İnsanların birçoğunda din ahlakını uygulamanın, fedakarlık yapmanın, dürüst olmanın, kısacası vicdana uyarak davranmanın kişiye bazı şeyler kaybettireceğine dair yanlış bir inanç vardır. Halbuki bu çok büyük bir yanılgıdır. Herşeyden önce, Allah Kuran’da, emrine uyup güzel davranışlarda bulunanlara sonsuz bir cennet hayatı vaat etmiştir. Bu, kazançların en büyüğüdür. Ancak bilinmelidir ki, Allah inananlara sonsuza dek tükenmeden sürecek olan bu olağanüstü yaşamın yanında, dünyada da güzel bir hayat yaşayacaklarını belirtmektedir:
Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)
(Allah’tan) Sakınanlara: “Rabbiniz ne indirdi?” dendiğinde, “Hayır” dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir. (Nahl Suresi, 30)
Allah dünyada müminlere hem maddi, hem manevi yönden zenginlik verir. Bu, birçok kişinin göz ardı ettiği ya da farkına bile varamadığı bir gerçektir. Hatta müminlerin dünyada hep yokluk içinde yaşadığı gibi bir yanılgı yaygındır halk arasında. Oysa birçok Kuran ayetinde Allah’ın tarih boyunca müminlere verdiği zenginlik ve güç bildirilmiştir. Örneğin Allah Hz. Muhammed (sav)’e “Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi?” (Duha Suresi, 8) ayetini indirmiştir. Ayrıca Kuran’da Allah’ın Hz. Süleyman’a, Hz. Davud’a, Hz. Yusuf’a, Hz. Zülkarneyn’e ve Hz. İbrahim’e bu dünyada büyük bir mülk armağan ettiğinden söz edilmekte, tüm inananlara geçmiştekilere verilen imkanların verileceği de müjdelenmektedir.
Zenginlik, ihtişam, güzellik, estetik cennetin özellikleridir. Vicdanına uyan kişilerin en büyük hedefleri ise Allah’ın hoşnutluğunu ve cennetini kazanmaktır. Allah bu kişilere, büyük bir özlem duydukları cenneti hatırlatmak ve cennete olan arzularını arttırmak için onlara zenginlik ve ihtişamı dünyada da yaşatır. Ayrıca Allah vicdan sahibi, seçkin ve onurlu insanların dünyada diğer kişilere karşı her yönden üstün ve güçlü olmalarını da istemektedir.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Allah dünya hayatındaki imtihanın bir gereği olarak bazı kullarına burada zenginlik vermeyebilir. Böyle bir durumda da müminler Allah’ın dilediği kişiye, dilediği kadar rızık verdiğini bilir ve bulundukları durumdan razı olurlar. Ahireti düşündükleri için kısa dünya hayatındaki hiçbir koşul onları sıkıntıya düşürmez. Her türlü durumda Allah’a şükrederek, ahireti isterler. Kuran’da bu gerçek şöyle bildirilmektedir:
Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır da. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette(ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir metadan başkası değildir. (Rad Suresi, 26)
Dünyadaki maddi zenginlik ve refahın yanı sıra Allah bu üstün ahlaklı kişilere asıl olarak manevi bir refah verir. Bu kişiler vicdanlarını kullanmalarına ve Allah’ın hoşnutluğunu aramalarına karşılık, bir insan için en önemli özelliklerden biri olan huzura sahiptirler. Ruhlarında hiçbir sıkıntı ve karmaşa olmaz. Dürüstlüğün ve samimiyetin rahat ve güvenli halini yaşarlar. Allah’tan başka hiç kimseden korkmadıkları ve çekinmedikleri için sıkıntı, endişe, korku gibi hisleri yaşamazlar. Dünyevi hırslarının, kıskançlıklarının, bencilliklerinin olmaması onların mutlu, rahat ve neşeli olmalarını sağlar.
Allah birçok ayetinde o felah bulanları, yani kurtuluş ve mutluluk içinde olanları şöyle bildirmektedir:
… Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
Doğrusu, temizlenip arınan felah bulmuştur; Ve Rabbinin ismini zikredip namaz kılan. (Ala Suresi, 14-15)
Artık namazı kılınca, yeryüzünde dağılın. Allah’ın fazlını isteyip-arayın ve Allah’ı çokça zikredin; umulur ki felaha kavuşmuş olursunuz. (Cuma Suresi, 10)
Vicdan sahibi kişiler sadece kendileri gibi güzel huylu kişilerin yanında rahat edebilir. Çünkü bir insanın başkasıyla dost olabilmesi için onun ahlakından ve karakterinden hoşlanması gerekir. Vicdan ise sadece vicdanlı tavırlardan zevk alır. Nefsindeki istek ve tutkulara uyan kişilerin kararları, tavırları, sohbetleri hep Allah’tan uzak olur. Allah’a yakınlaşmak için çaba harcayan insan ise böyle bir ortamdan kaçınarak, Allah’ın hoşnut olacağı ortamlarda bulunmayı ister. Nitekim Allah’ın emri de budur:
Sen de sabah akşam O’nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini Bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi ‘istek ve tutkularına (hevasına)’ uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme. (Kehf Suresi, 28)
Aslında vicdanlı bir insanın kıstası cennettir; cennete büyük bir özlem duyduğu için dünyadaki şartlar için de oradaki ortamın benzerini oluşturmaya çalışır. Cennetteki insanlarla nasıl konuşulursa müminlerle öyle konuşur, cennetteki nimetlere bakan bir insanın yüz ifadesi neyse o bakışı kullanır, cennette söyleyemeyeceği bir sözü söylemez, cennette düşünemeyeceği bir kötülüğü düşünmez. Ayrıca cennet nasıl her yönden, maddi ve manevi olarak kusursuz bir temizliğe sahipse, dünya şartlarında oluşabilecek en fazla temizliği sağlar; cennette olmayacak, cehenneme has tüm özelliklerin herbirini dünyada da ortadan kaldırmaya çalışır.
Dolayısıyla vicdanına uymakla bir insan kendisini cennetteki hayatına hazırlıyor ve cennete layık olmak için eğitiyor demektir. Bir ayette Allah, güzel davranışlarda bulunanların cennetteki yerlerini hazırladıklarını şöyle bildirir:
Kim inkar ederse, artık onun inkarı kendi aleyhinedir; kim salih bir amelde bulunursa, artık onlar kendi lehlerine olarak (cennetteki yerlerini) döşeyip hazırlamaktadırlar. (Rum Suresi, 44)