İnsanı mutsuzlaştıran bir diğer etken de, insana hiç tahmin etmediği bir yerden gelir. Bu, insanın kendi duygularıdır. Zararsız gibi görünen bu hisler nasıl zararlı hale gelebilmektedir?
Dinden uzak yaşayan toplumlarda tüm kavramlar birbirine girmiş olduğundan, insanların neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilebilmeleri oldukça güçtür. Herkes kendine göre neyi mantıklı ve doğru gibi görürse onu yapmakta, bunda da oldukça kararlı ve istekli davranmaktadır. Yanlış olan birçok anlayış teşvik görmekte, beğenilmekte, doğrular ise tam tersine yanlış olarak görülüp, eleştirilmekte ve şiddetle karşı çıkılmaktadır.
İşte duygusallık konusu da bu karıştırılan konuların başında gelmektedir. Duygusallık genel olarak insanın herşeyi duygularıyla değerlendirmesi ve hayatını buna göre şekillendirmesi olarak tanımlanabilir. Bu şekilde yaşayan bir kimsenin gerçekçi, akılcı, rahat ve huzurlu bir hayat sürmesi için duygularının onu hep iyiye ve doğru olana yöneltmesi gerekir. Ancak bu pek mümkün olmaz, çünkü duygusal bir insan genellikle olayları doğru olarak değerlendirmekte güçlük çeker. Çünkü aklı ve mantığıyla değil, duygularıyla hareket etmektedir. Karar verme aşamasında duygularıyla hareket ettiği için, olayların ve insanların gerçek yüzlerini görmesi zorlaşır. Ya da tam aksi şekilde, öfkelenmemesi gereken bir durumda, kendine hakim olamayarak hem kendine hem de çevresine kolaylıkla zarar verebilir. Küçük bir tartışmayı aniden büyük bir kavgaya dönüştürebileceği gibi, arkadaşlarıyla eğlenip çok neşeli ve mutlu bir tablo çizerken, dinlediği bir şarkı ile aniden ağlayabilir. Ani ve beklenilmeyen davranışlar göstererek, dengesiz bir ruh haline sahip olduğunun sinyallerini verir. Bazı insanlarda ise duygusallık, içine kapanıklık, alınganlık gibi farklı şekillerde kendini gösterir.
Görüldüğü gibi bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak dikkat edilirse hepsinin ortak bir noktası vardır: İnsana akletme yeteneğini kaybettirmesi ve aklını örtmesi. Bu ise insanı saptırmaya kararlı olan şeytanın tam da istediği ve beklediği durumdur. Şeytan bu gizli silahı güzel bir biçimde kullanarak insana hiç fark ettirmeden, onun doğruları akletmesini, görmesini engeller. İnsanı Allah’ın ayetlerinden ve güzel ahlaktan uzaklaştırır. Kişinin aklının önüne adeta görünmez bir perde gerer.
İnsanın bu durumdan kurtulması için şeytanı iyi tanıması gerekir. İnsanın herhangi bir konuyu doğru bir bakış açısıyla değerlendirebilmesi için doğru ve sağlam bilgilere sahip olması gerekmektedir. Ancak bu şekilde kendisi için neyin doğru neyin yanlış, neyin zararlı neyin faydalı olduğunu anlayabilir. İşte kişi, hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı bu aklı ve bilgileri Allah’ın insanları doğru yola yöneltmek için indirdiği Kuran’da bulabilecek ve böylece gerçek bir akla sahip olabilecektir. Allah’ın Kuran’da müminlerin bir özelliği olduğunu bildirdiği ‘temiz akıl’, insanı şeytanın bu sinsi oyununa karşı koruyacak güçlü bir silahtır. Aksinde, insan istek ve duygularına göre hareket ettiği takdirde mutsuz olacaktır.
Allah, “… De ki: Ben sizin heva (istek ve tutku) larınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu bulamamışlardan olurum.” (Enam Suresi, 56) ayetiyle, nefsani duygulara göre yaşamanın, insanı Allah’ın yolundan saptıracağını bildirmiştir. Bunun kaçınılmaz sonucu da insanın yaşayacağı hayal kırıklıkları, uzun süreli depresyonlar, sıkıntı ve strestir. Bu ise insana dünyada mutsuzluktan başka bir şey getirmeyecektir.