Dini Anlatan Kişinin Güvenilir Olduğunu Belirtmesi
Kuran’da tebliğ konusunda dikkat çekilen bir başka yöntem ise, dini anlatan kişinin güvenilir, doğru sözlü ve dürüst bir insan olduğunu baştan belirterek kendisini tanıtmasıdır. Nitekim Kuran’da tüm peygamberlerin, gönderildikleri topluluklara öncelikle kendilerini tanıttıklarını ve Allah’ın görevlendirdiği, güvenilir birer elçi olduklarını belirttiklerini görüyoruz:
“Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim” (Şuara Suresi, 107) ayeti, müminin kendisini tanıtırken asıl vurgulaması gereken karakter özelliğinin güvenilirlik olduğuna işaret etmektedir.
Çünkü karşı tarafın kuşkularını dağıtacak, güven sağlayacak ve manen rahatlatacak olan asıl konu budur. Eğer kişi güvenilir, dürüst ve doğru sözlü bir insan ise, anlattıkları da gerçekten dinlemeye ve üzerinde düşünmeye değer nitelikte olacaktır. Ama eğer kişi karşı tarafın güvenilirliğinden şüphede ise tüm anlatılanlara savunma psikolojisi ile yaklaşacaktır. Bu aşama, Kuran’da gösterilen yöntemlerle tam olarak aşıldığında ise kişi kendisine anlatılanlar üzerinde dikkatini toplayarak dinlemeye ve anlamaya çok daha açık olacaktır.
Karşı Tarafın Yanlış İnançlarının Çürütülmesi
Tebliğ yapılacak kişinin tereddütlerinin ve önyargılarının ortadan kaldırılmasının ardından, kişiye bilgi aktarmaya başlamadan önce, sahip olduğu batıl ve çarpık inançların ilmen çürütülmesi ve bunların geçersizliğinin ispat edilmesi gerekir. Bu aşama oldukça önemlidir çünkü sahip olduğu batıl inanç ya da felsefenin geçersizliğine inanmayan kişi, bunlardan kopmak istemeyeceği için bunun aksi yönde yeni bir bilgiye de kapalı olur. İşte bu durumda kişinin düşünce yapısındaki tıkanmayı giderip, gerçek bilgiyi kendisine aktarabilmek için, Allah Kuran’da müminlere bir yöntem gösterir.
Bu yöntem, söz konusu batıl inançların akılcı, bilimsel ve görsel metodlarla çürütülmesi, yani maddi ve manevi olarak açmazda ve geçersiz bir sistem olduğunun bir bütün olarak açıklanmasıdır. İbrahim peygamberin kavmine olan tebliği ise bu üsluba oldukça güzel bir örnektir:
Hani, babasına ve kavmine: “Siz neye kulluk ediyorsunuz?” demişti. Demişlerdi ki: “Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz.” Dedi ki: “Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?” Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu? “Hayır” dediler. “Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk.” (İbrahim) Dedi ki: “Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?” Hem siz, hem de eski atalarınız? (Şuara Suresi, 70-76)
İbrahim peygamber hem akla, hem de mantığa hitap edecek şekilde kavmine sorular sormuş ve inandıkları sistemin geçersizliğini aşama aşama kendilerine fark ettirmiştir. Aynı zamanda her soruyla birlikte kişilerin vicdanlarına başvurmalarını sağlamış ve kendi sistemlerinin mantıksızlığını onlara ikrar ettirmiştir. Çünkü taşlardan yonttukları putlara tapmakta olan kavim, sırf atalarının bu taşlara ibadet ettiklerini bildikleri için, hiç düşünmeden bu sistemi benimsemişlerdir. Ancak Hz. İbrahim (as) gerçekleri gözler önüne serdiğinde ise, işte o zaman ne kadar şuursuz ve aciz varlıklara tapındıklarını fark etmişlerdir.
Nitekim İbrahim peygamber de, bunun ardından Allah’ı sıfatlarıyla tanıtarak, hiçbir gücü olmayan cansız taş parçaları ile tüm varlıkların tek hakimi ve sonsuz güç sahibi olan Allah’ın varlığı arasındaki kıyaslanamaz farklılığı ortaya koymuştur:
İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç
Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O’dur;
Bana yediren ve içiren O’dur;
Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur;
Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O’dur,
Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O’dur; (Şuara Suresi, 77-82)
Böylece putlara tapan bu kavim, uygulanan tebliğ metodları sayesinde içerisinde bulundukları durumun mantıksızlığını o an için kavrama imkanı bulmuştur.
Soru-Cevap Şeklinde Anlatım
İbrahim peygamberin örneğinde de gördüğümüz gibi, karşı tarafa düşündürücü sorular sorarak aşama aşama kişinin konuyu kavramasını sağlamak Allah’ın Kuran’da dikkat çektiği bir tebliğ yöntemidir.
Aynı şekilde kişinin konu hakkında aklına tam yatmayan noktaları sorması da istenebilir. Çünkü soracağı sorulardan konuları ne derece anladığı ve eksiklerinin neler olduğu rahatlıkla anlaşılacak, böylelikle de bunların giderilmesi imkanı doğacaktır. Aksi takdirde kişi, anlamadığı bir bilginin üzerine bir yenisi daha eklendiğinde, özünü kavrayamadığı bir konu içerisinde bocalamaya başlayacaktır.
Tebliğde kullanılan bu soru–cevap yönteminin yanısıra, bozuk mantıkları çürüterek ve bunların yerine sağlam ve akılcı mantıklar oturtarak ilerlemek de, Kuran’da tavsiye edilen bir tebliğ yöntemidir. Bu konuda yine Hz. İbrahim (as)’ın tebliğini anlatan bir başka ayet şöyledir:
Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim’le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: “Benim Rabbim diriltir ve öldürür” demişti; o da: “Ben de öldürür ve diriltirim” demişti. (O zaman) İbrahim: “Şüphe yok, Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir” deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (Bakara Suresi, 258)
Bu ayette İbrahim peygamber din konusunda kendisiyle tartışmaya girişen bir kişiye, Allah’ın sonsuz gücü karşısındaki aczini son derece hikmetli birkaç cümle ile anlatmıştır. Verdiği akılcı örneklerle inkarcının bu durumunu kendisinin de fark etmesini sağlamıştır. Çünkü getirdiği teklif, inkarcı kişinin iddialı konuşmalarının ardından asla yapamayacağı bir şeydir. Söz konusu kişi, içine düştüğü durumu gördüğünde son derece şaşırmış ve bunun üzerine söyleyecek bir söz bulamamıştır. Hz İbrahim (as)’ın inkarcıyı ilmen köşeye sıkıştıran bu hikmetli üslubu, müminler için tebliğde faydalanılabilecek çok önemli bir örnektir.
Gizli ve Açık Yöntemlerle Tebliğ Yapılması
Kuran’da anlatılanlara göre tüm peygamberler gönderildikleri topluluklara Allah’ın büyüklüğünü ve dinin gerekliliğini anlatabilmek için çok çeşitli yöntemler ve anlatım şekilleri denemişlerdir. İşte Nuh peygamberin kavmine yaptığı tebliğ de, bunlardan biridir. Nuh peygamberin izlediği anlatım taktikleri Nuh Suresi’nde tek tek vurgulanarak, müminlere de yol gösterici olmuştur:
Dedi ki: “Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum.” “Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı.” “Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler.” “Sonra onları açıktan açığa davet ettim.” “Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim.” “Bundan böyle” dedim. “Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır. “(Öyle yapın ki,) Üzerinize gökten sağanak (bol miktarda yağmur) yağdırsın.” “Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin.” (Nuh Suresi, 5-12)
Kuran’da Hz. Nuh (as)’ın Allah’a duasında yer alan bu sözler, bizlere, dini anlatabilmek için gerektiğinde açık ve gizli olmak üzere dolaylı anlatımlar da yapılabileceğini göstermektedir .
Hz. Nuh (as), kavmine dünyevi anlamda kendileri için büyük önem taşıyan konulardan yaklaşarak, bunların hepsini verenin Allah olduğunu vurgulamış ve böylece onları düşünmeye teşvik etmiştir. Ürünlerini sulamaları için yağmurları yağdıranın, mallar ve çocuklar verenin, bol ürün veren bereketli bahçeleri ve ırmakları yaratanın, içerisinde yaşadıkları her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduğunu anlatmıştır. Dinin güzelliğini ve gerekliliğini ilk anda tam olarak anlayamayan bu kavmi dine ısındırmak için, tutkulu bir istek ile bağlı oldukları dünyevi çıkarlarının da aslında Allah’ın gücü altında olduğunu anlatmıştır. Çünkü eğer kavmi bu anlattıklarını kavrayabilirse, bunun ardından onlara ahiretin varlığını ve dini sorumluluklarını anlatmak çok daha kolay olacaktır.