. Şeytanın etkisiyle yaptıkları tevilleri geçerli kılabilmek için kelime oyunları üzerinde durarak haklı çıkmaya çalışırlar. Bu çabaları nedeniyle ardı ardınca pek çok seri yalan söyleyen, yalanı bu şekilde alışkanlık haline getiren kimselerin şeytanın etkisi altına girdikleri ise Kuran’da şöyle haber verilmektedir:
Şeytanların kimlere inmekte olduklarını size haber vereyim mi?
Onlar, ‘gerçeği ters yüz eden,’ günaha düşkün olan her yalancıya inerler.
Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler. (Şuara Suresi, 221-223)
Böyle bir durumda insan kendisini ne kadar kandırmaya çalışırsa çalışsın ya da vicdanını ne kadar rahatlatmaya çalışırsa çalışsın, gerçek olanı değiştiremez. İnsanın tüm amelleri sağında ve solunda bulunan yazıcı melekler tarafından her an yazılmaktadır. Kişi bunu insanlara karşı tevil etmeyi başarsa bile, gerçek olan Allah Katında saklıdır. İnsan Allah’ın huzurunda yaptığı her davranıştan, söylediği her sözden sorumlu tutulacaktır. Samimi olan insan ise, her ne hata yaparsa yapsın, bu durumu Kuran ahlakıyla telafi etmeye çalıştığı sürece kurtuluş yolunu bulacaktır.