Şeytan, birçok insan için mistik bir kavramdır. Bu nedenle insanların üzerinde nasıl bir etkisi olduğu, günlük hayatta nasıl bir rol oynadığı düşünülmez. Ancak insanlar bu konuda yanılmaktadırlar.

Bu kitapçıkta şeytan konusunu detaylı olarak incelemeyeceğiz, sadece vicdana karşı negatif bir güç olan şeytanın bazı özelliklerine değineceğiz. Ama yalnızca bu kadarı bile, şeytanın mistik ve hayali bir varlık değil, insanı her an gözetleyen ve hataya sürüklemeye gayret gösteren negatif bir güç olduğunun fark edilmesini sağlayacaktır. (Bu konuyla ilgili daha detaylı bilgi almak isteyenler Harun Yahya’nın “İnsanın Apaçık Düşmanı: Şeytan” isimli kitabına başvurabilirler.)

Şeytan, Allah’a karşı gelmiş ve Hz. Adem’in önünde secde etmemiştir. Kıskançlığı ve kibiri yüzünden kendinden aşağı gördüğü insanları Allah’ın yolundan saptırmaya karar vermiştir. Kuran’da şeytanın kalplere sinsice kuruntular vermesinden, insanları Allah’ın ve ahiretin varlığından şüphe ettirmeye çalışmasından, dünya hayatını insanlara süslü ve çekici göstermesinden söz edilir. Aslında şeytan, nefiste de yer alan ve vicdanın karşısında olan negatif güçlerin temsilcisidir. Kısacası bir insana vicdanı daima doğruyu söylerken şeytan hep yanlış olanı söyler. Ancak bunu çok aleni bir şekilde yapmaz. Hiç sezdirmeden kullandığı yolları vardır. Örneğin bir insana “Sen zaten iyi bir insansın. Müslümanım da diyorsun. Eğer cennet varsa sen zaten oraya gidersin.” telkininde bulunur. Oysa bu kişi belki ne namaz kılıyordur, ne de Allah’ın diğer hükümlerini uyguluyordur. Ve şeytan bu insanı süslü sözleriyle ahiretin varlığından şüpheye düşürür. Alenen inkar ettirmez, ama Müslümanlık adı altında inkara yakın bir hayat yaşattırır. En önemlisi kişi bunun şeytanın kendisini cehenneme sürüklemek için kurduğu kasıtlı bir plan olduğunu anlamadan kendi düşünceleri zanneder. Burada unutulmaması gereken şudur: Vicdan insana her zaman gerçek dini yaşamasını söyleyecektir. Ancak şeytanın söyledikleri nefislerine kolay geldiği için insanların birçoğu vicdanlarının söylediklerine rağmen şeytanın söylediklerine uyarlar.

Vicdanın dünyada süren imtihan içerisindeki önemi burada karşımıza çıkmaktadır. Her karşılaşılan olayda hem vicdan hem de çıkarların, tutkuların, kötülüklerin kaynağı olan şeytan devreye girer. Her ikisi de kişiyi kendi yoluna çağırır. Bu iki sesi ayırt edebilenler ve vicdanlarına uyanlar, Allah’ın rızasını kazanırlar.

Bu noktada bilinmesi gereken çok hayati bir nokta daha var: Şeytan ölene kadar, hatta tüm insanları cehenneme götürene kadar peşlerini bırakmayacaktır. Öncelikle bunu kesinlikle akıldan çıkarmamak gerekir. Ama şunu da unutmamak gerekir ki, vicdanı da insanı ölene kadar bırakmayacak ve ahirette cennete girebilmesi için gerekli olan her tavrı ona söyleyecektir.

Tüm bunlara rağmen vicdanına uymayarak nefsine uyan kişi ise şeytanın dostu olmuştur. Çünkü o Allah’ın değil şeytanın yolunu tercih etmiştir. Bu kişilerle ilgili Allah şu hükmü vermektedir:

Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur. (Zuhruf Suresi, 36)

Şeytanın kendisine uyanlara nasıl yaklaşacağını ve şeytanın ve yandaşlarının sonu ise yine Kuran’da şöyle bildirilmektedir:

Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.” (Araf Suresi, 16-18)