Kuran’da hayatı en ayrıntılı anlatılan peygamberlerden biri Hz. Musa’dır. Onun inkar eden zalim kavmine karşı gösterdiği cesaret ve sabrı da Müslümanlara çok önemli bir örnek teşkil eder. Mısır’ın tek hakimi olan Firavun, din ahlakından uzak, baskıcı ve ürkütücü yöntemleriyle bütün çevresini sindirmiş, zorba yönetimiyle her tarafa korku salmıştır. Firavun’un o dönemde kendisine itaatsizlik yapanlara işkence yaptığı, kollarını ve bacaklarını çaprazlama kestirdiği ayetlerden anlaşılmaktadır.
Böyle bir ortamda Allah Hz. Musa’yı, çocukluğunda kendisini sarayına alıp büyüten Firavun’u ve çevresini din ahlakına davet etmekle görevlendirmiştir. Güzel ahlaktan son derece uzak, aksine insanlara zulmetmekle ünlü olan bir hükümdar olan Firavun’a karşı mücadeleye girişmek, kuşkusuz büyük bir iman ve cesaret gerektirmektedir. Hz. Musa da, Allah’ın kalbine verdiği iman ve kararlılıkla Firavun’u uyarıp ona öğütte bulunmuştur. Firavun, sarayında büyüyen Hz. Musa’nın, kendi batıl sisteminden yüz çevirerek Allah’ı tek ilah olarak tanıması üzerine son derece öfkelenmiştir. Kuran’da Firavun’un bu öfkesi şöyle haber verilir:
(Gittiler ve Firavun:) Dedi ki: “Biz seni içimizde daha çocukken yetiştirip büyütmedik mi? Sen ömrünün nice yıllarını aramızda geçirmedin mi? Ve sen, yapacağın işi (cinayeti) de işledin; sen nankörlerdensin.” (Şuara Suresi, 18-19)
Daha sonra Firavun Hz. Musa’yı sorgulamaya başlar; eğer onu tartışmada yenerse, konunun kapanacağını düşünmektedir. Bu arada bütün yakın çevresini de yanına alarak toplum önünde Hz. Musa’yı küçük düşürmeye çalışmaktadır. Bu da fayda etmeyince onu hapse atmakla tehdit eder. Hz. Musa kesin bir kararlılıkla, durmaksızın Allah’ın varlığını onlara tebliğ etmektedir.
Nihayet Hz. Musa ardı ardına mucizeler gösterince Firavun durumun ciddiyetini biraz daha kavrar; ancak bu sefer de Hz. Musa’nın “büyü” yaptığını düşünmeye başlar. Gurur ve kibiri ortadaki olağanüstülüğü görmesini engeller. Yakın çevresiyle başbaşa verip Hz. Musa’ya bir tuzak kurmaya karar verir.
Hz. Musa, Firavun’un zalim ve azgın bir hükümdar olduğunu bilmesine rağmen Allah’ın emrini yerine getirmekte en küçük bir zaaf göstermemiş, her türlü tehlikeyi göze alarak tek başına Firavun’un karşısına çıkıp onu Allah’a iman etmeye, sapkın dinini terk etmeye davet etmiştir. Firavun’un kendisinin ölümüne hükmetmesi an meselesi iken Hz. Musa en ufak bir tereddüt dahi geçirmeden ona Allah’ın emrini tebliğ etmiştir. Firavun’un, Kuran’da bir kısmı aktarılan bu diyalog boyunca kendisine yaptığı tehditler de Hz. Musa’yı yıldırmamıştır:
(Firavun) dedi ki: “Andolsun, benim dışımda bir ilah edinecek olursan, seni mutlaka hapse atacağım”. (Musa) Dedi ki: “Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?” (Şuara Suresi, 29-30)
Firavun’un Hz. Musa’yı yenmeleri için görevlendirdiği sihirbazlar da Hz. Musa’nın onların sihirlerini yok etmesi ve küçük düşürmesi sonucunda iman etmişlerdir. Ve o anda imanın kendilerine kazandırdığı büyük cesaretle Firavun’un karşısında, herkesin içinde imanlarını açıkça ikrar etmişlerdir. Bu hareketleri sonucunda Firavun’un kendilerine işkence yaparak idam etme tehditlerine aldırmadan açıkça imanlarını ilan etmişler, işkence ve ölümü seve seve göze almışlardır.
Hz. Musa’nın iman ve cesaretini hemen örnek alan sihirbazların bu şerefli hareketleri Kuran’da şöyle aktarılmaktadır:
Ve sihirbazlar secdeye kapandılar. “Alemlerin Rabbine iman ettik” dediler. “Musa’nın ve Harun’un Rabbine…” Firavun: “Ben size izin vermeden önce O’na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı burdan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz”. Muhakkak ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve hepinizi idam edeceğim”. (Onlar da:) “Biz de şüphesiz Rabbimiz’e döneceğiz” dediler. Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimiz’in ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür”. (Araf Suresi, 120-126)
Sihirbazların bu gözüpek tavırları imanın kişiyi bir anda nasıl cesur, korkusuz, üstün ahlaklı bir insan haline getirdiğinin açık bir göstergesidir.
Cesaretin ve Allah’a olan tevekkülün örnek verildiği bir başka ayet de, kavminin yenik düştüklerini sandıkları bir sırada Hz. Musa’nın Allah’a olan güvenini asla kaybetmemesidir. Kavmi korkuyla onu terk etmiş ve mücadelede yalnız bırakmıştır. Ancak Hz. Musa, samimi olarak inanmış tek bir insanın cesaretinin dahi inkar edenlerin önünü kesmeye yeteceğini göstermiştir. Ve Allah Hz. Musa’yı Firavun’dan kurtararak inanan kullarına olan yardım vaadini bir kez daha yaşatmıştır:
İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa’nın adamları: “Gerçekten yakalandık” dediler. (Musa:) “Hayır” dedi. “Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir”. Bunun üzerine Musa’ya: “Asanla denize vur” diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa’yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir. (Şuara Suresi, 61-68)