Günümüzde en zengininden en fakirine her ülkede sokaklarda yaşayan ve çöpten beslenen insanlar görmek mümkün. Vicdanları müthiş rahatsız eden bu görüntü aynı zamanda dünyamızın içinde bulunduğu adaletsiz gelir dağılımının çarpıcı bir göstergesi.
Bugün yüz milyonlarca insan su, gıda, barınma, sağlık hizmetleri gibi temel ihtiyaçlarından yoksun şekilde yaşıyor. Dünya kaynaklarının yüzde 80’ini dünya nüfusunun yüzde % 17’si tüketiyor; yaklaşık 5 milyar insan ise geri kalan % 20 ile yetinmek zorunda. Yaklaşık bir milyar insan gece aç olarak uyuyor. Durum böyleyken en zengin yüz insanın toplam malvarlığı en fakir 3.5 milyar insanın yani dünya nüfusunun yarısının toplam malvarlığına eşit…
Konuya ilişkin istatistikler bazı sonuçları apaçık gözler önüne seriyor: Bugün dünya üzerinde korkunç bir eşitsizlik ve adaletsizlik hüküm sürüyor. Zenginlerle fakirler arasında büyük bir uçurum var. Sevgisizlik, şefkatsizlik ve bencillik nedeniyle milyarlarca insan perişan durumda. İnsanların büyük bölümü vahşi kapitalizmin deli ruhuyla birbirleriyle kıyasıya bir rekabet halindeler. Dünyanın hemen her yerinde ezen ezene mantığı, gücü yeten yetene sistemi hakim. Peki bu durumun çözümü nedir ve gerçek anlamda bir sosyal adalet nasıl sağlanır?
Dünya üzerinde hakim olan ve şimdiye kadar denenmiş olan sistemleri düşünerek bu sorunun cevabını verelim:
Bilindiği gibi vahşi kapitalizmin acımasız ve azgın ruhu dünyayı büyük ölçüde etkisi altına almış durumda. Gücü ve zenginliği elinde bulunduran bazılarının açgözlülüğü sefalete ve büyük acılara zemin hazırlıyor. Bu sosyal felakete yönelik alınan önlemler ise genellikle sonuç vermiyor. Dahası uygulamalar çözüm değil aksine yeni sorunlar getiriyor. Böylece gitgide daha da kötüleşen bir tablo karşımıza çıkıyor.
Çözümsüzlüğün çözümünün komünizm olmadığını da tarih defalarca gösterdi. “Sosyal adaleti ve ezilen halkların kurtuluşunu sağlamak” adına ortaya çıkan komünistlerin girişimleri romantik bir hayalin ötesine geçmedi. Komünist ideolojinin temel çıkış noktalarından biri eşitlik ilkesiydi. Ne var ki komünist toplumlar sadece sefalet ve yoksullukta eşitlik sağladılar. Zenginleşerek değil, yoksullaşarak eşit hale geldiler. Üstelik bu insanların ruhları sömürüldü, robotlaştırıldılar, neşe, huzur, mutluluk ve ümit ellerinden alındı.
Gerek kapitalizm gerekse komünizmin ilk anda parlak vaatleri var gibi görünse de sosyal adaleti ve eşitliği sağlamada kesinlikle başarısız oldular. Bu, materyalist felsefenin doğal bir sonucuydu aslında. Tesadüf eseri varolduğunu düşünen, amaçsız, hayatı yemek, içmek ve tüketmekten ibaret gören, doğada daimi bir yaşam mücadelesi olduğuna ve bunun sonucu olarak da güçsüz olanı ezmesi gerektiği yalanına inanan bireylerden oluşan toplumlarda sosyal adalet ve eşitlik de söz konusu olamazdı elbette.
Samimi olarak sosyal eşitlik ve adalet arayışı içinde olan ve bu amaçla çeşitli ideolojilere sarılan kişiler büyük yanılgı içindeler. Onların aradıkları mükemmellikteki sosyal sistem Kuran’dadır. Sosyal adalet Kuran’ın temel ilkelerinden biridir ve Kuran ahlakına göre hareket eden bir toplumda tam ve mükemmel olarak yaşanır. Şüphesiz burada kastedilen gerçek İslam ve Kuran ahlakıdır; bazı terör örgütlerinin radikal ideolojileri, baskı ve şiddet yöntemleri veya bazı İslam ülkelerinde yaşanan hurafelere, uydurma hadislere ve Kuran dışı inançlara dayalı, katı ve sevgisiz bağnaz model de değildir.
Peygamberimiz (sav)’in dönemi İslam’ın sosyal adalet, eşitlik ve yardımlaşma ilkelerinin eksiksiz ve muhteşem olarak uygulandığı bir dönemdir. Bunun en güzel örneklerinden birisi, Medineli Müslümanların, tüm mal varlıklarını Mekke’de bırakarak hicret eden Müslümanları kardeşleri olarak kabul etmeleri; evlerini, yemeklerini, sahip oldukları her şeyi gönül rızası ve memnuniyetle onlarla paylaşmalarıdır. Kuran’da onların sevgi dolu, cömert ve fedakar yaklaşımı, muhtaç olsalar dahi, önceliği Müslüman kardeşlerinin ihtiyaçlarına veren üstün ahlakı örnek verilir. (Haşr Suresi, 9)
Kuran’da vahşi kapitalizm eleştirilir. Allah dünya zenginliklerinin toplumun çok küçük bir kesiminde toplanmasını, “… öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp-dolaşan bir devlet olmasın” (Haşr Suresi, 7) ayetiyle yasaklamıştır. Kuran’da ayrıca mal sevgisinin kalpleri, ruhları ve vicdanları katılaştırdığı (Adiyat Suresi, 8) anlatılır. Kurtuluş için cimri ve bencil tutkulardan arınmak gerektiği (Haşr Suresi, 9) bildirilir.
Şüphesiz mal sahibi olmak, Kuran ahlakına uygundur ve her Müslümanın en meşru haklarından biridir. Yanlış olan tutum ise, kişinin mülkiyet hırsına kapılması, imkanı olduğu halde yardıma muhtaç diğer insanlara yardım etmemesi ve bu zenginliği yığarak biriktirmesidir. (Tevbe Suresi, 34-35; Hümeze Suresi, 2-6)
Kuran’a göre infak etmedeki ölçü, yani zekat, sadaka, yardım gibi faaliyetlerle Allah rızası için harcamadaki ölçü, “… ihtiyaçtan arta kalan“dır. (Bakara Suresi, 219) Allah’ın beğendiği davranış, detaylı hesaplar yapmadan Allah yolunda bol bol harcama yapmaktır. Bu model aynı zamanda zengin ve canlı bir ekonominin, mutluluğun, huzurun, refah toplumunun anahtarıdır.
Kuran’da çeşitli ayetlerle her fırsatta yardımlaşma ve paylaşma teşvik edilir. Dahası yardım edilecekler sadece Müslümanlar ile sınırlı değildir; Kuran’daki sosyal adalet Hıristiyanları, Musevileri, veya putperestleri de kapsar. Mesela, Kuran ahlakının bir gereği, kişinin istek duymasına rağmen yemeği yoksul, yetim ve hatta esir ile paylaşmasıdır. (İnsan Suresi, 8) Diğer bir ifadeyle, Müslüman kendisi ile savaşan ve kendisini öldürmeye çalışırken esir düşen biri ile de yemeğini paylaşmakla mükelleftir; üstelik bir karşılık ve teşekkür dahi beklemeden. (İnsan Suresi, 9)
Bugün materyalist olan ülkeler vahşi kapitalizmin acımasızlığının kendilerini sarmayacağını zannettiler. Kendileri sürekli tüketirken açlıktan kırılan diğer ülkelere yardım elini uzatmadılar. Ama hiç beklemedikleri bir anda çok şiddetli açlık, sefalet ve yoksulluk kendi ülkelerini yerle bir etti. Ülkeler arka arkaya iflas ettiklerini açıklamak zorunda kaldılar. Amerika’da büyük bir kesim devletin verdiği yemek kuponlarıyla yaşamaya çalışıyor. Yunanistan ve Venezüella açlıktan ve işsizlikten kırılıyor. Rohingya’da, Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Patani’de, Afganistan’da Müslümanlar hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. Dünyada milyonlarca insan açlıkla boğuşurken, tek bir damla su bile bulamazken, mülteciler ülkelerin kapılarına yığılmışken, diğerlerinin sefahat içinde yaşaması, Arap ülkelerinin Müslümanlara yardım etmek yerine milyonlarca doları spor klüplerine ve lüks eğlencelere yatırmaları Kuran’la bağdaşmaz. Bugün komşusuna, kendisine sığınmaya çalışan mültecilere, dünyanın dört bir yanındaki yoksullara yardım elini uzatmayanlar Allah’ın ayetlerine uymadıkları için kendi başlarına da anısızın böyle bir felaket geleceğini ve hiçkimseden yardım göremeyeceklerini unutmamalılar. Vicdanlarının sesini dinleyip Kuran’daki sevgi, kardeşlik ve merhamet ruhuyla ihtiyaç içindeki tüm insanlara yardım elini uzatmalılar.
Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır. (Bakara Suresi, 177)
Adnan Oktar’ın New Straits Times’da yayınlanan makalesi:
http://www.nst.com.my/news/2016/06/154513/perfect-social-system-lies-quran