Allah ilk insanı, yani Hz. Adem’i yarattığında tüm meleklerden ona secde etmelerini istemiş, ancak bir tek İblis Allah’ın bu emrine başkaldırarak secde etmeyi reddetmiştir.
Şeytanın bu şekilde büyüklenmesine karşılık Allah onu cennetten çıkartmış ve din gününe kadar lanetlendiğini bildirmiştir. Ancak şeytan insanların diriltileceği hesap gününe kadar Allah’tan süre istemiş ve bu vakte kadar insanları kışkırtarak onları dünya hayatının süsleriyle oyalamaya çalışacağını söylemiştir. Allah şeytana bu konuda din gününe kadar izin vermiş ancak “muhlis”, yani samimi olan kulları üzerinde hiçbir zorlayıcı gücünün olamayacağını da belirtmiştir:
Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” (Allah) Dedi ki: “İşte bu, Bana göre dosdoğru olan yoldur.” “Şüphesiz, kışkırtılıp-saptırılmışlardan sana uyanlar dışında, senin Benim kullarım üzerinde zorlayıcı hiçbir gücün yoktur.” (Hicr Suresi, 39-42)
Görüldüğü gibi şeytan, Hz. Adem’in yaratılışıyla birlikte, insanlara karşı bir mücadele içerisine girmiş, onları kışkırtmak ve Allah yolundan saptırmak için çaba harcamaya yemin etmiştir. İşte insanın sabır göstermekle yükümlü olduğu konulardan biri de, şeytanın kurduğu bu tuzaklara karşı sonuna kadar uyanık olmak ve ondan gelen kışkırtmalara hiçbir şekilde aldırış etmemektir.
Şeytan, din gününe kadar yaşayacak olan tüm insanlara çeşitli kuruntu ve vesveselerle yaklaşmaya çalışır. İnsanlar günlük hayat içinde şeytanın bu etkileriyle sık sık karşılaşabilirler. Çünkü şeytan ummadıkları yerlerden onlara yaklaşır; boş kuruntular, korkular verir, unutkanlığa, üşengeçliğe, hayırlı işleri ertelemeye yönelik olarak insanlara telkinde bulunur. Örneğin bir insan Allah rızası için fakirlere yardım etmenin yollarını ararken, şeytan onu fakirlikle korkutabilir. “Sen elindekileri bu işe harcarsan sonra zor duruma düşersin” gibi telkinlerle bu hayrı engellemeye çalışabilir. Veya dine, Müslümanlara fayda getirecek bir işi yapmasını unutturmaya çalışabilir. Ancak unutmamak gerekir ki ayette bildirildiği gibi, “… Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (Nisa Suresi, 76)
Rabbimize tevekkül etmekte sabır gösterenler üzerinde şeytanın hiçbir etkisi olamayacaktır. Çünkü Allah şeytanın ancak kendisi gibi inkar eden kimseleri şaşırtıp saptırabileceğini bildirmiştir. Kuran’da haber verdiği, “Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.” (Araf Suresi, 200) ayetiyle ise iman edenleri şeytanın kışkırtmalarından sakınmaları için Kendisi’ne sığınmaya çağırmıştır.
Allah’ın bu emrine uyan müminler hayatlarının sonuna kadar sabırla şeytanın oyunlarına, hilelerine karşı mücadele ederler. Onun hiç ara vermeden insanları cehenneme sürüklemek için faaliyet gösterdiğini asla akıllarından çıkarmazlar. Eğer hayır getirecek bir işi yapmaları gerekirken içlerinde bir “üşenme” hissederlerse hemen Allah’a sığınır, bunun şeytanın bir vesvesesi olduğunu bilir ve daha büyük bir şevkle o işi yapmaya koyulurlar. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
(Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 201)
Allah’ın “Ey iman edenler, sabırla ve namazla yardım dileyin. Gerçekten Allah, sabredenlerle beraberdir.” (Bakara Suresi, 153) tavsiyesine uyarak sabırla şeytandan sakınmak için Rabbimizden yardım diler ve şeytanın kışkırtmalarından yüz çevirirler:
Ve de ki: “Rabbim, şeytanın kışkırtmalarından Sana sığınırım.” “Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim.” (Müminun Suresi, 97-98)