İman edenler için tek yol gösterici Allah’ın elçileri ve Allah’ın sözü olan Kuran’dır. Kuran’da inananların; “O, herşeyin Rabbi iken, ben Allah’tan başka bir Rab mi arayayım?” (Enam Suresi, 164) dedikleri bildirilir.
İnkar edenler ise, kendilerine Allah’tan başka yanlış yol göstericiler ve efendiler bularak, farklı kişileri örnek alıp batıl fikir ve akımları izleyerek büyük bir yanılgı içinde yaşarlar. Ancak ölümden sonra, sonsuz cehennem azabını gördüklerinde bu büyük hatalarını, ayette haber verildiği gibi, “… Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular…” (Ahzab Suresi, 67) diyerek itiraf edecek ve pişmanlıklarını dile getireceklerdir.
Ahirette farkına varacakları bu gerçeği dünya hayatlarında anlamazlıktan gelen bu insanların çoğu için davranışlarını ve inançlarını belirleyen faktör, içinde yaşadıkları toplumun hak bir temele dayanmayan genel yargıları, adetleri, bazı batıl gelenek ve görenekleridir. Bu insanlar atalarının, çevrelerinin, o toplumun bazı önde gelenlerinin yanlış uygulamalarını kendilerine örnek alarak, yukarıdaki ayette de bildirildiği gibi, “yoldan saparlar”. Oysa Kuran’a uymayan her düşünce ve her tavır yanlıştır.
İman edenler ise her zaman ve her yerde Allah’ın emirlerine göre hareket eder, Kuran’da yasaklanmış her türlü düşünce ve tavırdan titizlikle uzak dururlar. Herhangi bir iş yaparken ya da bir karar alırken o konu hakkında Allah’ın ne emrettiğini düşünür, hemen Kuran ayetlerine ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine başvururlar. Kendi tutku ve isteklerine, içinde yaşadıkları toplumun batıl geleneklerine ya da atalarının hakka dayanmayan adetlerine göre değil, yalnızca Allah’ın buyruklarına göre hareket ederler. Nitekim Allah Kuran’da inananlara şöyle emretmektedir:
Bu indirdiğimiz mübarek bir Kitap’tır. Şu halde O’na uyun ve korkup-sakının. Umulur ki esirgenirsiniz. (Enam Suresi, 155)
Allah’ı tek hüküm koyucu olarak kabul etmeyen, Allah’ın hükümlerine karşı çıkan veya O’nun emirlerinin dışında hükümler uyduran insanlar doğru yoldan sapmış olurlar. Bu insanlar büyük bir cehaletle toplumda yaygın olarak kabul gören batıl kuralları ve uygulamaları Allah’ın hükümlerinden üstün tutarlar. Üstelik bu konuda çok katı ve inatçı bir tutum sergilerler. Doğru olanı vicdanları kabul etse dahi, kibirlerinden ve bağnaz tutumlarından dolayı en güzel ve en doğru olan hükmü kabul etmezler. Allah Kuran’da bu insanlar için şöyle bildirmektedir:
Ne zaman onlara: “Allah’ın indirdiklerine uyun” denilse, onlar: “Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız” derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
İşte böyle, senden önce de (herhangi) bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun ‘refah içinde şımarıp azan önde gelenleri’ (şöyle) demişlerdir: “Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet (din) üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine (eserlerine) uymuş kimseleriz. (O peygamberlerden her biri de şöyle) Demiştir: “Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?” Onlar da demişlerdi ki: “Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız. (Zuhruf Suresi, 23-24)
Kimi insanların sahip olduğu bu çarpık bu bakış açıları, Allah’ın dinini kabul etmelerine ve iman etmelerine daima engel olmuştur. Örneğin Hz. Musa (as) ve kardeşi Hz. Harun (as), kavimlerini bir olan Allah’a ibadet ve kulluk etmeye çağırdıklarında, Firavun ve kavmin önde gelenleri, ayette haber verildiği üzere; “Siz ikiniz, bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)dan çevirmek ve yeryüzünde büyüklük sizin olsun diye mi bize geldiniz? Biz, sizin ikinize inanacak değiliz” (Yunus Suresi, 78) demişlerdir.
Hz. Şuayb (as)’a da halkının, “… Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?” (Hud Suresi, 87) diyerek akılsızca isyan ettiği ayette bildirilmektedir. Bu ayetlerde de görüldüğü gibi, peygamberler Allah’ın hükümlerini bildirdiklerinde, söz konusu insanlardan hep “Senin söylediklerin atalarımızın, babalarımızın ve dedelerimizin yoluna ters düşüyor, onun için biz bunu kabul etmeyiz…” gibi cevaplar almışlardır. İnsanlar elçilerin tebliğlerine her dönemde inkarla ve düşmanlıkla karşılık vermiş, kendi bulundukları yoldan vazgeçmek istememişlerdir. Oysa tüm peygamberler insanları, dini yalnızca Allah’a has kılarak ibadet ve kulluk etmeye davet etmişlerdir. İnsanlara Allah’ın dışında başka ilahlar edinmemelerini ve sadece Allah’ın rızasını aramaları gerektiğini tebliğ etmişlerdir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de insanları katıksızca Allah’a yönelmeye ve O’nun hükümlerini uygulamaya davet etmiştir. Kuran ayetlerinde insanların, ahirette Allah’ın hükümlerinden sorguya çekilecekleri bildirilmektedir. Allah Kuran’da Kendisi’nden başka ortaklar edinen ve onların verdiği hükümlerden kendilerine yeni ve sapkın bir din uyduranları şöyle uyarmaktadır:
Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah’ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri’ ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl kelimesi olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır. (Şura Suresi, 21)
Rabbimiz bir diğer ayette de şöyle buyurmaktadır:
Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. (Ankebut Suresi, 51)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi elçilerin davetine uymayanların bir kısmı kendi batıl dinleri adına ortaya çıkmakta ve peygamberleri kendi düşük akıllarınca dinlerini bozmakla itham etmektedirler. Veya daha büyük bir akılsızlık göstererek Allah’ın ve elçisinin söylediklerini yeterli görmeyip, kendileri başka bir din uydurmaktadırlar. Şüphesiz bu çok ciddi bir zulüm ve çok çirkin bir davranıştır. Oysa, Ankebut Suresi’nde de bildirildiği gibi Allah’ın indirdiği Kitap insanlara yeterlidir.
İman eden bir insan için, tüm insanların nasıl bir inanca sahip oldukları ya da dinlerini nasıl uyguladıkları kesinlikle önemli değildir. Önemli olan Allah’ın Kuran’da insanlara bildirdikleri ve Peygamber Efendimiz (sav)’in uygulamalarıdır. Kuran indirildiği dönemde, Allah insanların birçoğunun batıl inanç ve uygulamalarını ortadan kaldırmıştır. Peygamber Efendimiz (sav) de, insanların neler söylediklerine, hangi iftiralarla kendisine karşı çıktıklarına ve sergiledikleri düşmanca tavırlara hiç aldırmamış, Allah’a ve Kuran’a sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. (www.Kuranahlaki.com)
Günümüzde de iman edenler, Allah’a, Kuran’a ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünnetine sıkı sıkıya bağlanmalı, Allah’ın Kuran’da bildirdiklerinin dışında bir yol aramamalıdırlar.
Çoğunluğun uygulamaları çoğu zaman yanlıştır:
Allah’ın hükümlerini göz ardı eden ve toplumun çoğunluğunu oluşturan din ahlakından uzak kesime uyan insanların en büyük yanılgılarından biri, “çoğunluğun her zaman doğruları temsil ettiğini” sanmalarıdır. Oysa Allah, insanların birçoğunun doğru yolda olmayacağını Kuran’da bildirmektedir. Allah Kuran’da, “Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.” (Enam Suresi, 116) şeklinde buyurmaktadır. Yani çoğunluğun aldığı kararlar, eğer Kuran’a uygun değilse, hiçbir şekilde doğruları yansıtamaz. Binlerce, yüz binlerce, hatta yüz milyonlarca insan aynı eylem içerisinde olsa da bu, o eylemin doğruluğunu kanıtlamaz. Yukarıdaki ayette de Allah insanların çoğunun hüküm verirken yalnızca zan ve tahminlere dayandıklarını ve pek çok insanı doğru yoldan alıkoyduklarını belirtmektedir.
Çoğunluğun aldığı kararlara uyarak Allah’ın emirlerini terk etmek, insanları dünyada da ahirette de çok büyük bir kayba uğratır. Bu insanlar, Allah’ın “Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır” (Araf Suresi, 53) ayetiyle bildirdiği gibi yapayalnız kalmışlardır. Allah’ın indirdiklerini kendi uydurdukları ile değiştirenlerin, ahirette büyük bir hüsrana uğrayacakları ayetlerde şöyle bildirilir:
Allah’a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? İşte bunlar, Rablerine sunulacaklar ve şahitler: “Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır” diyecekler. Haberiniz olsun; Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir. (Hud Suresi, 18)
Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerden veya kendisine hak geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim kimdir? İnkar edenlere cehennem içinde bir konaklama yeri mi yok? (Ankebut Suresi, 68)
Müminler ise Allah’ın hükümlerine gönülden teslim olurlar. Onların bu güzel ahlakları ayetlerde de açıklanmıştır:
“… Rabbimiz, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Biz Allah’a tevekkül ettik. ‘Rabbimiz, bizimle kavmimiz arasında ‘Sen hak ile hüküm ver,’ Sen ‘hüküm verenlerin’ en hayırlısısın.” (Araf Suresi, 89)
… Ben size Allah’tan hiç bir şeyi sağlayamam (gideremem). Hüküm yalnızca Allah’ındır. Ben O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de yalnızca O’na tevekkül etmelidirler. (Yusuf Suresi, 67)
De ki: “Ey gökleri ve yeri yaratan, gaybı ve müşahede edilebileni bilen Allah’ım. Anlaşmazlığa düştükleri şeylerde, kullarının arasında sen hüküm vereceksin.” (Zümer Suresi, 46)