Kimi insanlar çok büyük nimet ve güzellikler içerisinde yaşadıkları halde, bu nimetlerin Rabbimiz’in kendilerine bir ihsanı olduğunu gereği gibi düşünmezler. Oysa ki sonsuz merhamet sahibi olan, çok esirgeyen, çok bağışlayan Rabbimiz kulları için lütfetmekte, onları sayısız rızık, güzellik ve konfor yaratmaktadır. İnsan ise, bu nimetlerin var olmasını ve kendisine sunulmuş olmasını, gaflet hali içerisinde sıradan bir olay gibi görür. Bu nimetler elinden gidene kadar da, bunların birer lütuf olduğunu fark etmez.
Halbuki tüm bu nimetler, insanın düşünmesi, Allah (cc)’a bağlanması, Rabbimiz’e karşı olan aczini ve muhtaçlığını anlayıp şükretmesi içindir. Eserlerindeki derin imani tefekkürleri ve hikmetli anlatımları ile iman edenlere yol gösteren büyük İslam alimi Bediüzzaman Said Nursi, Rabbimiz’in benzersiz isimlerinden “Rahman ve Rahim” sıfatlarını bir örnekle açıklayarak, Allah (cc)’ın kulları üzerindeki lütfunu şöyle hatırlatmıştır:
“Hikmet ve adl içindeki “Rahmanirrahim” ve “Hak” azami (en geniş) bir dairede görmek istersen şu temsile bak: Nasıl ki bir orduda dört yüz muhtelif taifeler (değişik gruplar) bulunduğunu farz ediyoruz ki: Her bir taife (grup) beğendiği elbiseleri ayrı, hoşuna gittiği erzakı ayrı, rahatla istîmal edeceği (rahatlıkla kullanabileceği) silâhları ayrı ve mizacına (yapısına) deva olacak ilâçları ayrı oldukları halde; bütün o dörtyüz taife (grup), ayrı ayrı, takım bölük tefrik edilmiyerek (ayrımı gözetmeden), belki birbirine karışık olduğu halde, onları kemal-i (mükemmel) şefkat ve merhametinden ve harikulâde iktidarından (kudretinden) ve mu’cizane ilim ve ihatasından (gözetiminden) ve fevkalâde adalet ve hikmetinden, misilsiz (eşi benzeri görülmemiş) bir tek padişah, onların hiçbirini şaşırmıyarak, hiçbirini unutmayarak, bütün ayrı ayrı onlara lâyık (uygun) elbise, erzak, ilâç ve silahlarını muinsiz olarak (yardımcısı bulunmaksızın) bizzat kendisi verse; o zatın acaba ne kadar muktedir (kudretli), müşfik, âdil, kerîm (kerem sahibi) bir padişah olduğunu anlarsın. Çünkü: Bir taburda on milletten efrad (fertler) bulunsa, onları ayrı ayrı giydirmek ve teçhiz etmek (donatmak) çok müşkül (zor) olduğundan; bilmecburiye (mecburen) ne cinsten (hangi milletten) olursa olsun, bir tarzda (tek tip üzere) teçhiz edilir (donatılır). (Gençlik Rehberi, s.127)
Yüce Rabbimiz’in lütfuna, merhametine, nimetine ve yakınlığına karşı nankörlük etmek, dünyada ve ahirette karşılığından çok sakınılması gereken bir ahlak bozukluğudur. Allah (cc) insanın yegane dostu, tek yardımcısı ve koruyucusu, sığınıp yardım dileyebileceği tek Varlık’tır. var olduğu andan itibaren insanı hayatta tutan, an an onu koruyup kollayan, sevgisinin merhametinin tecellilerini gösteren, nimetlendiren, rızıklandıran yalnızca Rahman ve Rahim olan Allah (cc)’tır. Bu nedenle bu apaçık gerçekleri görmezden gelmek, elbette ki Allah (cc)’ın azabıyla karşılık bulabilir. Allah (cc) Kuran’da insanları bu gerçek ile uyarmış, nimetine şükreden kullarını da sürekli artan nimetleriyle müjdelemiştir:
“Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.” (İbrahim Suresi, 7)