İman etmeyen insanlar şeytanın etkisiyle birçok yanlış bilgiyi öğrenir ve bunları hayata geçirirler. Bu bilgilerin etkisiyle kendilerine zarar veriyor olsalar bile bu kötü özelliklerini karakterlerinin bir parçası zannettikleri için değiştirme gereği duymazlar. Örneğin ‘telaşlanmak’ onlar için bir karakter özelliğidir. Nitekim bu özelliklerini kabullendikleri için gün içinde çok çeşitli korku ve tedirginlikler yaşarlar. Hatta beklemedikleri bir olayla karşılaştıklarında akıllarını kapatacak kadar telaşlanır, nasıl davranacaklarını bilemezler. Bu yapılarını o kadar kabullenmişlerdir ki ruhen kendilerine yaptıkları baskının vücutlarında da çok olumsuz etkileri olur. Telaşlanmalarının sonucunda vücutları kasılır, başları ağrır, sürekli terlerler, nefesleri sıkışır, tansiyonları çıkar, ölümle sonuçlanan kalp krizi geçirme vakaları ise oldukça fazladır.
İnsan ancak herşeyin Allah tarafından yaratıldığını bilerek, huzurla yaşayabilecek yapıdadır.
Zaten Allah’ın herşeyi hayırla yarattığını ve kaderde herşeyin çoktan yaşanıp bitmiş olduğunu ve kimsenin kaderi değiştirmeye gücünün yetmeyeceğini, telaşlanmanın yarar değil ancak zarar getirebileceğini bilen müminler telaşlı olmazlar. Allah’a tevekkül ederler. Hiç beklemedikleri olağanüstü bir olayla karşılaşsalar bile telaşlanacak bir şey olmadığına iman etmişlerdir. Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda hakim olan ‘bu olayda da mı telaşlanma olmaz’ mantığının, kader inancıyla çelişkili olduğunu bildikleri için sadece Allah’tan korkar, Allah’a dönüp yönelirler. Sonucunda da Allah Müslümanlara ruhen neşe, huzur, bedenen sağlık ve güç verir. Nitekim Allah cennetle müjdelediği iman edenlerin üstün olduklarını, telaşlanmamaları ve korkmamaları gerektiğini ayetlerde şu şekilde bildirmektedir:
“Şüphesiz: “Bizim Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki:) “Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vadolunan cennetle sevinin.”” (Fussilet Suresi, 30 )
“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran Suresi, 139 )