Alışkanlık anlamına gelen ülfet, bazı insanların yaşamlarında sahip oldukları veya gördükleri varlıklardaki kusursuz detayları, mucizeleri, güzellikleri ve bunların Yüce Allah’ın eşsiz ilmi ve sanatı olduğunu kavramalarını engelleyin bir perde gibidir.
Din ahlakından uzak yaşayan toplumlarda insanların yaptığı en büyük hatalardan biri, dikkatlerini bir konu üzerinde yoğunlaştırıp derin düşünmeye vakit ayırmamalarıdır. Bunun nedeni ise gün içerisinde tüm dikkatlerini yaşadıkları küçük olaylara vermeleridir. Böylece zihinlerini bunlarla yorarak, zamanlarının büyük bir bölümünü bu düşüncelerle harcamış olurlar.
Çoğunlukla evleri, işleri, okulları ya da aile içi herhangi bir konu ile sınırlı olan düşüncelere tüm vakitlerini harcayan bu kişiler zamanla, yalnızca ilk defa karşılaştıkları bir durum karşısında güzellikleri ve harikalıkları fark edip etkilenebilecek hale gelirler. Kuşkusuz bir insanın evi ya da ailesiyle ilgili herhangi bir konuya vakit ayırarak bu konu üzerinde düşünmesi güzel bir davranıştır. Ancak burada kastedilen bir insanın dünya hayatının aldatıcı temposuna kapılarak çevresindeki yaratılış delilleri ve Allah’ın sonsuz ilminin delilleri karşısında tepkisiz kalmasıdır.
Dünyaya Nimet Gözü İle Bakmak
Bu hata içerisinde olan bir insan, ilk defa karşılaştığı bir yaratılış delili karşısında etkilenebilir. Hatta bu, kısa bir süre için de olsa, daha derin düşünmesine ve gördüğü şeyi araştırıp incelemesine vesile olabilir. Ancak bir müddet sonra güzelliklere karşı duyduğu ilk andaki heyecanını ve duyarlılığını kaybederek, gördüğü şeye karşı alışkanlık duymaya başlar. Hatta biraz daha süre geçince bunlar kendisine “sıradan”, “monoton” gelmeye başlar. Aynı şekilde yaşamı boyunca şahit olduğu pek çok durumu, her gün gördüğü “olağan” olaylar olarak kabul eder ve bunları “alışılmış”, “zaten olması gereken” olaylar olarak değerlendirir. Halbuki insanın yaşamı boyunca gördüğü her şey, şahit olduğu her durum Allah’ın özel olarak yarattığı, son derece hikmetli olaylardır. Allah insanı sayısız güzellikler ve harikalıklarla sarıp kuşatmıştır ve her birinin ardında pek çok hayır ve hikmet gizlidir. Bediüzzaman Said Nursi de bu gerçeği şu sözleri ile dile getirmiştir:
“Ülfet ve adat ve yeknesaklık (monoton) perdeleri altında harika hakikatler gizlenir. Şu kainatı idare eden Zat (Allah), her şeyi nizam ve mizan (düzen ve denge) içinde muhafaza ediyor. Nizam ve mizan ise; ilim ile hikmet ve irade ile kudretin tezahürüdür (ortaya çıkmasıdır). Her şeyin sanatında nihayet derecede (en üst derecede) intizam (uyum) bulunması gösterir ki; nihayetsiz (sınırsız) bir hikmet ile iş görülüyor”. (Sözler I, sf: 77)
Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi yaşamın her anına hakim olan düzen ve kusursuzlukta büyük bir sanat ve hikmet vardır. Ancak bunu yalnızca iman edenler, Allah’a içten yönelenler ve olaylara hikmet gözü ile bakabilenler gereği gibi takdir edebilirler. Böyle bir kişi, baktığı her şeyi Allah’ın yarattığı nimet olarak gördüğünden, üzerinde ülfet ve gaflet perdesi oluşmaz. Her birine karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir heyecan ve coşku duyar.
Neler Ülfet Oluşturur?
İnsanların olayları ülfetle değerlendirmelerine sebep olan bazı unsurlar vardır. Bunlardan bir tanesi, insanların maneviyata değil, maddeye önem verir hale gelmeleridir. Nitekim Üstad’ın “Her şeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür” sözleri bu gerçeği bizlere bir kez daha hatırlatmaktadır.
Örneğin bir tıp fakültesi öğrencisinin önüne anatomi dersi için ilk kez ölü bir insan bedeni getirildiğinde oldukça etkilenir. Gördüğü cesedin bir süre önce hayat dolu, neşeli, gözleri ışıl ışıl parlayan, belki de geleceğe yönelik pek çok planı olan, konuşan bir kişi iken şimdi cansız bir beden olarak karşısında yatıyor olmasını hayret ve şaşkınlık ile karşılar. Belki hem kendi hem de yakınlarının ölümlerini düşünür. Dünya hayatının gelip geçici olduğunu, ölümün er veya geç herkesin başına gelecek kaçınılmaz bir gerçek olduğunu anlar. Ölümle beraber bir zamanlar gösterişli ve heybetli olan bedenin, büyük bir hızla çürümeye başlaması, yüzüne bakılamayacak, yanında durulmaya tahammül edilemeyecek bir hale gelmesi onu uzun uzun düşündürür. Ancak eğer kişi tüm bunları iman gözü ile değerlendirmiyorsa, olayın üzerinden geçen süre ve görülen ölü bedenlerin sayısının artması kişide bir alışkanlık ve düşünce zayıflığı oluşturur. Böylesine çarpıcı bir ortam bile, düşünülmediği zaman, bir müddet sonra olağan karşılanmaya başlanır.
Yaşanan Her An Nimettir
Ülfeti oluşturan bir diğer neden ise Allah’ın kullarına olan rahmeti nedeniyle nimetlerini her an aynı mükemmellikte ve kesintisiz yaratmasıdır. Gaflet içindeki bazı insanlar, yaşamlarını sürdürmelerini sağlayan sayısız nimeti kendilerine bağışlayanın ve kendilerini, tasarladığı eşsiz sistemler vasıtasıyla koruyanın rahmet sahibi Yüce Allah olduğunu gözardı ederler. Çevrelerini tamamen kuşatmış olan yaratılış delilleri üzerinde düşünmezler. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirmiştir:
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.” (Yusuf Suresi, 105)
İnsanların günlük hayatlarında ayette bildirildiği şekilde alışkanlıkla değerlendirdikleri başka birçok konu vardır. Örneğin, insan her gün ayağının altındaki damarlarının üzerine ortalama 70-80 kiloluk bir basınç uygulayarak basar, ayağının üstünde zıplar. Ancak ayaklarda bulunan incecik damarların hiçbiri ezilmez ya da çatlamaz.
Milyarlarca Farklı Yaratılış
Ayrıca bazı insanlar her gün yanı başlarında gördükleri bir çiçeğin kapkara, çamurlu bir topraktan, nasıl olup da mis gibi bir kokuyla, rengarenk ve tertemiz çıktığını, yani toprağın her şeyi çürütürken bitkiye nasıl olup da hayat verdiğini hiç düşünmezler.
Ya da insan sokakta yürürken yüzlerce, binlerce insan görür. Hiçbiri bir diğerine benzemez. Hatta parmak uçlarındaki izlerine kadar birbirinden farklıdır. Ülfet içerisinde olan insanlar, Allah’ın binlerce yıldır, milyarlarca insanı birbirinden tamamen farklı yarattığını da hiç düşünmezler.
Tüm bu örnekler Allah’ın varlığını, gücünü, aklını, sanatını gösteren delillerden yalnızca birkaçıdır. İnsanın ise düşünmesini engelleyen nedenleri ortadan kaldırarak, samimi ve içten bir kalple her an Allah’a yönelmesi, Allah’ın yarattığı olay ve varlıkların hikmetleri üzerinde düşünerek üzerindeki ülfet perdesini kaldırması gerekir. Bir ayette Allah’ın kulları üzerindeki rahmeti şöyle bildirilmiştir:
“Nimet olarak size ulaşan ne varsa, Allah’tandır, sonra size bir zarar dokunduğunda (yine) ancak O’na yalvarmaktasınız.” (Nahl Suresi, 53)
“Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.” (Yusuf Suresi, 105)