İnsanların büyük bir çoğunluğu şeytanı gerçek özellikleriyle tanımaz, kafalarında onu etraftan duydukları ya da filmlerde gördükleri kadarıyla “hayali bir varlık” olarak canlandırırlar. Buna göre kimileri şeytanın Allah’tan ayrı müstakil bir güce sahip olduğunu sanarak -Allah’ı tenzih ederiz- gözlerinde olağanüstü büyütürken, kimileri de şeytanın varlığına şüphe ile bakıp şeytanı hiç önemsemezler. Varlığına ihtimal verseler bile şeytanın kendileri üzerinde bir etkisinin olabileceğini hiç düşünmezler. Bunların her ikisi de hiçbir bilgi ve delile dayanmayan, aksine yalnızca zanna dayanan yanlış inanışlardır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da en doğru ve güvenilir bilgiyi yine Allah’ın hak kitabından öğrenebiliriz.
Kuran’da bildirildiğine göre, herşeyden önce şeytan sanıldığı gibi müstakil bir güce sahip değildir. Allah’ın yarattığı ve tamamıyla O’nun kontrolünde olan bir varlıktır. Dünyada yaptığı tüm faaliyetler ancak Allah’ın izniyle gerçekleşir. Şeytan Allah’ın huzurundan kovulduktan sonra bunlar için Allah’tan kıyamete kadar süre istemiştir. Şeytanın Allah’ın huzurundan kovulması ve aldığı bu süre ayetlerde şöyle bildirilir:
Andolsun, Biz sizi yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: “Adem’e secde edin” dedik. Onlar da İblis’in dışında secde ettiler; o, secde edenlerden olmadı. (Allah) Dedi: “Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?” (İblis) Dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.” (Allah:) “Öyleyse oradan in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin.” O da: “(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.)” dedi. (Allah:) “Sen gözlenip-ertelenenlerdensin” dedi. Dedi ki: “Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Allah) Dedi: “Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.” (Araf Suresi, 11-18)
Şeytan sonsuz azaba mahkum olarak Allah’ın huzurundan kovulduktan sonra insanları da kendisi gibi saptıracağına and içmiş ve sinsi faaliyetlerine başlamıştır. Allah, şeytanın bu faaliyetlerini Kendisi’ne iman ve kulluk edenlerle etmeyenleri ayırt etmek için bir imtihan vesilesi kılmıştır. Bu yüzden şeytanın sinsi oyunları, tuzakları ve planları dünyada yaşayan, yani imtihanı devam eden tüm insanlar için geçerlidir. Şeytan hiçbir istisna gözetmeden, tek tek herkesi kandırmak için uğraşacaktır. Bu yüzden hiç kimse şeytanın etkisini kendinden uzak görmemelidir. Eğer insan bu tehlikenin şuurunda olursa, buna göre dikkatli davranır ve şeytanın en ufak bir tuzağını bile fark edebilir. Ama eğer kendisinden uzak görürse, şeytanın etkisine kolaylıkla girebilir. İşte bu nedenle şeytan, Allah’ın samimi kullarına etki edemez; çünkü onlar şeytanın kendilerini doğru yoldan saptırmaya çalışacağını hiçbir zaman unutmaz ve her zaman onun etkisine karşı temkinli davranırlar.
Şeytanın kötü telkini her konuda kendini gösterebilir. İnsan, bu telkin sonucunda, farkına vararak veya varmayarak günlük yaşamı içinde karşılaştığı her konuda hataya düşebilir. Ve eğer samimi bir imana sahip değilse, bu etki tüm yaşamına yayılabilir; ki bunun sonucu insanı cehenneme kadar sürükler. Nitekim şeytanın hedefi de tam olarak budur. Şeytan, insanların Allah’a karşı isyankar bir tavır içinde olmalarını ve bunun sonucu olarak sonsuza kadar azap içinde kalmalarını ister. Ve cehenneme girene kadar onların peşini bırakmaz. Küçük büyük tüm tuzaklarının, insanları sürekli gözlemesinin, fırsat kollamasının amacı, insanları da kendisi ile birlikte cehenneme sürüklemektir. Allah bir ayetinde şeytanın bu düşmanlığına karşı insanları uyarmıştır:
Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. (Fatır Suresi, 6)
Kuşkusuz Allah bu ayetiyle büyük bir tehlikeye dikkat çekmiştir. Şeytan insanlığın başlangıcından bu yana, Allah’a iman etmeyen sayısız insan üzerinde bu hedefine ulaşmıştır. Nitekim bu duruma ayetlerde şöyle dikkat çekilmiştir:
Andolsun, İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu, böylelikle iman eden bir grup dışında, ona uymuş oldular. Oysa onun, kendilerine karşı hiçbir zorlayıcı gücü yoktu; ancak Biz ahirete iman edeni, ondan kuşku içinde olanı ayırt etmek için (ona bu imkanı verdik). Senin Rabbin, herşeyin üzerinde gözetici-koruyucudur. (Sebe Suresi, 20-21)
Ama burada hemen şunu belirtelim ki, Allah Kuran’da şeytanın hileli düzeninin pek zayıf olduğunu da bildirmiştir. (Nisa Suresi, 76) Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi, şeytanın insanları zorlaması gibi bir durum söz konusu değildir; zaten buna gücü de yetmez. Şeytan insanları sadece çağırır ve Allah’a samimi olarak iman etmeyen, ahireti inkar eden insanlar, bu çağrıya uyarak kendi kendilerini zarara sürüklerler. Ahirette şeytanın kendisinin de itiraf edeceği bir ayette şöyle bildirilir:
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: “Doğrusu, Allah, size gerçek olan va’di va’detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır.” (İbrahim Suresi, 22)
Nasıl ki şeytanın hilesi zayıfsa, yaptığı olumsuz telkinlerin etkisinden kurtulmak da son derece kolaydır. Allah insanlara bu etkiden uzaklaşmanın yollarını da ayetleriyle şöyle bildirir:
Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Araf Suresi, 200-201)
Bu ayetlerde de görüldüğü gibi, şeytanın iman etmiş kişiler üzerinde etkisinin olması mümkün değildir. Şeytanın olumsuz etkisinden uzaklaşmanın yolu da öncelikle sonsuz kudret sahibi olan Allah’a sığınmak ve Allah’ın ayetleri üzerinde düşünmektir. Gaflete kapılmadan zihin açıklığıyla düşünen ve gerçekleri görebilen insan, şeytanın kendisini aldatmasına karşı son derece dikkatli olur ve onun tuzağına düşmek yerine, imanıyla, kararlılığı ve Allah’a olan sadakati ile şeytanın tuzağını bozabilir.
Ama insanların geneli kendileri için böyle bir tehlikenin var olduğunu düşünmezler. Bu yüzden şeytanın telkinlerine karşı Allah’a sığınmayı akledemezler. Şeytan gaflet içindeki bu insanlara sinsice yaklaşır ve kendi telkinlerini fısıldar. İşte bazı insanların gerçekleri bile bile kendilerini kandırmalarının nedenlerinden birisi de şeytanın bu telkinlerine ve vesveselerine kulak vermeleri, onun çağırdığı yanlış yola uymalarıdır.
Peki şeytan, bakıldığında aklı başında gibi görünen onca insanı, nasıl olur da bu derece akılsızca bir tavra ikna edebilir? Hangi yolları kullanarak kendilerini kandırmalarına ve sonu cehennemle noktalanacak bir yola girmelerine sebep olabilir?
İlerleyen sayfalarda şeytanın telkinine kapılarak kendilerini kandıran bu gibi insanların durumları, kendilerince makul zannetikleri mazeretleri, kendilerini kandırma gerekçeleri anlatılacak ve bu insanların içine düştükleri ibret verici durum gözler önüne serilecektir. Şeytanın bu insanları hangi yollarla kandırdığına ve azaba sürüklediğine dikkat çekilecek ve böylece samimi insanların bu sinsi metotlara karşı temkinli olmaları hatırlatılacaktır.