Kavmin önde gelenlerinin tebliğcilere karşı kullandığı stratejilerden biri, Resule çeşitli suçlamalarda bulunarak etkileyiciliğini azaltmak, halkın ona olan inancını ve güvenini sarsmaya çalışmaktır.Bu suçlamalarından biri, Resule ‘delilik’ isnat etmektir. Bu suçlama ayetlerde şöyle haber verilir:
O inkar edenler, zikri (Kuran’ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. ‘O, gerçekten bir delidir’ diyorlar (Kalem Suresi, 51)
Onlar: ‘Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin,’ dediler. (Hicr Suresi, 6)
O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin. (Müminun Suresi, 25)
Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler dediler ki: “Gerçekte biz seni akli bir yetersizlik içinde görüyoruz ve doğrusu biz senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.” (Araf Suresi, 66)
İnanmayanların bu suçlamalarının ardında, hem Resulün halk gözündeki değerini düşürmeye çalışmak, hem de ona karşı uygulayacakları cezaları meşrulaştırmak arzusu yatmaktadır. Bu sebeplere ilave edebileceğimiz bir üçüncüsü, Allah’ın dinine böylesine sebatla sarılan, tüm tehditlere ve baskılara rağmen davasından geri dönmeyen, türlü zorluklara göğüs geren bir insanın onların gözünde ancak bir ‘deli’ olabileceğidir. Buna karşın Allah, Resullerinin son derece akıllı ve güvenilir olduklarını şöyle bildirmiştir:Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir. Sizin sahibiniz bir deli değildir. (Tekvir Suresi, 21-22)
Sahiplerinde (ya da arkadaşları olan peygamberde) delilikten hiçbir şey olmadığını düşünmüyorlar mı? O, apaçık bir uyarıcıdan başkası değildir. (Araf Suresi, 184)
İnkarcıların Resule yönelttikleri bir suçlama da, tebliğ ettiği dini kendisinin uydurduğudur. Bununla ilgili ayetler şöyle sıralanabilir:İnkar edenler dediler ki: ‘Bu (Kuran) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.’ Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler. (Furkan Suresi, 4)
O ise, yanlızca bir adam (insan)dır, Allah’a karşı yalan uydurmaktadır, bizler de ona inanacak değiliz. (Müminun Suresi, 38)
Musa onlara apaçık olan ayetlerimizle geldiği zaman: ‘Bu düzüp uydurulmuş bir büyüden başkası değildir. Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik’ dediler. (Kasas Suresi, 36)
Bu suçlamaya karşı Resulün vereceği cevap ise şöyledir:
“Onlar: ‘Bunu kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘Eğer onu ben uydurduysam günahı bana aittir. Ama ben, sizlerin suç olarak işlemekte olduklarınızdan uzağım.” (Hud Suresi, 35)
Resulün dini uydurduğunu iddia etmelerinin ardından, yalancılık suçlaması gelir: “Sen yanlızca benzerimiz olan bir beşerden başkası değilsin ve biz senin gerçekte yalancılardan olduğunu sanıyoruz.” (Şuara Suresi, 186) Ardından suçlamaların dozu artar: “Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır.” (Kamer Suresi, 25)
İşte inkarcıların en çok üzerinde durdukları konulardan biri budur: ‘Niçin bir başkası değil de o?’ Tabii o değil de bir başkası olsaydı bu sefer yine aynı soru gelecekti… Gerçekte bunun tek sebebi, Allah’ın dinini tebliğ edecek bir elçinin varlığını kabullenememeleridir. Çünkü kendi çarpık ‘atalarının dininde’ böyle bir kavram yoktur. Olsa bile, elçilik makamına ancak onların yakıştıracakları biri gelmelidir, örneğin “… İki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?” (Zuhruf Suresi, 31) Önde gelenler, beklentilerine uymayan, üstelik de atalarının diniyle uzaktan yakından benzeşmeyen bir dinle gelen Resulü şöyle itham ederler:
“… Gerçekte biz seni açıkça bir şaşırmışlık ve sapmışlık içinde görüyoruz…” (Araf Suresi, 60)
Tüm bunların yanında, Hz. Salih (as)’ı “… Senin ve seninle birlikte olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık…” (Neml Suresi, 47) diyerek uğursuzlukla; Hz. Musa (as)’ı “Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki, o aşağı (sınıftan) bir zavallı ve neredeyse (sözü) açıklamaktan yoksun olan (biri)dir” (Zuhruf Suresi, 52) diyerek zaafiyetle suçlamışlardır.
Şüphesiz ki, tarihte bu suçlamaların örnekleri çok fazladır, ancak burada ele aldıklarımız en temel olanlarıdır. Tebliğ yapanlara mutlaka nefret ve şiddet kullanmaya çalışarak karşı koymaya çalışanlar olacaktır. Kuran’da bize bu tür insanlara ne şekilde karşılık vereceğimizi Allah detaylı bir şekilde tarif etmektedir. Kitabın ilk bölümlerinde bu konuda ayrıntılı bilgiler verilmiştir.